İki Alman bilim insanının korona aşısıyla ilgili olarak yaptıkları başarılı çalışmalar insanımızdaki aşağılık kompleksini yeniden açığa çıkardı. Önce birisi küçük yaşta Almanya’ya gelmiş, diğeri Almanya’da doğmuş iki insanı da Türk yaptık. Birisi İskenderun doğumlu ve ikisinin de adı Türk ya, bu yeterlidir.

Bu insanlar ilkokulu bile Almanya’da okumuşlar ya da Türk eğitim sisteminin bu insanların yetişmesinde hiç katkısı bulunmuyor.

Türkiye’de okuyup da orada kalsalardı bu araştırmaları yapamazlardı. Üniversitelerdeki eğitim düzeyi 20 yıl öncesinden kötüdür.

Önemli değil; isimleri Türk ismi, anne ve babaları da Türk ve bu kadarı yeterlidir!

Dahası İskenderun doğumlu olan erkeğin Alevi bir aileden geldiği söyleniyor. Diyelim ki böyledir, ne çıkar bundan?

Adam sünni ve dindar bir aileden gelseydi, “aşıyı bir Müslüman buldu, Avrupa Müslüman olmak için sıraya giriyor” başlıklarını okuyabilirdiniz.

Kişinin Alevi kökenli olmasıyla övünmek de bunun gibi bir şeydir.

Karı-koca ikisi de göçmen ailelerin çocukları… Bununla da övünmenin anlamı bulunmuyor. Türkiye kökenli göçmenlerin durumu 20 yıl öncesinden daha iyidir ama bu durum onlarda eğitimsizlik ve mesleksizlik oranının hiç de düşük olmadığı gerçeğini ortadan kaldırmaz. Türkiye kökenli göçmenlerin durumuna bakacak isek, tablonun bütününe bakalım ve orada iyi bir manzara görmeyeceğiz. Başarılı örnekleri öne çıkarıp buradan genelleme yapmak doğru değildir. Burası Almanya, rakamlarla konuşulur, öyle değil mi?

İnsan kendi yaptıklarıyla övünmekle yetinmelidir. Filanca ailede, ülkede, falanca dinde doğmuş olmak övünme gerekçesi olamaz çünkü bunlar insanın kendi tercihi değildir. Kişi hayatta ne yapmıştır, övünecekse bununla övünmelidir.

Normalde insanların pandemiye karşı etkili olacağı düşünülen bir aşının bulunmuş olmasına sevinmeleri gerekirdi ama görülen odur ki hangi ulustan ve hangi mezhepten kim bulmuş, bu daha önemlidir.

Bu başarı kişilerin yetenek ve çalışkanlıklarının yanı sıra Almanya eğitim sisteminin başarısıdır.

Gerisi önemli değildir…