Partiler harıl harıl kolları sıvadı. Yeni değil; acılar üzerinden prim yapmak zaten normalize oldu. Kanıksatıldı. Medya ilk haber olarak, iki partinin verdiği önergeyi bildiriyor: “A ve B partisi, artan ırkçı saldırılara karşı profesyonel bir ‘Irkçılığa Karşı Büro’ kurulması önergesi vermiş (bu partilerin adını dahi yazmayı midem kaldırmıyor böyle bir zamanda). Ayrımcılğa Karşı Bürolar gibi; “Irkçılığa Karşı Büro”! İşte çözüm!

***

Yakınlarını kaybedenler ağlamakta. Dünyanın dört bir yanından gelen savaş sesleri dinmemekte! AfD, ırkçı saldırıların mülteci politikalarıyla da bağlantılı olarak arttığını açıklamakta! Savaş sürdürenler, her gece yüzlerce mülteciyi uçaklara doldurup geri gönderenler bu konularda sessiz!!!

Bütün gazeteciler, televizyon-radyo kanalları çalışanları haber peşine düştü. Hanau’daki insanlarla röportajlar yapıyorlar. İnsanlar: “Şoktayız, hâlâ inanamıyoruz. Doğduğumuz şehirde, tanıdığımız insanlar, hem de öldürülerek aramızdan ayrıldılar. İnanmak için olay yerine gidip karanfil bırakıyoruz ve onları düşünüyoruz, titriyoruz” diyorlar. Ardından psikologlarla röportajlar yapılıyor. Psikologlar: “İnsanlar henüz kafalarında olayı realize edemediler. Bu saldırı şehirde bir şok etkisi yarattı. Kayıp yakınları terapi görmeli...” gibi açıklamalar yapıyorlar.

***

Yakınlarını kaybedenler ağlamakta. Dünyanın dört bir yanından gelen savaş sesleri dinmemekte! AfD, ırkçı saldırıların mülteci politikalarıyla da bağlantılı olarak artığını açıklamakta! Savaş sürdürenler, her gece yüzlerce mülteciyi uçaklara doldurup geri gönderenler, bu konularda sessiz!!!

Birçok şehirdeki nargile kafelere (bar deyin isterseniz) giriyor televizyon kanalları. Ağırlıklı olarak Ortadoğu ülkelerinden gelenlerin kafelerine. Dakikalarca verdikleri müzikli görüntü; nargile nasıl çekilir, dumanı etrafa nasıl tüttürülür! Ve kafelerde oturanların, Hanau’daki saldırıyı nasıl karşıladıklarını aktarıyorlar. Sadece birkaç dakika: “Üzgünüz. Buraya da girilecekmiş gibi hissediyoruz. Bu ülkede güven içinde yaşamak istiyoruz....”. Ardından hemen politikacıların açıklamaları: “Bu ülkede herkes güven içerisinde yaşamalı”.

Görüntülerin çoğu, camilerdeki cenaze namazları! Takkeli erkekler, türbanlı kadınlar. Almanlar bizleri gittikçe daha fazla; kollarını açtıkları zavallı, Ortaçağ’dan kalma insanlar olarak görmeye sevkediliyor. Bu görüntüler sıklaştıkça sıklaşıyor! Sokaklardaki takkeli ve türbanlıların sayıları da “nedense” arttıkça artıyor! Bu insanların yaşadıkları ülkeleri kimlerin bombaladığı sanal! Bu ülkelilere geçici olarak çıkardıkları illtica yasalarıyla kucak açmak zorunda kalanlar sanal! Ve AfD tabi ki iyi bir zeminde koşturuyor ve tabi ki yol arkadaşları arttıkça artıyor: “İltica politikalarımız yanlış”!!!!

***

Yakınlarını kaybedenler ağlamakta. Dünyanın dört bir yanından gelen savaş sesleri dinmemekte! AfD, ırkçı saldırıların mülteci politikalarıyla da bağlantılı olarak arttığını açıklamakta! Savaş sürdürenler, her gece yüzlerce mülteciyi uçaklara doldurup geri gönderenler, bu konularda sessiz!!!

Bir yanda Tobias Rathjen’in psikolojik analizi yapılmakta. Sosyal medyadan tutalım da tüm medya organları, onun psikolojik rahatsızlıklarını, babasının bundaki payını irdelemekte. Sokaktaki insanlar bunları konuşmakta...

Sendikalar, tüm Almanya çapında tekrar Hanau saldırısını kınama çağrısı yapmakta. Hanau etrafındaki bütün şehirler de tekrar Hanau’ya akmakta. Sendikalar adına konuşma yapanlar ise; yine belirli partilerin temsilcileri.

Tıpkı kadına yönelik erkek şiddetinin ele alındığı gibi; ırkçı saldırılar tabelalar halinde yayınlanıp durmakta. Bu saldırılardaki artış oranı, 1980’li yıllara göre 100%100’ü geçmiş. Bazı eyaletlerdeki bazı şehirlerde; her gün polise bildirilen en az 7 şikâyet var. Kadına yönelik erkek şiddeti de, Almanya gibi bir ülkede dahi istatistikleri patlatmakta. Ve bu istatistikler gösterilerek aynı hikâyeler anlatılıp durulmakta; “rakamları aşağıya çekmek için ne yapmalı?”

***

Tekrarlanan ve daha da kötü bir şekilde sahnelenecek olan bu tiyatroyu yutmayan yeni bir nesil de var! Geçen hafta sonu: “Faşizme, savaşlara, yoksulluğa ve krizlere” karşı gümbür gümbür yürüyen, Hanau’daki bu vahşet sonrası da pankartlarını açıp gümbür gümbür yürüyen gençler; bu tiyatroyu yutmadılar. Yutmadıklarını göstermekte de ısrarlılar. Umudumuz, onların tertemiz yürekleri ve ideallerinde. Umudumuz, onlarla birlikte yürüyüp-onlarla yeşermekte...