Erdoğan, 15 Temmuz darbesi için “Bu hareket Allah'ın bize büyük bir lütfudur” demişti.

15 Temmuz darbesi öncesi olduğu gibi bugünlerde de, yandaş kalemşorlar, darbe tamtamlarını çalmaya başladılar. Tabi ki sadece onlar değil: Devlete tapan Sabahattin Önkibar, Cemaate sempatisi olduğunu düşünülen Erhan Başyurt ve diğerleri de. Bu seslerin koro halinde çıkmasına fırsat veren de, RAND CORPORATİON adı verilen ve ABD derin devlet sözcüsü kuruluşun yazdıklarını nalıncı keseri misali kendilerine yontmaları oldu. Hâlbuki bu kuruluş, efendilerine ve kamuoyuna verdiği raporda doğrudan bir plan açıklamıyor. Aksine Türkiye için olabilecek senaryoları sıralıyor. ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiyi bugün için ‘eh işte’, ‘ne uzar ne kısalır’ diye tanımlıyor ve ilişkinin, eski güzel günlere hasret bir ifadeyle teknik, eğitimsel ve siyasi analizlerini yaparak lehlerine çevrilebileceğini öngörüyordu. Dolayısıyla RTE’nin iktidardan uzaklaştırılması yönünde sunduğu hiçbir plan yoktu. Hâlbuki bu şirket, 1996 yılındaki Türkiye raporunda, kesin bir dille kimin başbakan, kimin dışişleri bakanı olacağını bile 7-8 ay önceden belirtmişti. İşte o plan ve işte o açıklama:

“RTE BAŞBAKAN, GÜL DIŞİŞLERİ BAKANI OLACAK”

Evet, yukarıdaki başlık bu kuruluşun 1996 raporundan. Dolasıyla adı geçen kişilerle ilgili ‘kehanetin’ temeli, 1992 yılında daha Erdoğan Refah Parti Beyoğlu İlçe Başkanıyken atılmıştı. Daha sonra Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz tarafından Erdoğan, Büyük Şehir Belediye Başkanlığına ve başbakanlığa hazırlanmıştı. Belediye Başkanı olduktan sonra, ilerde kurulacak Parti için Askeri istihbarata göre tam 2 milyar doları havuzda biriktirmişti. O dönemde Erdoğan, Genel Kurmaya çıkıp generallere talimatlar yağdırıyordu. Halkımızın taptığı bu generaller bu çarıklı erkâna gık bile diyemiyorlardı. CIA, açıkça, Rand Corporation'un yayın organında, Ocak 1996'da, Tayyip Erdoğan'ın Başbakan, Abdullah Gül'ün ise Dışişleri Bakanı yapılacağını açıkça yazdı. Bu ABD raporlarında mealen şöyle deniyordu:

"ABD artık ANAP ve DYP gibi partilerle Türkiye'yi kontrol edemez, Fazilet Partisi'nin başına yenilikçi kanadın geçmesi, Tayyip Erdoğan'ın Başbakan, Abdullah Gül'ün de Dışişleri Bakanı olması  halinde ABD Türkiye'yi kontrol altında tutmaya devam edebilir."

Görüldüğü gibi her şeyi önceden planlayan ABD derin devletinin, bugün için bu türden bir öngörüsü, bir planı yok. Sadece bana göre, meşhur Amerikan kurnazlığıyla ilişkinin Hulusi Akar üzerinden geliştirilmesi tespiti var. Bu da, eğittiği adamlarını bilenler olarak, dahası var olan istikrasız ilişki için normal bir tavsiye.

ATATÜRKÇÜ VEYA CUMHURİYETÇİ BİR DARBENİN ÖZNEL ŞARTLARI VAR MI?

Her şeyden önce, 1960 darbesi içerikte en ufak bir birikim bile yok. Olsa olsa ABD’nin 12 Mart veya 12 Eylül türü darbeleri öngörülebilir. Fakat bunların da olması için ABD’ye göre bir neden yok. Kitlelerin devrimci öfkesinin kabardığı 1980 öncesinde ki türden bir gelişme olmadığı gibi, devrimci potansiyelin devletin tüm alanlarında etkili olduğu 1971 öncesi gibi bir durum da yok. Evet, hem kendi ülke deneylerimizden hem de son Mısır darbesinden de öğreniyoruz ki, ülkede sosyalizm ve devrimcileşme yönünde bir gelişme olursa, buna imkân veren iktidarların gözünün yaşına bakmadan ABD’nin mutlak müdahalesi kaçınılmaz. Ama şimdi öylemi? Ne isterlerse sağ olsun veriyor bizim ki. Türkiye’nin sadece Rusya’ya kayma ihtimali gündem dâhilinde ki, onu da önleyecek tedbirler raporda zaten tek tek sıralanmış.

Dolayısıyla ortada ABD’nin yapacağı bir darbe falan yok. Hoş yapsa da kitleler için değil, kendisi için yapacaktır. Darbeyi de raporunda öngörmemiş zaten. Sıraladığı şartlardan ilk üçü gerçekleşmezse dördüncü olarak böyle bir girişimin olabileceğini belirtmiş. Ama RTE’yi de uyarmış: ordu içinde ki orta kademelerde bir potansiyel var aman dikkat et diye! Zaten Erdoğan da bu uyarıyı almış ki gerekli çalışmalara çoktan başlamış bile: Seçmen eğiliminin ve halkın memnuniyetsizliğinin tespitini(Anketler ve MİT raporu), kendi ordusunun oluşturulmasını(maaş ödenen şeriatçı militanlar, bekçi örgütlenmesi, SADAT; tüm hırsız arsız, katil ve terör suçlularına af-hoşgörü vb.), Orduyu önce Kürtlerle sonra da Suriye ile oyalamasını ve de istihbarat çalışmalarının tamamlanarak, biçilecek cumhuriyetçilerin listesini ve benzerleri... Yandaş Nedim Şener biçilecekleri zaten listelemiş: “… 468 hâkim ve savcı ve TSK’da 18 bin kişi”.

Sanırım Erdoğan’da, “Allah'ın büyük lütfu” nu bekliyor!

PEKÂLÂ, TANRI BU LÜTFU NEDEN ESİRGİYOR?

Lütfu geciktiren birçok faktör var. Fakat bunların içinden iki tanesi ön plana çıkıyor.

Birincisi ekonomik kırılganlık!

Hatırlayın 2016 15 Temmuz da borsa düşmüş, döviz fırlamış, dışarıya 100 milyar dolardan fazla para kaçmış ve uluslararası değerlendirme kuruluşları Türkiye’yi, eksi not ile tehlikeli ülke ilan etmişlerdi. Zaten o günden bu yana da belimizi doğrultamadık. İşte bu nedenle, ekonomik göstergelerin 2016’ya göre on misli daha kırılgan olduğunu düşünürsek, Erdoğan’ın karar vermekte zorlanıyor olması normal. Hoş olağanüstü psikolojik savaş taktikleri ve kaynağı meçhul döviz girişleri, krizi baskılıyor olsa da, tarihte olayların ikinci defa komedi olarak tekrarlanacağını(K. Marx) düşünürsek, kırılganlığın ekonomik çatlamaya gideceği açık. Sanırım Erdoğan’ı düşündüren birinci neden bu olsa gerek.

İkinci faktör ise siyasi dengesizlikte yatıyor. Berat’ın deyimiyle ‘bakın burası çok önemli’. İçte ve dışta durum çok tehlikeli! Dışta ABD’ye karşı verebileceğimiz en son taviz olan İstanbul Kanalı verilmiş fakat İMAMOĞLU denen adam tekere taş koyup duruyor. ABD Şirketler Oligarşisinin elinde, Erdoğan’ı deşifre edecek tüm belgeler listelenmiş durumda. Onlara karşı artık bağırıp çağırma yapamıyoruz. Rusya’ya gelirsek. Ona da verilebilecek en büyük taviz verilmiş(S-400) ve arzulandığı gibi(orduyu meşgul etme) Suriye’ye onun rızasıyla girilmiş fakat şimdi de tahterevallinin bu ucu da, diğer uç(ABD) gibi çatlama noktasına gelmiş bulunuyor. Rusya ile bozuştuğumuzda, daha önce petrol-İŞİD ilişkisini faş ettiği gibi ya bu girişimi de deşifre ederse.

İçte durum da pek rahat değil. Stratejik Yerel İktidarlar kaybedilmiş, Ergenekon örgütüyle (İlker Başbuğ) yapılan ittifakta da çatlak başlamış bulunuyor. Ergenekon davasında yargılanan subayların ezici çoğunluğunun bu örgütle ilgisi olmayan klasik cumhuriyetçi, Atatürkçü veya devletçi unsurlar olduğunu düşünürsek, bu Ergenekon(kontr gerilla) dediğimiz örgüt nedir?

İşte bu örgütü, Yarbay Talat Turhan Şöyle açıklıyor: gizli depoları, suikastçıları, istihbaratçıları, lojistik destekçileri, sivil ve askeri timleri vs. olan ve de ülkenin yüzlerce bölgesinde gizlice örgütlenmiş devletçi, Türk-İslam sentezci düşüncede ki kadrolardan oluşan ve ordu içinde ki Özel Harp Dairesine bağlı bir yapılanma. Hoş kozmik denen odaya girerek bazı bilgiler elde edilmiş de olsa, işte bu yapı Erdoğan’ı korkutandır. MHP’nin dahi nüfus edemeyeceği bu güç, Erdoğan tarafından kontrol edilmediği müddetçe koltuğunun sağlam olduğu söylenemez. Bu Erdoğan'ın her şeyden ürkmesinin, paniklemesinin de temel sebebidir.

Eğer siz de bagajınızda bu kadar yük biriktirmişseniz ‘işkilli’ olmanız kadar doğal ne olabilir ki?