Kapalı kaldık çok da uzun olmayan bir süre. Ve kapalı bir gazoz şişesi şiddetlice çalkalanıp çalkalanıp sonra aniden kapağı açılmış, dışarıya da insanlar püskürtülmüş gibi sokakların görüntüsü.

Botanik Bahçeleri’ndeki sincaplar dahi evcil gibiydi. Dibimizde, bizden hiç korkmadan zıplamaya devam ederlerdi. Yaz geldi. İnsan arıyorlar! İnsan bulamayınca, kendileri bahçe duvarlarından dışarıya sıçrayıp sıçrayıp bizlerle buluşuyorlar.

***

Hiçbir şey olmamış gibi!

Toplumun herbir kesiminin mükemmel bir şekilde kategorilere ayrılıp, atomize edildiği bu ülkede; herkes birbirinden habersiz gibi... Ya da bir felâket sonrası habersizliğindeymiş gibi, “canımı kurtarsam yeter” davranışında...

Bu aslında, korona öncesi zamanların iyice süzgeçten geçirilmiş, posası çıkarılmış insanlığının hâli.

Ne kadar çok insan işsiz ve adları sadece sayılarda asılı kaldı.

Zaten kadrolu yapmamak için yıllardır 6 aylık anlaşmalarla çalıştırdıkları insanlar işten çıkarıldılar. Bu 6 aylık anlaşmaların toplamı 2 yılı bulduğunda; çalışanı kadrolu yapmalıydılar. Korona öncesi zamanlarda da 2 yılın dolmasına yakın sürelerde, bu insanların kısa süreli çıkışlarını verip, sonra yeniden işe giriş göstermekteydiler. Ve bu oyun korona zamanlarıyla birlikte nihayetlendirilmiş; binlerce insana çıkış verilmiş oldu!

***

Hiçbir şey olmamış gibi!

Taaa Moldovyalar’dan inşaat işçileri getirildi –ki bu yeni değil, ancak korona zamanıyla birlikte tamamen yaygınlaştırıldı-. Bunların arasında sayısı hiç de az olmayan kadınlar da var. İnşaat işçisi kadınlar ve 3-5 Avro’ya çalışıyorlar. Küçücük inşaat firmaları olanların ağızları kulaklarına varıyor. Başka, dil bilmeyi gerektirmeyen vücut gücüne dayalı iş dallarında da böyle. Bu işçilere sahip olan “küçük esnaf” diyebileceğimiz işverenler gayet mutlular! Devlet onlara ucuz işçi kapılarını sonuna kadar açtı! Önceki işçilerin de hepsi işsiz kaldı!

***

Hiçbir şey olmamış gibi!

Ailelerinden uzakta yaşayan üniversite öğrencileri; “biz korona zamanlarında hep çalıştık ki!” diyorlar. Lidl, Aldi, Rewe gibi marketler bu dönemde ağırlıklı olarak öğrencileri çalıştırdılar. “Bir orada bir burada çalışıp para biriktirdik. Şimdi de küt diye hızla sınavlarımızı vermemiz lazım. Günde ancak 3-5 saat uyuyabiliyoruz. Sonramız hiç belli değil, bakalım” diyorlar.

Binlerce öğrenci, başvuru yapmak için beklediği üniversitelere başvuru yapamıyor. Başvurular internetten yapıldığı için bazı bölümlerin sayfalarında; “kayıtlarımız henüz başlamamıştır” yazmaya devam etmekte.

Hiçbir şey olmamış gibi!

Sosyal aktivitelerin ve okula gidişlerin neredeyse tamamen durduğu bir yaşam içerisinde; ailelerin büyük bir bölümü artık çocuklarına hiç söz geçiremiyorlar. Öncesinde bir kaç saatle sınırlayabildikleri bilgisayar oyunlarına artık sınır getiremiyorlar. 15 saat bilgisayar başından kalkılmayan -ki buna 8-9 yaşındaki çocuklar da dahil-, bir hayat yaşamakta çocuklar.

“Almanya’daki çocukların %25’i yoksulluğun en alt sınırında” diye haberler veriliyor, programlar yapılıyor. Korona sürecinde bu oranın arttığı, ancak henüz tespit edilemediği bildiriliyor. Evet doğru! Ve bu çocukların anne-babaları işsiz, işsizliğin bunalımında ve önemli bir bölümü ya alkol ya da uyuşturucu bağımlısı! Sosyal alanlarda çalışanları gönderiyorlar bu aileleri denetlemeye! Bu çalışanlar, çocuklar hâlâ canlı mı değil mi diye bakıp çıkıyorlar. Sonrası mı? E gençlik yurtlarına alınma çağına gelen çocuklar, bu yurtlara alınarak nasıl olsa kurtarılırlar!

Aile içi şiddetin arttığına ilişkin istatistikler sunuyorlar. Bir avuç insan bunları protesto etmek için sokaklara çıksak da; aile içi şiddete ilişkin sohbet etmek dahi hâlâ bir TABU. Sık sık merhabalaştığımız çevreler dahi bu konuda bir Ortaçağ karanlığında. Ve kadınlar sadece çok güvendikleri bir kaç sırdaşlarıyla bu konuyu paylaşabiliyorlar. Bu konuyu konuşmak dahi TABU!

Hiçbir şey olmamış gibi!

Kapalı şişeden dışarıya püsküren gazoz gibi, çarşının ortasında akın akın insanlar. Hele geleneksel Almanya cumartesileri, iğne atsan yere düşmez alışveriş günleri. Bütün bunların dile getirildiği eylemler yapılıyor, sürekli cumartesileri. Mağazaların “%20 indirim, %50 indirim” etiketlerinin önünde hem de. “İndirim” etiketleri hâlâ Pavlov’un köpekleri gibi sinyaller verdiriyor insan beynine. Maskeler mi? Kime ne! Süs misali taşıdığımız maskeler takılıp, giriliveriyor hemen indirim etiketi görülen yerlere.

Hiçbir şey olmamış gibi!

G20 Zirvesi’ni protesto eden binlerce insan vardı. Bu insanlardan bir kaç genç hapis ve mecburi çalıştırılma cezası aldı. Bunun dışında da politik faaliyetlerinden dolayı bir çok insana, hem de korona zamanlarında cezalar kesildi.

Münih Davası nihayetlenmek üzere.

Didem Akman, Özgür Karakaya, Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal; Ölüm Orucunda.

Savaşlar, yeni yapılan uluslararası anlaşmalar; hepsi jet hızında!

Ve hem buralarda hem de oralardaki nice şey...

Bundan bir yıl öncesine kadar; böylesi anlarda düzenlenen mitinglerde konuşma yapmak için sıraya dizilen sayısız organizasyon temsilcisi vardı. Bu sadece Türkiyeliler için değil Almanlar için de böyleydi. Ancak gerek Türkiye’ye gidildiğinde açılabilecek soruşturmalar, gerekse Avrupa’daki bir dizi yasanın değiştirilmesi, bu yasaların yaptırımlarla cisimleşmesi; bir ürkme zamanına savurdu hepsini. “İnsan Hakları” dediğimiz şeyin tek hücresi dahi bedelsiz kazanılmıyor! Ve tarih bu kesimlere sürekli bir “günaydın”, “iyi akşamlar” çekmeye devam ediyor! Çok yazık...

Hiçbir şey olmamış gibi!

Yaklaşık 10 yıl önce bütün eyaletler için hazırladıkları “Entegrasyon Konsepti”, korona zamanlarında tam rayına oturtuldu. (Konsept bir mimar-mühendisin hazırlayabileceği bir inşaat projesi titizliğinde hazırlanmıştı). Kapalı olan derneklere destek fonu sunuldu. Ve bir avuç ilerici kurum dışında, çeşit çeşit ülkelerden gelenlerin oluşturduğu sayısız kurum; bu konsepte otomatik olarak entegre edildi. Eklemlendikleri şeyde bir özne olma iradeleri tümden ve büyük bir farkındasızlıkla çiğnendi. Koca tarihler sona erdirildi! Çok yazık...

Hiçbir şey olmamış gibi!

Anaokullarından ilkokullara dek, sözleşmeli çalışan sayısız eğitmen işten çıkarıldı. Ya da bir şekilde işten çıkmak zorunda kaldı.

Hasta bakıcı, yaşlı bakıcı vd. alanlarda çalışan sayısız sözleşmeli sağlıkçı işten çıkarıldı. Ya da bir şekilde işten çıkmak zorunda kaldı.

Bu ve daha bir çok branş için; yüzlerce “personel aranıyor” ilanı ortalığa döküldü. Bu ilanlar içerisinde; “göçmenlere öncelikli kontenjan da tanınacaktır” yaldızlı notları eklenmeye başladı -ki bu yeni değil-! Bu ilanları takibeden ve başvuru yapan insan bulmaları hiç de zor olmadı.

***

Tüm bunlara rağmen eyalet seçimleri hazırlıkları hiçbir şey olmamış gibi başladı!

“Irkçılık karşıtlığı”, “kadın hakları savunuculuğu” seçim propagandaları arasındaki baş köşelerini aldı. Irkçılığın kelime olarak literatürden silinmesi önergesi sunuldu. Politikacı kadın kontenjanı yine dillere dolandı...

Ve yine göçmenleri de içine “katacakları” sayısız sosyal proje yürütülmeye başlandı. Bu projelerin anket sorularını, tanıtımını içeren onlarca mail yüzbinlerce insana ulaştı.

VE İŞTE ÇOK ŞEY OLMUŞ GİBİ!

Yabancılar Polisi’ne varana dek bütün esas-önemli resmi kurumlar hâlâ kapalı! Çok acil işlemler dışında oturumlar dahi internet üzerinden uzatılıyor, kimlikler postayla gönderiliyor.

Üniversite kütüphaneleri; büyük bir laboratuar titizliğinde düzenlendi! Kitap alıp-iade ederken makineleri kullanıyorsunuz. Görevlilerin elinden aldığınız hiçbir şey yok.

Belediye binaları; “bilgilendirme” bölümü dışında tamamen kapalı-esasta tüm işlemler internet üzerinden gerçekleştiriliyor.

Ve yazışmalarda gerçekten titiz çalışılan bir ülkede olduğumuz için; bu işler-işlemler yürütülürken hiçbir zorluk çıkmıyor.

Kısaca; bir şehirde hukuksal-resmi olarak yürütülen bütün işlemler tam da korona zamanına uygun olarak yürütülmeye devam ediliyor-edilecek.

Bir yaz rehavetiyle, hiçbir şey olmamış gibi bir sürü psikolojisiyle şişeden püskürtülen insanlık, belki başka bir şekilde ancak yine o şişeye tıkıştırılacak. Kapak yeniden açıldığında, kendimizi bu atomizasyon sürecinin neresinde bulacağız? Onlar hepimizin üzerinde ve çok bilinçli bir deney gerçekleştiriyorlar. Bakalım bu deneyin sonuçları bizlere neler gösterecek; olabilecekleri şimdiden tahmin etmek çok güç, hatta imkânsız.

Ancak kapak yeniden açıldığında hiç kimsenin, yine hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağını tahmin etmemiz mümkün.