Hüseyin Cevahir’in siyasal duruşundan  felsefi düşüncesine, Kızılbaş/Alevi kültüründen toplumsal duyarlılığa evrilen sevgisinden, dostluğundan yoldaşlığından ışıl ışıl bir yaşam okuyacaksınız. Cevahir’in aydınlattığı bir alanın içinde sevgiyi saygıyı ve bilgeliği göreceksiniz.

Yaşanması olanaklı olan sevgi, keşke geçmiş zaman olmasa.

Kimdir Hüseyin Cevahir?

Hüseyin Cevahir  14 Nisan 1945 yılında Dersim'in (Tunceli) Mazgirt ilçesine bağlı Muhundu (Darıkent) beldesinin Şöbek (Yeldeğen) köyünde doğdu. Alesinin ilk çocuğuydu.

Dersim katliamının ardından İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği yokluk ve yoksulluk bölgenin kutsal ocaklarından Baba Mansur’u da derinden etkiledi. Baba Mansur Ocağı’nın sıkıntılı günlerinde Hüseyin’in dünyaya merhaba demesi sadece aileyi değil, bütün köyü sevince boğdu. Katliamla azalan nüfuslalarına bir ferdin eklenmesi herkesi mutlu etti.

İlkokulu Muhundu beldesinde okudu, ardından Pülümür'de ortaokula gitti. Ailesi onun fen eğitimi almasını istiyordu. Dersim'deki lisede fen bölümü olmadığı için Erzincan lisesine kaydedildi. Bir dönem akrabasının (Bova Yıldırım’ın) yanında kaldı. 1964 - 65 öğrenim döneminde Çapa tıp Fakültesi'ni kazandı.

Dersim coğrafyasında büyük bir soykırım gereçekleştirildi, resmi rakamlara göre 13 bin, resmi olmayan rakamlara göre ise 70 binin üzerinde Dersimli çoluk-çocuk, yaşlı-genç demeden katliama uğradı; binlercesi de tren vagonlarına doldurularak, aç-susuz Türkiye’nin çeşitli illerine, özellikle de batıya sürgüne gönderildi.

Altmışlı yılların ortalarında tüm devrimciler Türkiye İşçi Partisi’ni (TİP) desteklemektedir. Hüseyin Cevahir de TİP’i destekler ve toplantılarına katılır. Devrimci mücadeleyi yükseltmek için, kitle ilişkilerine önem verir örgütlenme içinde bulunur. Adını bu yıllardan itibaren duyurmaya başlar. Mücadelede öncü misyonu öğrenci  gençliği arasında gelişir. 

 Edebiyat dergilerinde yazıları yayınlanır. İstanbul Tıp Fakültesi’nde üç yıl okur, sonra Tıp‘ı bırakmaya karar verir.

Yeniden üniversite sınavlarına girer ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazanır. SBF-DER başkanı olur.  

Cevahir nitelikli entellektüel teorisyen olarak tanınmaya başlar. 

Tarihte bazı dönemler vardır ki, sosyalizme gidilen yolun sarp, dolambaçlı ve engebeli sürecinde egemen sistemi silahla değiştirme isteği ile bütünleşir.

İnsanda da bazı anlar vardır ki, tüm kişisel çıkarlardan  arınmış bir şekilde dünyayı eşit ve özgür bir şekilde yaşanabilinir bir hale dönüştürme düşleri oluşur.

Bu düşler için terori ve pratiğin yan yana gelmesi Cevahir bilgeliği ile tarihe not düşer.

Hüseyin Cevahir entellektüel bir edebiyatçı olduğu gibi aynı zamanda da bir şehir gerillasıdır.

O yalnızca iyi gözlemleme yeteneği olan bir eleştirmen değil, mücadeleyi derinlemesine görebilen onun dinamiklerini, insanlığın geleceği için aktarmayı bilebilen bir mücadele sanatçısıydı aynı zamanda..

Hüseyin Cevahir’i Kürd şehir ve köylerinde Diyarbakır, Silvan’da, Batman’da olduğu kadar Karadeniz şehirlerinden, Ordu, Giresun’da, Samsun’da, Trabzon’da ve köylerinde devrimci çalışmalarda görev alır. Ege de Denizli ve İzmir  Ali Ağa’da sendika faliyetlerinde işçiler arasında görülür. Cevahir demek her alanda mücadele sürdürmek demekti.. 

Bilgi ve sevgi, Cevahir’in yaşam felsefesi oldu

Bu duyguları ilkokul, ortaokul ve lise’den okul arkadaşları Cevahir’deki bu sevgi Annesinden aldığı kültürün bir devamı olarak görüyorlar.  Bu süreç değişimden ve  dönüşümden yana yüzünü göstermişti. Anne Fatoş, Dersim katliamında yaşadıklarını oğlu ile paylaşıması çok önemli ayrıntılardı.  Resmi ideolojinin yalanlarından, kirli ilişkilerinden bir kopuş yaşadı. Ceberrut devletin kötülükleriyle yüzleşmesine vesile oldu.  

Bu değişim, iyi ilişkilere, güzel dostluklara ve özgür iradeye doğru bir  dönüşüm oldu Cevahir’in yaşamı sistem içi ilişkilerde farkındalık yaratmıştı. Farkında olmanın farklılığını güzel paylaşımlarla yaşama geçirdi.

Farkında olmanın değişimi kendiliğinden bir süreç değildir. Yaşanılan şartların değişmesi ve buna uygun eğitim gibi toplumsal uygulamalar insanların şartların değiştiği yönde ve o oranda değişiceği anlamına gelmez. 

Cevahir, bu nedenle bilginin, bilincin, okumanın, idiyaloğun, iletişimin ve samimiyetin yaşam alanlarını var etti. Bilgi ve sevgi, Cevahir’in yaşam felsefesi oldu.

Örgütlü mücadelenin önde gelen isimlerinden biri olması biraz da bu felsefeye bağlıydı. Devrimci mücadelenin içinde yeni insanın oluşumunda entellektüel ek çalışmanın gerekliliğine inandı ve uyguladı. Etrafında hantal ilişkileri eleştirdi. Kendinde yaşam bulduğu bilmenin ve öğrenmenin iradesini her gittiği yere götürdü.

Cevahir’in güçlü bir yanı kapitalizmle birlikte yaşamın zorluklarını bildi, kendini sosyalist olarak tanımlamanın zorluklarını da. İstanbul'da hem okuyarak hem de çalışarak yaşamını sürdürmesini de bildi. 

Yüzleşmenin ve hesaplaşmanın devrimci şartlarını Cevahir kendi emeğinde, kendi sevgisinde gösterdi. Devrimci ilişkileri ilk önce kendi yaşamında başlattı. Düşündüğü gibi yaşamı Cevahir’in kendi yaşamında pratiğe geçirdi .   

Toplumsal gerçekliğin ürettiği çok sayıda yazarla, edebiyatçı ve sanatçı ile birlikte görmüş geçirmiş bir bilgedir.

*68 lilerin söylemiyle; ‘‘iki üç daha fazla Vietnam‘‘ gerektiği belirlemesi, devrimci bir slogandı. Hüseyin Cevahir’in Ortadoğu devrimi için halkların Cephe dayanışması belirlemesi çok önemlidir. Ortadoğu ülkeleri arasında devrimci bir dayanışmanın ve birlikte ortak programlar belirlemenin öneminden bahseder. Cevahir’in bu bilge tesbiti bu bağlamda emperyalizme karşı aynı safta olan devrimcilere bir ışıktır. Cevahir için devrimin yayılmasının desteklenmesiyle, ittifaklar kurulmasıyla tek ülkede devrimin birbirine karşı konular değildi. Cevahir ortadoğu’da devrimin yayılmasını ister ve bu konuda önerilerde bulunur. Küba devrimi üzerine çalışmasında bundan bahseder. Devrimci mücadelenin sınır ülkelerine yayılması gerektiği görüşündedir.

Cevahir mevcut durum ve gelecekle ilgilenir.

Cevahir sosyalizm sorunlarıyla, SSCB tarihini değerlendirirken de gerçekcidir, bürokratik sosyalizmin temel yanlışlarını ifade etmiştir. Sosyalist blok arasında çelişkileri tartışılıp çözüm üretilmesini, olumlu sonuca bağlanılmasını gelecek için önemli buluyordu. Sosyalizmin iç sorunlarına düşmanca kin ve nefret ile değil eleştiri dilini kullanıyor.

Devrimciler arası olan uyumsuzluğu, yaşanan eksikleri eleştirip devrimci bilinçe sahip entelektüel bir bakış sergilemiştir.

Erzincan lisesi’inde arkadaş çevresiyle olan ilişkileri her geçen gün değişiyordu. Sistemli bir mezhepçilik dalgası vardı etrafında. Lise son sınıfta artık siyasal duruşu netleşti. “Devrimcilik, faşistlik, sınıf mücadelesi, sağcılık solculuk, Alevi-Sunni” kavramları artık lisede konuşulur olmuştu. Cevahir, klasikleri okuduğu gibi arkadaş çevresini de bu tür kitapları okumaya teşvik ediyordu. Erzincan Lisesi’nden arkadaşı Hüseyin Ayık, “Hüseyin Cevahir sayesinde klasikleri okumaya başladım ve onun sayaseyinde sevdim” diyor.

Cevahir lise yıllarında, Kızılbaşlığı konuştuğu kadar, sömürüden, ezenden, artı değerden de bahseder, okulda konuşmaları dinlenirdi. Okul içinde iletişimi ve dostluğu seven Cevahir, sakin ve saygılı biri olarak bilinir ve hatırı sayılırdı.

Lise’deyken Sunni islamın kindarlığını ve milliyetçiliğin ırkçı yüzünü de gördü. Saygısız takrik edici tahammülsüz davranışlarıyla karşı karşıya kaldı.

Cevahir’in solcu kimliği ve bilinçli duruşu çevresine güven verirken, dincileri ve milliyetçileri ise korkutuyordu. Cevahir’den güç alan sola meyilli gençler arasında bir kıpırdanma oldu. Cevahir’in bilgisi ve tartışmadaki uslübu ayrımcılığın üzerine gidileceğinin sinyallerini veriyordu. Okul içinde olduğu gibi oturduğu mahallede de bir beklenti yaratmıştı.

Erzincan Lisesi’nden arkadaşlarından Hüseyin Ayık. Cevahir, Lise‘de öğrenciler arasında inisiyatif alan biriydi der. Düşüncelerinde ikna yöntemini kuran, Klasikleri çevresine okutan ve tartıştıran olarak bilinirdi ve tanınırdı. Okul’da sevilen ve sözü dinlenilen biri olması Cevahir’in bilgisini ve sevgisini açıkca belli etmesiydi. Karşısındaki kişinin anlam dünyasına ulaşmadığında sürekli bakış açısını yeni açılımlarla geliştirerek sözü yeniden kurardı. Ve böylece tartışma yöntemi geliştirirdi. ikna etmeyi severdi.

 SAZ TAŞIMAK SALDIRI NEDENİ                 

Ümmetçilerin ve sağcıların ayrımcılığı ve tahammülsüzlüğü hem okulda hem bölgede yaptıkları gözler önündeydi ve kötülükleri yetiyordu. Uzağa gitmeye gerek yoktu, yapılanlar ortadaydı. Pervasızca dini kullanıp ortalığı karıştıranlar okulda da vardı. Bu grup okulda Yıldırım Akbulut’un *(Eski ANAP milletvekili ve Başbakanlardan) çevresine toplanmıştı. Kızılbaşlara karşı önyargılarını her zaman kin ve nefret ile ifade ediyorlardı. Kızılbaş/Alevilere karşı sözlü saldırılar adeta yaşamın bir parçasıydı. Aleviler düşman gösteriliyor, Alevi çocuklarına şiddet uygulanıyordu. Saz taşıyanlara ise hiç tahammülleri yoktu; saz taşımak bile saldırı yapmaya yetiyordu. Saz aleti aşağılanmanın da bir simgesiydi ümmetçiler için…

ERZİNCAN LİSESİ’NDE ‘YİNE O‘ İLE YENİ BİR BAŞLANGIÇ

Hüseyin Cevahir‘in entellektüel yönü onu edebiyatla buluşmasını da sağladı. Daha lise yıllarında arkadaşlarıyla birlikte edebiyat dergisi çıkardı. Lisenin müdürü dergiyi toplatınca yeniden bir dergi çıkarmak istediler. Okul arkadaşı Hüseyin Ayık yaptığım bir görüşmede o dönem yaşananları bana şöyle anlatmıştı:

Erzincan Lisesi’nde  duvar gazetesi çıkardık Hüseyin Cevahir önderliğinde. Müdür Hidayet Pasin gazeteyi kaldırdı. Bir süre sonra tekrar bir duvar gazetesi hazırladık. Gazetenin adını Hüseyin Cevahir verdi. ‘‘ Yine O‘‘  Eskisi anlamına gelen bir gazete çıkardık. 

Çapa Tıp Fakültesi’ni okurken Edebiyat dergilerine yazmaya başlamıştı. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne geçmesiyle birlikte ‚‘Yeni Eylem, Aylık Edebiyat Dergisi, Nisan 1968, Yordam Dergisi ve Aydınlık Sosyalist dergi’sinde yazılar kaleme aldı.

1964-65 eğitim-öğretim döneminde İstanbul (Çapa) Tıp Fakültesi'ni kazandı. Tıp fakültesini kazandığı yaz sonunda İstanbul‘a gitmeden önce ailesi tarafından köyde iki kurban kesildi ve tüm köylüye evlerinin önündeki büyük dut ağacının altında ziyafet verildi. Gece geç saatlere kadar süren kutlamalarda dut ağacının altı gece lüks lambalarıyla aydınlatıldı. Tüm köy halkı büyük bir sevinçle Cevahir‘i İstanbul‘a yolculadı. Babası Düzgün Cevahir, ‘’ Boz atlı Xızır bir civan yolladım gurbete sen koru onu’’ demiş

İstanbul Tıp Fakültesi’ne başlayana kadar, örgütlü devrimci haraketin içinde değildi. Tıp fakültesi Cevahir için büyük bir değişim yeri oldu. Dönüşümü ve entellektüel birikimi edebiyat dergilerinde eleştiri yazılarının çıkması bu büyük kente gelmesiyle başladı.

Cevahir’in kültür sanat ve edebiyat anlayışı farklılaştı, enternasyonal müzik sevgisini içselleştirdi. Kültür, sanat, tiyatro ve edebiyat ile sosyaleşmek onun devrimci düşüncesini güçlendirdi. (Eniştesi Fevzi Özkan’a yazdığı mektuplarda bu farklılık görülmektedir)

İstanbul’da ilk kaldığı bölge Şişli bölgesiydi. İlk eylemi Mercedes arabalarının yıldızlarını kırmaktı. Burjuvajiye ilk tepkisini mercedes arabalarına karşı yaptığı eylemde gerçekleştirdi. Bu eylemin içeriğine bakıldığında sisteme karşı dışa vuran bir eylem biçimi olarak yapıyor.

Cevahir, İstanbul’da tamemen yenibir gelişmenin kapılarını açtı. Hem düşünsel, hem siyasal hem de kültürel farklılıklar da buluşturmuştu.

Hüseyin Cevahir adı atmışlı yılların ortalarından itibaren siyasal duruşu ile duyulmaya başladı. Cevahir nitelikli entellektüel olarak bilindi. Edebiyat dergilerine yazıları yayınlanır. Bir dost sohbetinde; “Devrim olsada ağız tadıyla öykü yazsam’’ dediği söylenir.

Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne geçmesiyle birlikte ‘‘Yeni Eylem”, “Aylık Edebiyat Dergisi”ni (1968) çıkarmak isteyen Eşber Yağmurdereli; Hüseyin Cevahir’le çıkaracakları dergi üzerine görüşmek istediğinin haberini iletiyor.

Ve Eşber Yağmurdereli’nin evinde bu buluşma gerçekleşiyor. Yağmurdereli, Cevahir’in edebiyatçı yönünün güçlü olduğunu biliyor. Ve  yayın kuruluna girmesini öneriyor. Yeni Eylem dergisi iki sayı çıkıyor.  Hüseyin Cevahir iki  ayrı yazı hazırlıyor ve dergi de yayımlanıyor. Eşber abi ile Kadıköy’deki bürosundan görüştüm.

Cevahir’in dergiye katılma sürecini şöyle anlatıyor. Cevahir’i eve çağırdığımızda evde dergide görev alacak herkes vardı. Dergi üzerine konuştuk. Derginin sahibi olarak teklif ettim Cevahir’e yazmasını. Haluk Şahin, vd dergide görev alanlarla ile birlikte yemek yedik, kırmızı şarap içtik, şarkılar söyledik. Bu görüşmeler bir kaç sefer devam etti. Her buluştuğumuzda Neşemiz, sazımız, sözümüz, şarkımız  ve şarabımız eksik olmazdı.

Eleştiri yazılarında kendine güvenen Cevahir, kendine göre saygıda kusur etmeyen bir dil kullandı eleştiri yazılarında. Şaşırtıcı ölçüde bilinçli dil kullanırdı. Yazılarında sevgi ve saygı hiç eksik olmadı.

Cevahir’in bilimsel sosyalizm sonuçlarını sadece entellektüel birikime hapsetmek değildi amacı. Tam tersine özellikle mücadelenin örgütlenmesi için emekçilerle sıkı sıkıya bağlar geliştirmeye önem verdi.  Siyaset bilimin sorumluluğu dile ait bir sorundu. Bilgiyi değerlendirmeyi gayet iyi bilendi. Dev-Genç’i  güçlendirmek istiyordu. Hem kendi bilgisine hem de örgütünün yayın politikasına güveniyordu. Bu nedenle “Yayın Kurulu”nda  görev aldı; “Kürd meselesini yakından takip ediyordu.

Kürd coğrafyasında halkın yaşamını yakından inceledi, sosyolijik boyutuyla saha çalışması yaptı. Kürd halkının yaşadığı sorunları yerinde araştırdı ve gördü, ana dilini konuştu. Gittiği yerlerde sevildi, sayıldı, saygı gördü; o da Kürd halkını sevdi ve saygı gösterdi.

Devrimden yana asla taviz vermeyen ve asla geri adım atmayan Cevahir.  

“SEYİT RIZA DA DEVLETE TESLİM OLDU!”

12 mart sonrası ortamı çok gergin bulan baba Düzgün Cevahir, oğlunun eylemlerden geri durmasını ve devlete teslim olmasını düşünür. Hüseyin Cevahir ile buluşmayı talipleri Şeyho’ya iletir. Ve Şeyho Işık’tan oğlu ile buluşturması için yardım ister. İsrail Başkonsolosluğu eylemi öncesi baba Düzgün Cevahir, oğlu Hüseyin ile görüşme Şişli’de kapıcılık yapan talipleri olan Şeyho Işık’ın kapıcı dairesinde gerçekleşir. Binanın üç kat yerin altında olan kapıcı dairesinde bu konuşmayı Hüseyin Işık şöyle anlatıyor.

Baba- oğul Kürtçe-Türkçe karışık konuşuyorlardı. Piro abi çok sakin konuşuyordu ama Pir Düzgün baba, oğluna ‘‘devlete güvenmesini ve teslim olmasını” söylüyordu. Piro abi babasına mücadelelerinin haklılığını ve doğruluğunu anlatıyordu. Piro abi, Pir Düzgün babaya saygıdan yana hiç  kusur işlemeden şöyle dedi

- Baba Seyit Rıza da devlete teslim oldu, peki devlet ona ne yaptı? 

Pir Düzgün baba, piro abinin bu sözünden sonra daha başka bir şey söylemedi ve evden ayrıldı.

Hüseyin Cevahir’in eleştirmen yazıları önemli izler taşır, Çözümlemede edebiyata önemli katkı yapan Cevahir, kendine özgü bir dilin yaratıcısı olarak edebiyata yeni bir dil ve eleştiri anlayışın öncüsüdür.

Hüseyin Cevahir’in, siyasal analizleri, yazınsal edebiyat ve sanat metinleri, ''Kalın Çizgilerleriyle Edebiyatımızın Dünü, Siyasal İçerikli Metinleri, Doğu Anadolu Raporu, Küba Devrimi ve Yeni Oportünizm üzerine'' yazıları siyaset sosyolojosinin ve siyaset biliminin ideolojisine yön verdi.

Dönemin tanınmış edebiyatçısı Fazıl Hüsnü Dağlarca, Haluk Aker gibi bilinen ve tanınan yazarların öyküleri üzerine  eleştiri yazıları yazdı. Yazılar eleştirmenlerin ve okuyucunun dikkatini çekti.  Eleştiri yazılarında kendine özgü bir dilin yaratıcısı oldu. Edebiyatta yeni bir dil ve eleştiri anlayışı geliştirdi. Hüseyin Cevahir’in , yazınsal ve siyasal metinleri, ''Kalın Çizgileriyle Edebiyatımızın Dünü, Siyasal İçerikli Metinleri, Doğu Anadolu Raporu, Küba Devrimi  ve Yeni Oportünizm üzerine'' yazıları daha geniş incelenebilinir.

Edebiyatla uğraşan yoldaşları arasında olan işkenceyle öldürülen şair Arkadaş Zekai Özger de vardı. Hüseyin Cevahir’in bilgisine ve yoldaşlığına  çok değer verirdi. Herkesin bildiği şiiri  ‘’Alnında Dağ Ateşi’’ni cevahir için yazmıştı. Ahmet Kaya ve Ersen de şarkı olarak yorumladı. 

Alnında dağ ateşi ısıtan dostum

Yüzünü kanla yıkıyan dostum

Senin uyurken dudağında gülümseyen bordo gül

Benim yüreğimi harmanlayan isyan olsun

Şimdi dingin gövdende uğultuyla büyüyen sessizlik

Ellerimde patlamaya sabırsız mavzer olsun

71 ASKERİ DARBESİYLE SİYASAL YAŞAMINDA YENİ BİR EVRE BAŞLADI

Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne gelmesiyle daha aktif bir politik mücadelenin içine hızla girdi. 60’lı yılların ortalarında tüm devrimciler Türkiye İşçi Partisi’ni (TİP) desteklemektedir.  Mücadelenin öncülüğünü o yıllarda devrimci öğrenci  gençliği arasında yapar. Adını bu yıllardan itibaren duyurmaya başlar.

TİP ile başlayan siyasal sürecinde belirli bir zaman sonra bir kopuş yaşadı. TİP siyasi olarak gelişen sınıf mücadelesine hem teorik olarak hem de pratik olarak cevap olamadığı için bir grup arkadaşı ile birlikte TİP‘ten ayrıldı. Mahir Çayanlar ile birlikte Milli Demokratik Devrim çizgisinde olan Mihri Belli etrafında yan yana geldiler. Daha sonra oradan da ayrılarak Türkiye Halk Kurtuluş Partisi –Cephesi (THKP-C) kurdular.

 Cevahir‘in, Türkiye devriminin sorunları ve  teorik konularını önemseyen,  sürekli okuyan ve araştıran bir özelliği vardı. Devrimci haraketin, örgüt anlayışı, parti programı, çalışma tarzı üzerine yoğun bir araştırması oldu. Devrimci Gençlik(Dev Genç) yeterli değildi. Devrim Staratejisi üzerine politik atılım gerekiyordu. Öğrenci hareketi ile halkı buluşturan bir atılıma ihtiyaç vardı. Bunun için işçilerin köylülülerin arasında, Grev çadırlarında, gecekondu evlerinde, demokratik kitle örgütlenmelerinde yer aldı. O dönem gelişen devrimci dalgadan rahatsız olan egemenler 12 Mart 1971 askeri darbesini devreye soktu. Darbe ile birlikte devrim mücadelesi yer altına kaydı. Bu süreç Cevahir’in devrimci yaşamında ve eyleminde yeni bir evre başlatmış oldu.

TEORİYİ YAŞAYARAK OLUŞTURDU

Cevahir, sosyalizmi tamamlanmış, mükemmel ideal bir toplum modeli olarak görmezdi tersine sosyalizmin proleteryanın geliştirdiği mücadelenin tabiatı, şartları ve bundan çıkan genel hedeflerin kavranılmasından yola çıkılarak kurulacak bir sistem olarak görürdü.

Cevahir’in amacı bilimsel sosyalizm pratiğini sadece entellektüel birikime hapsetmek değildi. Tam tersine özellikle mücadelenin örgütlenmesi için emekçilerle sıkı sıkıya bağlar kurulması için bu fikri geliştirmek istiyordu. İşçiler, köylüler ve öğrenciler arasında okuduklarını ve öğrendiklerini siyaset sosyolojisi ışığında bilimsel bir temel  kazandırmanın derdindeydi.

Cevahir öldürüldüğünde 26 yaşındaydı

71 askeri darbesiyle birlikte demokratik kitle örgütlerin siyaset yapma olanakları ortadan kalktı. Bununla birlikte devrim stratejilerinde silahlı mücadelenin önemi giderek artmaya başladı. Cevahir de Mahir Çayan, Ulaş bardakçı ve Oktay Etiman ile ilk eylemlere başladılar. Eylemler sonucu aranmaya başladılar. Bir ihbar sonucu İstanbul Maltepe’de kaldıkları evden ayrılmak zorunda kaldılar. Daha sonra sığındıkları evin etrafı 29 Mayıs‘ta kuşatıldı. 51 saat süren kuşatma sonrası Cevahir bir keskin nişancı tarafından öldürüldü. Mahir çayan ise yakalanmamak için kendi silahıyla yaşamına son vermek istedi. Yaralı kurtuldu. Cevahir’in vücuduna ölümünden sonra bile onlarca kurşun sıkıldı.

‘70 yaşına geldim, Cevahir hala gelecekmiş gibi hissediyorum‘

 Yoldaşları, dostları ve arkadaşlarının en samimi içten sevgilisiydi, bilge gülüşlü devrimcisiydi. O dönemin devrimci önderleri ve aydınlarıyla da tanışıyorlardı. Onu en iyi tanıyan yoldaşlarından biri de 68 kuşağının devrimci önderlerinden Oktay Etiman‘dı. Onunla yaptığım görüşmede Cevahir‘in öldüğüne hiçbir zaman inanmadığını söylemişti

" Kendi bireysel tarihimde ve örgütümüzün tarihinde en fazla sevdiğim arkadaşlardan Hüseyin Cevahir benim için çok önemlidir. Cevahir Türkiyelidir, Dersimlidir. Kısa zamanda bizim aramızda temayüz etmiş, sevilmiş, sayılmış bir arkadaşımdır. Biz ona Hüseyin’den çok ‘Cevahir’ derdik. Bu onun hem dünya görüşünden, hem arkadaşlarına bakışından, hem hayata bakışından kaynaklanıyordu. Ama Cevahir’in gözleri biraz daha farklı ışıldardı. Bu ışıltının arkasında Dersim gibi bir yöreden gelmiş olması, kırsal hayatı biliyor olması, kendi halkının yaşadığı kırım tarihini bilmesi ve buna duyarlı olması, kapitalizme emperyalizme karşı duran arkadaşım olması var. Ben annemin babamın öldüğünü içselleştirmiş durumdayım ama ben Hüseyin Cevahir’in öldüğünü halen de içselleştirmiş değilim, 70 yaşına geldim, sanki bulunduğum bir yerde kapı açılacak ve Cevahir hala gelecekmiş gibi hissederim... Son Elrom eyleminde yeşil bir elbise almıştık ona. Çünkü elinde çiçekle gelecekti. Şimdi o hâliyle hatırlıyorum. O yüzden öldüğüne hâlâ inanamıyorum." 

‘BEN BİR KÜRT MARXİST LENİNİSTİM‘

Cehavir’i, Türkiye devrim hareketinde özgün kılan en önemli yanlarından biri de Kürt soruna olan duyarlılığı. Hüseyin Cevahir’in Kürdistan konusunu araştıran ve rapor haline getiren bir görevi vardı. Parti tarafından Doğu Anadolu bölge sorumluluğuna getirildi. Bölgede yapılan Doğu Mitingleri‘ne de katılmıştı. Raporu hazırlama sürecinde buralarda yaptığı çalışmalardan beslendi. Hazırladığı raporun bir kısmı dergilerde yayınlandı. Bu özelliğiyle kemalizmin tekçi ulus yapısını eleştiren devrimci önderlerden biri olarak öne çıktı. ‘’Ben Türk ve Kürt halklarının ortak kurtuluş mücadelesine inanmış bir Kürt Marxist Leninstiyim’’ diyen Cevahir’in ‘Orta Doğu Devrimci Çemberi’ üzerinden Orta Doğu halklarının ortak kurtuluş mücadelesi değerlendirmesi çok önemlidir. (Bakınız ‘Küba devrimi üzerine’ kitabı)

ANKARA‘DA CEZAEVİNDE APE MUSA İLE KUCAKLAŞTILAR

Hüseyin Cevahir’in Kürt sorununa olan duyarlılığı onu o döneminin kürt aydınlarıyla da buluşturdu. Bu aydınlardan biri de Musa Anter’di. Ape Musa, yazdığı yazıdan dolayı tutuklanınca yolları Ankara’da cezaevinde buluşur. O sırada Cevahir,  İrfan Uçar ve İlhami Aras ile birlikte  tutukludur. Ape Musa cezaevi bahçesinde tesadüfen gördüğü Cevahir ile ilgili anılarını şöyle anlatır :

Sabahleyin bahçeye çıktık. Hüseyin Cevahir beni gördü boynuma atıldı, öpüştük. Kendisi ve on iki Dev-Genç’li arkadaşı da tutukluydu. Öğlen ve akşam yemeklerini beraber yemeğe başladık. Bir kaç böyle yedik Hüseyin’e dedim ki,’’ Kardeşim, siz talebesiniz, bu yemekleri para ile alıyorsunuz. Halbuki bizim üçümüzünde parası var; ne diye bizden para almıyorsunuz?’’ Hüseyin böyle düşünmüş olmama sevindi, mahçup mahçup gülümserek, ‘’Ağabey, paramız da vallahi bir günlük kalmıştı; ne yapcağımızı bilmiyorduk’’, dedi. Ben Tarık Canip’ten bir miktar para aldım kendim de üstüne ekleyerek Hüseyin’e verdim.

(...) Hapishanede uzun kalmadık. On beş gün sonra tahliyemize karar verildi. Ayrılırken, hem biz, hem de Hüseyin ve arkadaşları ile tüm tutuklulAr cidden çok üzüldük‘‘  Musa Anter. Hatıralarım. Sayfa 208.  

Ape Musa ayrıca bu kısa zaman içinde Kürt sorunu ile ilgili ortak bir metin hazırladıklarını da söyler: ‘‘O ara ODTÜ’de Deniz Gezmiş’in de başını çektiği bir panel düzenlenmişti. Panelde,Kürd meselesinin nasıl ortaya konması gerektiği konusunda görüşlerimizi sordular. Biz Hüseyin ile beraber bir yazı hazırladık. Panelde alkışlar arasında okundu ve kabul gördü.“ 

CEVAHİR BİZİM İÇİN HEP 26 YAŞINDA

68 lilerin yaşamlarıyla yüzleşmeliyiz. Bıraktığı anılardan iyi sonuçlar çıkarmayı hedeflemeliyiz. O günler ve o düşler duruyor. Cevahir bizim için hep 26 yaşında kaldı. Yaşanması olanaklı olan sevgi keşke geçmiş zaman olmasa. 68 önderlerinden Hüseyin Cevahir, edebiyatta, sanatta, siyaset sosyolojisinde yüreğimizde bilincimizde yaşamaya devam ediyor. Cevahir’in anısına saygı ve sevgiyle.

*Kitap: Küba Devrimi Üzerine. Eylem yayınları, 1978. Hüseyin Cevahir.