Almanya'da neredeyse nüfusun önemli bir bölümünü göçmenler yani 'yabancılar' oluşturuyor.

Neredeyse her dört kişiden biri Alman değil, göçmen ya da başka bir tabir ile yabancı.

Avrupa`nın en güçlü kapitalist devleti Almanya 11 milyon civarında yabancı iş gücüne sahip.

 Onların deyimiyle yani „ Arbeitskraft“.

İşlerine geldiği zaman "Arbeitskraft" (işgücü) işlerine gelmedi mi „Fremde“ ya da „Migrantinnen“ göçmenlerden söz ediyorlar.

Yarım yüz yıl önce ise "misafir isçiler" yani "Gastarbeiter“ denilmektreydi.

Onlara bir tas çorba için modern köleler gibi çalışmaları emredildi.

Şartlar ağırdı,

Barınaklar bakımsız,

Sonra Gettolar…

Sömürü…

Zehirlendiler…

En alttakiler…

Bu yetmedi:

Öldürüldüler.

Batıdan Doğuya, Güneyden Kuzeye ‘”Federal devletin” her köşesinde…

23 Kasım 1992 Mölln katliamı,

Arslan ailesinin kaldığı ev ateşe verilerek çocuklar 10 yaşındaki Yeliz Arslan,

14 yaşındaki Ayşe Yılmaz ve 51 yaşında Bahide Arslan ırkçılar tarafından vahşice katledildi.

29 Mayıs 1993 Solingen katliamında bir aileden beş can katledildi…

2010 yılında başlayıp on bir yıl boyunca on kişinin katledildiği NSU cinayetleri yıllarca görmezden gelindi...

19 Şubat 2020 Hanau katliamı 9 Göçmen ırkçı Nazi tarafından taranarak katledildi.

Nazi vahşetini durdurmak ve engellemek gerekiyor. Nazi katliamlarının sorumluları ve savunucuları bugün açıktan parlamentodalar. 

Ne ilginç ki yabancıların seçme ve seçilme hakları dahi yok. Neden?

Sormadan edemiyoruz. Bu devletin genlerinde yabancı düşmanlığı mı var?

Yıllar geçtikçe birçok insanın iş hayali bir kâbusa dönüştü. Ve iş pazarı, köle pazarına.  Zamanla çalışanlar ve özellikle yabancılar büyük firmaların kiralık işçileri oldular. Azgın sömürüye maruz kaldılar. Araplar, Kürtler ve çoğunluğu Türkler.

Aklınıza gelebilecek her firmanın bu sömürüde parmağı vardır.

Mc Donalds`dan Burger King`e, Thyssen`den Fraport`a kadar. Opel, Mercedes, BMW ve VW… istisnasız hepsi.

İşçiler horlandılar, düşük ücretle, ağır koşullarda çalıştırıldılar ve makinelerin bir parçası oldular.

Sağlıksız koşullar, ölümcül koşullara dönüşürken ve birçoğumuz bir bir “giderken” firmalar globalleştiler ve kârlarına kâr kattılar.

Yeter artık diyenler işten atıldılar, dövüldüler ve kanları dahi dökülenler oldu.

Bu insanlık burada ayaklar altına alındı, bu düzen hâlâ devam ediyor.

Etmemeli.

Bu düzen değişmediği sürece yabancılar ve göçmenler insanca ve eşit koşullarda zor yaşarlar.

Kıscası, bu düzende bizlerin azgın aşağılanma ve temel haklardan yoksun bırakılması devam edecek. 

Paradan ve kârdan yana olmayan bir düzen için, tüm bireysel bencilliklerden uzak kardeşçe birleşmek ve sağlam güçlü dinamik örgütlülükler yaratmak için geç kalınmış değildir.

Ezilen ve hor görülen "yabancıların" yani ötekilerin örgütünü yaratmak!

İnsanlığın örgütünü.

Mahallelerde, kasabalarda, şehirlerde  ülkelerde

Nerede "yabancı" varsa, ortak noktalarda bir araya gelmeliyiz. Kendi öz savunma gruplarımızı kurmalıyız.

Nerede olursak olalım, devletin polisinin boğazımızdaki son nefesi de almasını engellemek ve Nazi çetelerinin saldırısına kurban olmamak için bir araya gelmeliyiz.

Hepimiz ya 'yabancıyız' ya da dünyalıyız!