Haftalardır süren bir Gezi Direnişi yaşanıyor adeta! Abartı sayılabilir. Ancak hiç de abartı olmadığını düşünüyorum. Ve Hayal İzcileri’nin bizzat kendileri, pratikleriyle bunu bize gösterip durmaya devam etmekte. Şu anda 129a’ya toslatılıp, ağır ceza talebiyle yargılanmaları bunu apaçık ortaya sermekte!

Bu sahnede; medya dediğimiz şey rolünü mükemmel bir şekilde oynadı. Bizi bu direnişin peşinden koşturmadı! Almanya ilerici-devrimci basını da “Korona Engeli”ne takılıp-tökezleyip bu pratiğe direk tanıklık edemeyince, bu direniş bizim cephemizde de bir yankı uyandıramadı. Burada büyüyen gençlerimiz de geçmiş-gelecek arasında bir köprü öznesi olmaktan hayli uzak olunca!... Ne acı!

Bizler bu direnişin pratiğinde koşuşturmasak da; “Korona Zamanı” fırsat bilinip, nice hukuk skandalı vukuu bulmaya devam etmekte bu ülkede.

Ve en büyük tehlike ise; bu dönem nihayetlendiğinde gözümüzü açacağımız dünya, bizim farkındasızlığımızı sürdürdüğümüz bir dünya olmaya gebe!

***

Haftalardır, evet hiç aralıksız haftalardır; Dannenröder Ormanı ve çevresindeki ormanlık alanların, A49 otoyolunun yapımı planlanarak yokedilmesine karşı büyük bir direniş gerçekleştirilmekte. Binlerce insan bu direnişe katıldı ve planladıkları eylem programını hiç ama hiç aksatmadan gerçekleştirdi.

Orman İşgali’ne neredeyse hiç ara verilmezken, medyanın bu direnişi büyük bir itinayla gizlemesi ya da cılız haberler sunmayı yeğlemesi, bu çocukları çileden çıkardı!

Ve nihayet Dannenröder Ormanı Çocukları, kendilerini halatlarla otoyollar üzerindeki köprü direklerine bağlayarak; üç otoyolunun ortasına inişler gerçekleştirmeye başladı!

Hessen Eyaleti İçişleri Bakanı Peter Beuth: “Aktivistlerin demokratik uzlaşma yollarının dışına çıktığını, bu eylemlerle birlikte radikal hedeflerini ifade etmeye başladıklarını” belirterek, bu çocukları neredeyse birer “terörist” olarak damgaladı. Hemen ardından dava takibi Frankfurt Savcılığı’na verildi ve Savcılık bu çocukların “karayolu trafiğine tehlikeli bir müdahalede bulunarak, medyayı etkin bir biçimde kullanma amacında oldukları”nı tespit etti.

Bu tahkikata paralel 9 genç gözaltına alındı ve bunlardan sadece ikisi serbest bırakıldı! Böylelikle; ormana girişin yasaklanmasına da mükemmel bir gerekçe bulunmuş oldu!

Oysa Ekim ayı başında görülen benzer bir davada, Giessen Savcılığı, diğer birçok kolluk kuvveti gibi, “iple inme” eylemine ilişkin herhangi bir cezai suç tespit etmemişti!

Ve şimdi bu çocuklar hakkında ağır cezalar verilmesi talep edilmekte.

***

Bildiğimiz 129 a-b yasa maddelerinin; önce 129b ile bizim kanatlarımıza indirmeye çalıştığı darbeler, toplumun önemli bir kesiminin önüne korku duvarlarının örülmesinin başlangıcıydı. Son birkaç yıldır ise 129a ile diğer bir kanada, yani bu ülkenin çocukları cephesinde bulunan kanatlara jet hızıyla darbeler indirilmeye başlandı. Sanırım bu cephede bir korku duvarının örülmesi, diğer cepheye oranla daha da hızlı gerçekleşecek.

Binlerce kişinin, sayısız organizasyonun katıldığı bu direniş, partiler açısından; Mart ayında yapılacak olan seçimlere hazırlık öncesi ulaşabildikleri neredeyse tek kitle kaynağı olmuştu. Ancak çocuklar hakkında talep edilen cezalara hemen tepki veren tek kurum ise yine sadece Rote Hilfe oldu.

***

Bu koca karanlık sahnede, bu korku duvarlarının inşasının tanıklığında; bir Dannenröder Hayal İzcisi’yle karşılaştım dün. Onunla karşılaşmak, bir mucize gibi geldi bana. Geçtiğimiz kış, Belediye Binası’nın önünde gerçekleştirdikleri 3 günlük Çadır Eylemi’nde tanışmıştık. 3 gün boyunca, burunları resmen kızıla çalmış, elleri zangır zangır titremeye başlamış haldelerdi. Binadan çıkan parlamento üyelerinin, onlara birer dilenci muamelesi yapışlarına tanıklık etmişlerdi.

Bu ülkede jop yok, işkence yok gibi görünür; ancak eğilmemek, bükülmemek, rehabilite olmamak kolay iş değildir. Onlar hiç eğilmediler, bükülmediler! Boşa kürek sallamadılar yani. Okuduklarını-öğrendiklerini pratiğe geçirme çabalarını hep sürdürdüler.

Özcesi: Düşündükleri gibi yaşamakta direnmenin ısrarındalar!

Arkadaşlarının tutuklanmasının sıcaklığındaydı karşılaştığım bu gencecik yürek. “Hayal İzcisi merhaba!” diye yakaladım onu. Koşturuyordu. “Hayalperest değiliz, ormanın biçilmemesi için mücadele ediyoruz” dedi. Hem de nasıl diklenerek! “Gerçekleşmesi neredeyse mümkün olmayan bir şeyi hayal ettiniz. Ve sonuna kadar devam edeceksiniz. Dünya tarihi böyle değişmiş. Hayal İzcileri sayesinde” dedim. Anladı hemen! “Cheeeee” diye bağırdı. Zıplayarak kucaklaşmak istedik coşkuyla, yapamadık ama!

Çarşıda ölü ölü koşuşturan insanlar arasında, sadece ikimiz canlıydık adeta.

Beni iliklerime kadar sarstı onun gözlerinin umutla-ışıl ışıl parıldayışı. Umutlu gencecik yüreğinden bizim umut bahçelerimize de sular akıtıverdi, bilmeden. Yapacak çok işi vardı. Hızını hiç kesmemişim gibi yoluna devam etti...

İyi ki varsınız can çocuklar! Böyle bir zamanda dahi, Hayal İzcileri’nin izlerini takibedenlerin tükenmediğini gösteriyorsunuz bizlere. Bu verimsiz topraklarda, yeşeriyoruz sizlerle.

Sizi gören gözlerin, yüreğinizin heyecanla çarpışını kendi yüreğine taşıyabilenlerin çoğalması umuduyla...