Maraş halkı, emperyalist saldırılara ve topraklarının işgaline karşı savaşırken Kızılbaş/Alevi ya da Sunni, ve ya Kürd-Türk  diye kimse ayrılmamıştı.

Herkes Anadolu’nun işgaline karşı canını dişini takmış ve tüm gücüyle emperyalistlere karşı savaşmıştı. Bu irade ve mücadele azmiyle kenetlenen Maraş halkına kahramanlık ünvanı verildi. Bunun sonucu "Maraş" Kahramanmaraş oldu.

İşte bu Kahramanmaraş 1978 yılında ırkçı ülkücülerin ve dincilerin mezhep kışkırtmalarına sahne oldu. Devrimcilerin, Solcuların, Kürdlerin ve Kızılbaş/ Alevilerin evleri kırmızı işaretlerle belirlendi. Ankara'dan gelen derin devletin ajanları (Ülkücü faşistler ) daha önceden belirledikleri yerleri hedef gösterdiler. Maraş, 19-23 Aralık günleri büyük bir vahşet örneğine tanık oldu. Irkçı faşistlerin ve dincilerin zulümüne tanıklık yaptı. Ve Maraş vahşet sonucu Kanlı Maraş olarak tarihe geçti  

Türk milliyetçileri ve dinciler, CIA ajanlarıyla ittifak yaparak Maraş halkını katliamı reva gördüler.  

Bir ülke düşünün ki konsoloslukta görevli bir kişi olacak ve bu ülkenin çok hassas olduğu konuları ivediliye ivediliye, şehir şehir gezecek, araştıracak, bilgi toplayacak, parti il başkanlarına, belediye başkanlarına her türlü soruyu soracak ve sonucunda da bu gezdiği yerlerde olaylar tüm vahşetiyle baş gösterecek. Ve katliamlar zinciri başlayacak. Ve bu katliamın hazırlacısı CIA ajanına yardımcı olanlar Türk milliyetçileri ve müslümanlar olduğu unutulmamalıdır.  

Tüm bu gelişmelerin üstünden yıllar geçtikten sonra bir kısım insan tarafından bu görüşmeler kamuoyuna yansıtılacak.  

Amerikan konsolosluğunda görev yapan CIA ajanı A. Haig, Maraş'a gitmiş ve partilerin il başkanları ile görüşmüştü. (Bu görüşmenin detaylarını 1986 yılında Yeni Gündem ve Nokta dergileri yazdı. İşte bu görüşmeler sonucu Maraş’a kara bir gün, kara bir leke düşmüştü.)  

Maraş katliamını değerlendiren Radio France International'in haberi çok netti; "Türkiye’de meydana gelen olaylarda yabancı gizli servislerin, özellikle CIA’nın rolü var"...  

Yüzlerce kişinin hunharca katledildiği, yüzlerce kişinin de yaralanarak sakat kaldığı bu kan, vahşet ve yangınlar ortasında, Kızılbaş/Alevilerin, Kürdlerin ve devrimcilerin sloganları dayanışma içindeydi. Derin Devletin temsilcisi Ecevit’in partisi, CHP hükümeti iktidardaydı. (Maraş katliamını gizleyen Ecevit, öldükten sonra açıklanmasını istediği  bir belge bırakıyor. Ve o belge Maraş belgesi)  

Maraş Katliamı ile başlayan ve sıkıyönetimle birlikte 12 Eylül cuntasına kadar gelişen olaylarda amacın Maraş’taki kürdleri, devrimcileri, alevileri katletmek ve göçe zorlamaktan ibaret olmadığı gibi, emekçilerin özgürlük ve eşitlik mücadelesine karşı olduğunu da gösterdi.  

Dünyanın her yerinde ırkçılar hep aynıdır. Ve hep ezilenlerin ve emeğin düşmanı olmuştur.  

Irkçıların ve dincilerin vahşet yaptığı en barbar yerlerden biridir Maraş. Katliamların hepsi barbardır ama Maraş; incelenmesi, araştırılması ve sorgulanması gereken bir yerdir. Çünkü dünyada benzeri görülmemiş bir vahşetin yaşandığı yerdir Maraş. „Ölü kadınlara tecavüz edildiği, bebelerin anne karnından çıkartılıp sopa uçlarında sallandırıldığı, çocukların vahşice öldürüldüğü, Kocasına „beni sen öldür , onların eline bırakma“ diyen kadının çığlık yeridir, Fatiha okumasına rağmen 70 yaşındaki ninenin gözlerinin tornavidayla oyulduğu“ yerin adıdır Maraş.  

Solcu, Kızılbaş/Alevi ve Kürd olduğu için insan öldüren Kanlı Maraş’ın canileri, Meclise ve devletin kurumlarına taşındılar. (Aynı 2 Temmuz 1993 Sivas’ta canavarca insan yakanların meclise taşındığı gibi). Mantık hep aynı mantık, zulmün ve vahşetin yöntemi hep aynı yöntem. Caniler aynı tornadan çıkmış gibi ölüm kusuyorlardı. Kendinden olmayan herkese saldırıyorlardı. Derin devlet ise ırkçı ve dinci katilleri saklamaya devam ettiği gibi ayrıca korumaya da alıyordu.  

Maraş Katliamı öncesi birkaç gelişme;  

Maraş’ta vahşet sergileyen MHP’liler 15 Nisan 1978’de Ankara'da düzenlenen "Büyük Yürüyüş"te şu mesajı aldı. Irkçı turancı Türkeş şöyle seslendi. "Artık bu iktidar gitmek zorundadır. Böyle bir iktidar güvensizlik ve savaş unsuru haline gelmiştir. CHP, barış ve huzur değil, savaş istiyor... Hiç şüpheniz olmasın iktidarımız şafağı sökmektedir."  

Çok açıkca katliam çığırtkanlığı yapan ırkçı Türkeş'in bu açıklamasının başlangıç yeri Maraş oldu. Çünkü Maraş'ta  Aleviler ve Kürdler çoğunluktaydı ve iş yeri sahibiydiler. İnsan olmanın bilinciyle hareket ediyorlardı. Gelişen işçi sınıfı mücadelesiyle iç içeydiler. Faşizme karşı omuz omuza dayanışmanın içindeydiler. Onun için ırkçı ülkücü faşistler ve müslüman dinciler tarafından bilinçli seçilmişti Maraş.  

Maraş katliamı 19.12.1978’de "Çicek Sineması'na bomba atıldı" yalanıyla başladı. Oysa bombayı sinemaya yerleştiren MHP’li Ökkeş Kenger ile Salman Ilıksoy Çiçek sinemasına dinamit koymaktan dolayı daha sonra gözaltına alındılar.  

(Ökkeş Kenger, 1991 seçimlerinde Refah Partisi ile seçim ittifakı yapan Milliyetçi Çalışma Partisi'nden Kahramanmaraş milletvekili seçildi. Bu dönemde Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyeliği yaptı)  

Ökkeş Şendiller (Kenger) Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkan yardımcısı oldu. Sinemada oynatılan film "Güneş Ne Zaman Doğacak" adlı anti komünist bir filmdi. Irkçılar tarafından koyulan dinamitin tahrip gücü çok azdı. Amaç panik ve kargaşa yaratmaktı. Dinamitin sesi yeterliydi. Çünkü zaten önceden her şey hazırlanmıştı. (Bombalama sözü ırkdaşların ve dincilerin sözüdür.) Sinemayı solcuların ve alevilerin bombaladığı görüntüsünü verenler de yörenin ileri gelen ülkücüleri ve müslümanları. Patlamadan sonra halkı kışkırtanlar, "Komünistler, Allahsız Aleviler şehir suyuna zehir kattılar" yalanlarını yaymışlardı. Ülkücüler ve dinciler "Kanımız Aksa da Zafer İslam'ın", "Müslüman Türkiye" diye sloganlar atıyorlardı.  

Ulu Cami ve Belediye hoperlöründen Alevilerin ve Solcuların evlerine saldırı çağrıları yapıldı. Önceden çarpı konulan evler ilk saldırıya uğrayan yerler oldu.  

Maraş’a gelen 20-25 kişilik faşist ülkücü bir grup yol yapımcısı olarak sokaklarda dolaşıyorlardı. Maraş'a gelen ülkücülerin bölgede yaptığı ilk iş Kürd ve Alevi evlerini kırmızı boya ile çarpı koyarak işaretlemek oldu.  

Katliam hazırlığından haberi olmayan kızılbaş/aleviler ve Kürdler, bu işaretleri sorduklarında ise yol yapımı için hazırlık cevabını aldılar.  

21 Aralık günü TÖB-DER’li iki öğretmen ırkçı MHP’liler tarafından öldürüldü. İlerici, solcu öğretmenlerden Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu’nun cenaze törenine MHP’liler ve dinciler saldırdı. Saldırıya karşı koyan kitle ırkçı ve şeriatçıları püskürttü.  

Bu saldırı farklı sol görüşleri ve alevileri, ırkçılar ve şeriatçılarla karşı karşıya getirdi.  

Maraş olayları tam 4 gün sürdü. Bu süre içinde 500'den fazla insan en vahşi ve en barbar yöntemlerle öldürüldü, binlercesi yaralandı, evler yakıldı, gözler oyuldu, kadınlara tecavüz edilip ağaca çivilendi, bebekler doğrandı, çocuklara tecavüz edildi. Kadınlar çırılçıplak soyulup en vahşi yöntemlerle işkence yapıldı. Bu vahşeti anlatmaya kimsenin dili varmaz. Öylesine korkunç, öylesine ağır bir vahşetti ki, bu vahşet Hitler faşizmini aratmıyordu.  

Hitler bile böylesi bir vahşeti gerçekleştiremedi.  

Bu vahşet zamanında AP Genel Başkanı olan Süleyman Demirel soru soran gazetecilere bakın ne diyor; "Bana sağcılar, milliyetçiler cinayet işliyor dedirttemezsiniz." Demirel bunu derken Tuğgeneral Yusuf Haznedaroğlu da şöyle tamamlıyordu "Göreceksiniz delilleriyle ortaya koyacağım ki Maraş olaylarını sağcılar değil solcular çıkarmıştır." diyordu. CHP'li İç İşleri Bakanı İrfan Özaydınlı aynen şunu diyordu "Maraş hadisesinin sorumluları solculardır". Derin Devletin korosu böylelikle tamamlanmıştı. Suçlular solculardı!!!  

Bu ifadelerin arkasında yatan bir gerçek daha var ki o da egemenlerin, emek düşmanlarının ittifaklarıyla birbirlerini aklamasıdır. Ama ne hikmetse Demirel’in, Tuğgeneral Yusuf Haznederoğlu’nun ve İrfan Özaydınlı'nın bu sözleri yalan çıktı.  

Maraş‘da 500'den fazla insanın katledildiği, 552 ev, 389 işyeri ve 8 arabanın tahrip edildiği, sinema'ya konulan dinamit sonucu gelişen olaylardan dolayı 835 sanıklı MHP davası görüldü. Bu davadan yargılananlardan 22 kişi idam cezası aldı. Ama darbeden sonra Maraş katliamının bir numaralı sanığı Ökkeş Kenger serbest bırakıldı. Ökkeş, soyadını değiştirerek Meclise girdi. Meclisteki ismi Ökkeş Şendiller oldu.  

Sinemaya dinamit koymanın, halkı kışkırtmanın, insan öldürmenin, Devrimcilere, solculara Alevilere ve Kürdlere karşı olmanın ödülü verilmişti Ökkeş Kenger'e.  

Düşünsenize şöyle bir; halklar arasında düşmanlığı yaratan provakatör ve cani birinin „İnsan Hakları Komisyonu“nda sözsahibi olmasını.  

1978'de, Maraş’ta görev yapan Vali, Emniyet Müdürü, Cumhuriyet savcısı ve Jandarma Alay Komutanın ifadeleri çok açık ve net. Derin devletin memurları mahkeme tutanaklarında 144 sayfalık raporlarında vahşetin tarifini gözler önüne serdiler. Planlanan bu raporlar birer ibret belgeleridir. Bir başka dikkat çekici olay ise, Orhan Gazi Ertekin’in yaptığı çalışmada ortaya çıktı. „Maraş MHP davasında yargılanan  en çok  kadınların olmasıydı.  

Katliama uğrayan halkın savunmasını üstlenen Avukatların „ Ceyhun Can, Halil Sıtkı Güllüoğlu, Ahmet Albay ve bölgede görevli olan Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul’un hunlarca öldürülmesi yaşanan katliamın boyutunu nerelere kadar uzandığını göstermekte.“  

MARAŞ KATLİAMI Vahşet, Direniş ve İşkence. Derleyen Orhan Gazi Ertekin  

"Kendilerini zor kullanarak dağıtmaya çalıştık. Ama elimizdeki kuvvet yetmedi. Aralarını açtık, ancak bir anda üzerlerine gittiler...Yani olaylar her tarafta birden başlatıldı... "Tahsin Soylu, Kahramanmaraş Valisi."  

"Bize yaralı getiren araçlar da yaylım ateşine tutulduğundan, yaralılar zamanında bize yetişemiyor. Bu nedenle yollarda ölenler oluyor." Çetin Diker, Kahramanmaraş Devlet Hastahanesi Başhekimi.  

"Ellerinde taş sopa ve şişeler vardı. Babama, anneme ve ağabeyime vurmaya başladılar. Ben yaralı olarak kaçarken annemin bizi öldürmeyin diye yalvarmalarını duyuyordum. Eve geri geldiğimde annemin, babamın ve ağabeyimin cesetleri kapının önünde duruyordu. Saldırganlar babamın parmaklarını keserek, kanını bir kazanın içine akıtmışlardı, annemin kafası briketle parçalandığından yüzü tanınmaz haldeydi". Katliamda ailesini kaybeden bir çocuk tanığın ifadesinden.  

Gazeteci Ramazan Öztürk, Maraş katliamıyla ilgili şöyle diyor; "Öldürülen insanlar o kadar çoktu ki; Et Balık Kurumları dahi yetmedi, doldurdukları halde sığmıyordu. Dışarıda olay yerini gezerken koşarak yanımıza gelen bir çocuk "amca şu ileride de bir ölü var" dedi. Yanımdaki bir kişi ise savurduğu tekmeyle çocuğu yere düşürürken "onlara ölü demeyeceksin leş diyeceksin leş" diye haykırıyordu".  

Bu anlatımlar sadece Maraş'da değil, aynı sözleri Dersim katliamında "Şaki, Leş, Çiban başları gibi sözler o zaman çıkan gazetelerin sür manşet başlıklarıydı. Anadolu coğrafyasını ırkçı zihniyetleriyle kana bulayanlar Dersim'de, Maraş'da, Çorum'da ve Sivas'da hep aynı zihniyetteydi. Dersim ve Maraş katliamda iktidar olan CHP, 2 Temmuz Sivas katliamında ise SHP iktidar ortağı. Bu ne yaman bir çelişki? Tarihin tekerrürüne bakın ki İçişleri Bakanı olan CHP'li İrfan Özaydınlı, Maraş katliamının suçunu solculara yükledi.  

Dersim vahşeti sırasında İçişleri Bakanı CHP'li Faik Öztrak'dı. Dersim raporlarını hazırlayan ve katliamın programlayıcısı İsmet İnönü'nün CHP'li torunu milletvekili Gülsün Bülgehan bakın 2011 yılında ne diyor. "Bence sonuca bakmak lazım... Sonuçta bugün Tunçeli en görgülü, en eğitimli, demokrasiye inanan insanlardan oluşuyor. Mesela sürgünlerden söz ediliyor. O sürgünlerde çok iyi yetişmiş genç kızlar var. Belki o bölgede, ortaçağ şartlarında kalsalardı o aileleri kuramayacaklardı.''  

Toplu katliamlar Koçgiri, Ağrı-Zilan, Dersim'le başladı. Maras, Sivas, Malatya, Erzincan, Elazığ, Çorum gibi bölgelerde kızılbaş/alevilere ve kürdlere yapılan saldırılarla yaşlı, çoluk çocuk demeden baltalarla silahlarla kıyıma uğratılıldı. Asimilasyon ve inkarla yok edilmek istendi.  

Hep aynı yöntemlere, hep aynı yalanlara sığınarak Aleviler, Solcular camiye saldırdılar, camiyi bombaladılar diye yaygara kopartıyorlar. Bu yalanlarından bıkmayan ırkcılar ve dinciler tarihin sayfalarına kirli girdiler ve girmeye devam ediyorlar.  

Bugüne kadar ne Aleviler ne de solcular  tarafından bir caminin bombalandığını gösteren bir belge var mı? Bir tanık, bir şahit var mı? Peki bunca yalan kimin işidir dersiniz.?  

Atatürk'ün, Hitler'in, Mussoli'nin, Franko'nun, Salazar'ın izlediği ırkdaşlık soyu gibi.  

İnsan insanlaşma ile yakından ilgilidir. Irkdaşlar, üstünlük düşünceleriyle, farklılaşmayı kavramayandır. Okuma öğrenme, sorgulama gibi dertleri olmaz, provakasyon yaratırlar. Gelişmeler karşısında yalanlarla, tahriklerle olayların arkasından sürüklenir, kötü örnekleri çoğaltmaya devam ederler.  

Irkçılık, sosyal, siyasal, kültür üretiminde, körleşmiş duygular gelişim ve dönüşümün önüne geçtiğinde halklar arası ilişkilerde duyguları da körleşmiş olur.  

Maraş katliamı 21. Aralık.1978  

Başlangıç yalanı:" Çiçek sinemasına Sol görüşlülerce Bomba konuldu"  

Maraş'ı kana bulayan bu yalan sonucu "500'den fazla Sol/Sosyalist Kürd ve Kızılbaş/Alevi canice öldürüldü. Yüzlerce yaralı, binlerce ev ve iş yeri yakılıp yıkıldı.  

Katliam sonucunda 25 Aralık'ta Başbakan Bülent Ecevit, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'i çağırır. Maraş olayından dolayı, bazı illerde sıkıyönetim ilan edeceğini bildirir. Kenan Evren ise, bu görüşe içten katılarak kabul eder. İstanbul'dan sonra toplam 13 ilde Sıkıyönetim ilan edildi.  

Cahil, görgüsüz ve eğitimsiz olan insanları yönetmek o kadar basit olmalı ki, insan öldürmeyi milliyetçiliğe ve vatana sarılarak  katiller alkışlanabiliniyor. Milliyetçiler ve dinciler  üzerinde sistemin çarpıklılığı var. Kendini çevreleyen ırkçı ve kökten dinciliğin dışında hiç bir bakış açısı olmayanlar insan sevgisi taşıyabilirler mi? İnsan olabilirler mi?  

Bu primat gürühlar , insan sorumluluğu taşıyanları, alınterinin hakkını arayanları, insani vicdani – ahlaki ve adalet değerlerine sahip çıkanlara  karşı resmi idelojinin yanında vahşet ve zulüm yapmak için kullanılmaktadır.. Devletin yalan ve demogojilerine inanarak insan öldürenlerdir, iftira atanlardır. Ön yargıyı körükleyenlerin tetikçileridir, katil sürüleridir.  Egemenler, tüm işlerini halletmek için ırkçı milliyetçileri ve  dincileri kullanılıyor. Her türlü barbarlık için bunlar  harekete geçirtilmektedir.  

Herşeyleri para ve kanun olan ve herşeyleri yalan dolan olanların,  halk üzerindeki zamı, zulmü ve  vahşeti sergileyenlerin vatan sevgisi olur mu? Ne kadar olur vatan sevgisi. Bu konu hakkında Bernhard Shaw’ın bir sözünü hatırlatayım „Unutmayın ki her alçağın son sığınağı vatanseverliktir“.  

Not: Maraş katliamını protesto eyleminden dolayı tutuklandım ve Selimiye cezaevine konuldum.