“Düşsün, zorbalık için, sana eğilen başlar birer birer!

Kopsun, seni bir hak diye alkışlayan eller!”[1]

Ruşen Eşref’in, “O, toplumdaki bütün titreşimleri gece gündüz uyumadan izleyen bir tür sismograf gibiydi,” diye betimlediği özgürlük ozanıydı.

“İstibdat”a karşı hürriyet mücadelesinde “O bir hülya, olsun ben o hülyaya da bin canla inandım,” diyen bir kararlılıktı.

Hâlit Ziya Uşaklıgil’in, “Elleri para saymak için değil, kalem tutmak için yaratılmıştı,”[2] cümlesiyle özetlenebilirdi şairin yaşamı.

“kimseden yardım beklemem, kol kanat dilenmem,/ kendi boşluğumda, kendi gökyüzümde, kendim uçarım,/ eğilmek, tutsaklıktan daha ağır gelir boynuma,/ fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür şairim...”

“toprak vatanım, nevi beşer milletim insan/ insan olur ancak buna izanla, inandım/ şeytan da biz, cin de; ne şeytan, ne melek var/ dünya dönecek cennete insanla inandım...”

“bir insanın ilk işi nedir? cevap açık, kendisi olmak...”

“hak bellediğim yolda yalnız da olsa giderim...”

“kanun diye, kanun diye kanun tepelendi...” haykırışıyla müsemma Tevfik Fikret için şunları demişti (şeceresi belli!) Necip Fazıl Kısakürek:

“Ey, bir nâmevcud, bir gülünç, bir yalan, binbir rücu ve bir malûmdan ibaret nasibsiz ve rahmetsiz Fikret! Sen, gerçek mânada bu memleket ileri gençliğinin, taşını söküp yerini belirsiz edeceği ve ebediyen unutacağı ebedî ölülerden birisin.”

Siz bakmayın bu tür hezeyanlara!

Dürüstlüğü, ahlâki duruşu, kimseye baş eğmeyen kişiliği, gençlere olan inancı, bilimin ve sanatın vazgeçilmez değerler olduğu yolundaki görüşleri tüm şiirlerinde açıkça görülür.

Kolay mı?

Tevfik Fikret, II. Abdülhamit’in istibdat yönetimine de, onu deviren II. Meşrutiyet’in parti diktasına da meydan okumuş, boyun eğmemiş, biat etmemiştir.

“Evet, sabah olacaktır, sabah olursa geceler geçer, kıyamete dek sürmez” dizeleriyle güncelliğini koruyan şair “Doksan Beşe Doğru” şiirinde ise yönetimdeki İttihat ve Terakki diktasına meydan okurken; Aydınlığa, eşitliğe, özgürlüğe, bağımsızlığa susayanların sesi/ soluğu oldu, insana, insancıllığa büyük değer verdi.

* * * * *

XIX. yüzyılda Osmanlı toplumunun yaşam biçimi ile bağlı olarak sanat anlayışını etkileyen bir kültürel kimlik değişimi yaşanırken; istikametin batılılaşma yönünde olduğu malumdur.

Tevfik Fikret ya da asıl adıyla Mehmed Tevfik, 26 Aralık 1867’de İstanbul’da doğdu.

Şairliğinin yanında ressamlığı da olan, çok yönlü aydınlardandır. Gerek düşünceleri, yaşantısı, gerekse geride bıraktığı eserleri, bir aydın olarak döneminin karmaşık siyasal yapısı karşısında nerede durduğuna ışık tutar. 1899’da Robert Kolej’de verilen bir çaya eşi ile birlikte gitmesi ki bu olay üzerine tutuklanması, kadınlar için toplumda ve yönetimde biçilen role karşı çıkışı, eşitlik ve hürriyete verdiği öneme örnek gösterilebilir.

XIX. yüzyıl sonları ile XX. yüzyıl başlarının çalkantılı ortamında; iyimser ve umutlu şiirlerinin yanında, acı, zorbalık, baskı ve haksızlıkları da konu edinmesi; sanatçının yaşam içindeki konumu, yasama bakışı, dönemin olumsuzluklarından etkilenip, sorunlarına çözüm aradıkça, dünya görüşünün yaşadığı dönemin kültür koşullarını zorladığı şeklinde özetlenebilir. Özgürlük ve eşitlik anlayışı, ezilen insanların çıkarları doğrultusunda toplumsal bir öz kazanmıştır.

Tevfik Fikret de Fransız şiir geleneğini takip eden Parnasyen[3] bir şair olarak Charles Baudelaire’den, Stéphane Mallarmé’den, Arthur Rimbaud’dan etkilenirken; şiirlerinde savaşa, düşmanlığa, din ayrımcılığına, şovenizme karşı çıkar.

Recaizade Mahmut Ekrem’in ‘Servet-i Fünûn’ dergisinin başına getirdiği şairin edebi yaşamı iki döneme ayrılır: İlki sanat sanat içindir tutumunu benimsediği; ikincisi ise Abdülhamid’in istibdadına karşı dikildiği evre.

Servet-i Fünûn döneminin bohem sanat anlayışından sıyrılıp toplumcu şair kimliğe kavuşmasından edebiyat öğretmeninin payı çok büyüktür; ‘Rübab-ı Şikeste’, ‘Gayyâ-yı Vücûd’, ‘Perde-i Teselli’, ‘Ömr-i Muhayyel’, ‘Bir An-ı Huzur’, ‘Heykel-i Giryân’da “kötümserlik”… ‘Tesadüf’, ‘2. Tesadüf’, ‘Son Tesadüf’de “aşk”… ‘Şermin’de “çocuk”… ‘Berf-i Zerrin’, ‘Krizantem’, ‘Yağmur’da “doğa”… ‘Hende-i Bûm’da “baskı(lar)”… ‘Sis’, ‘Ferda’, ‘Promete’’de “toplumsal hakikât” motifileri öne çıkmıştır.

Evinde inzivaya çekildiği dönemlerde bile Abdülhamit’in hafiyelerinin sürekli gözetlemesi altında tutulmuştu. Buna rağmen çoğunu bu dönemde yazdığı devrimci şiirlerinin elden ele yayılmasına engel olunamamıştı.

Aruz ölçüsünü Türkçe’ye ustaca uyarlayan şair, 1912’de İttihat ve Terakki’nin Trablusgarp Savaşı nedeniyle meclisin feshedilmesine karşı öfkesini ‘Doksan Beş’e Doğru’ başlıklı şiirinde haykırırken; söz konusu şiirinde meclisin kapatılmasını, 36 yıl önce (Hicri 1295 yılında) II. Abdülhamit’in meclisi kapatmasına benzetiyordu. Sadece padişahı değil, İttihat ve Terakki’yi de son derece sert biçimde eleştirmekte idi. Eleştirilerine, devrin yolsuzluklarını dile getiren ‘Han-ı Yağma’ ve I. Dünya Savaşı’na girilmesini yeren ‘Sancak Şerif Huzurunda’ şiirleriyle sürdürdü.

Özetle Tevfik Fikret’in şiirleri, her daim yöneticileri kızdırmış ve muhafazakârların eleştirilerine yol açmıştı. 19 Ağustos 1915’te Aşiyan’da hayatını kaybetti.

* * * * *

Toparlarsak: ‘Han-ı Yağma’, ‘Tarih-i Kadim’, ‘Rübab-ı Şikeste’, ‘Haluk’un Defteri’, ‘Şermin’, ‘Hasta Çocuk’, ‘Sis’, ‘Millet Şarkısı’, ‘Doksan Beş’e Doğru’, ‘Balıkçılar’, ‘Bir İçim Su’, vd. yapıtlarında[4] öne çıkan dik durup, diklenmesiyle, diz çökmemesiyle Tevfik Fikret’i en iyi betimleyen; “vatanım bütün yeryüzü,/ milletim insanlıktır”...

“yiyin efendiler, yiyin, bu doyumsuz sofra sizin,/ doyuncaya, aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyin”…

“karakterli ve hareketli kal!/ güzel düşün, iyi hisset, yanılma, aldanma./ ne varsa doğrudadır, doğruluk şaşar sanma”...

“şeytan da biziz cin de,/ ne şeytan var ne melek var;/ dünya dönecek cennete insanla, inandım”...

“benim ayinim düşünüp yapmaktır./ benim dinim insan gibi yaşamaktır,” dizeleriyken; O Abdülhamid döneminin en kararlı muhaliflerinden ve doğru bildiği yolda yalnız yürümeyi göze alandı…

Hem de “zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa;/ hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır./ göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa/ sönmez ebedi; her gecenin gündüzü vardır,” kararlılığıyla haykıracak kadar…

4 Mayıs 2021 16:53:32, İstanbul.

N O T L A R

[*] Kaldıraç, No:239, Haziran 2021…

[1] Tevfik Fikret.

[2] Hâlit Ziya Uşaklıgil, Kırk Yıl, YKY, 2017.

[3] Parnasizm, Fransa’da şiir türünde ortaya çıkmış bir akımdır. Şiirdeki gerçekçilik diyebileceğimiz bir anlamda realizmle natüralizmin şiirdeki sentezinden oluşmuştur. 1886’da “Parnas” adlı derginin yayınlanmasıyla ortaya çıkmıştır (Parnas: Mitolojide ilham perilerinin yaşadığına inanılan efsanevi dağın adı).

[4] A. Kadir, Bugünün Diliyle Tevfik Fikret, Gün Matbaası, 1967.