Belarus-Polonya sınırındaki mülteci dramı sadece Avrupa’nın korku toplumlarının kayıtsızlığını ve AB’nin güya insani değerlerinin laf salatasından ibaret olduğunu ifşa etmekle kalmıyor, aynı zamanda emperyalist güçlerin ilân ettikleri hibrid savaşın işaretlerini de veriyor. Mülteci dramı ve sorumluları hakkında M. Ender Öndeş’in Yeni Yaşam Gazetesindeki yazısı hislerimize tercüman olmuş. Ender’in yazısını okumanızı salık vererek, düşüncelerimizi açmaya devam edelim.

Polonya’daki gerici hükümetin AB hukuk anlayışını ve evrensel mülteci mevzuatını ayaklar altına alan uygulamalarına tek bir eleştiri getirmeyen Avrupa hükümetleri ile burjuva basını insanlık dışı koşullarda sınırda tutulan mültecileri, Belarus’un Putin’in yardımıyla “Avrupa’yı tehdit eden silahları” olarak lanse ediyorlar. Bu konuda Alman ZDF televizyonunda yayınlanan bir haber programı gerçekten ibret verici: Gazeteci yayına aldığı Federal Ordu Üniversitesi profesörüne “Lukaşenko’nun geleneksel olmayan araçlarla, yani mültecileri silah olarak kullandığı hibrid savaşına askeri araçlarla reaksiyon göstermeli miyiz?” diye soruyor. Profesör de soruyu, “Ama o zaman Polonya mültecilere ateş etmek zorunda kalır, bu da çirkin resimlere yol açar” diye yanıtlıyor.

Aynı şekilde burjuva basınında da yer alan yorumlarda, “Şu an AB ve Almanya saldırı altında. Putin ve Lukaşenko binlerce mülteciyi bize yolluyorlar. Bu organize, planlı ve istenilen bir mülteci dramıdır” deniliyor. AB Komisyonundan, eski ve yeni alman hükümetinden ve NATO merkezinden ise “Belarus yönetimine ve Rusya’ya karşı sert yaptırımlar uygulansın” talepleri yükseliyor. Washington’dan da yangına körükle giden, “Siz mültecilerle uğraşırken, Rusya Ukrayna’yı işgale hazırlanıyor” uyarıları geliyor.

Burada Lukaşenko’yu savunacak değiliz. Zaten Batı açısından sorun mülteciler veya Lukaşenko değil, asıl mesele düşman resmi oluşturarak, Avrupa kamuoyunun savaş politikaları ve silahlanma giderleri için rızasını almak; aynı zamanda “değerlere dayalı, demokratik ve liberal Avrupa” anlatımının bir efsane ve mülteci sorunlarını ortaya çıkartan asıl nedenin emperyalist Batı’nın politikaları olduğu gerçeğinin üstünü örtmeye çalışmaktır.

Almanya ve Avrupa’daki egemen siyaset, burjuva basınının desteğiyle içinde bulundukları çoklu kriz ortamından çıkış yolu olarak kılıçları kuşanmayı ve savaş retoriğini sertleştirmeyi tercih ediyor. Giderek daha da saldırganlaşan bir dış politika ile uzun zamandır kendini belli eden jeopolitik ve jeoekonomik etki alanları kaybını durdurmaya çalışıyorlar. Emperyalist Batı etki alanları üzerine verdiği mücadelelerin ve yayılmacı politikaların neden olduğu mülteci akınlarını, siyasi ajandasını kendi kamuoyuna kabul ettirmek için enstrümentalize ediyor ve yeni düşman resimleri yaratıyor.

Belarus-Polonya sınırındaki insanlık dramının sorumlusu, Rusya’ya karşı hibrid savaşı ilân eden Batı’dan başkası değildir. Ekonomik ve askeri üstünlüğe sahip olan emperyalist güçler belki kendi kamuoylarını ikna edebileceklerdir, ancak kaybettikleri inandırıcılıklarını ve ellerinden kayan etki alanlarını öyle eskisi gibi kolaylıkla geri kazanamayacaklardır.