İşte o makale:
Hem pişman oldum hem de üzüldüm. "Keşke gelmeseydim" dedim. Gerçi hakkını yemek istemiyorum. Beni Hamburg Etnografya Müzesi'ndeki panele davet eden Hamburg Türk Basın Birliği'ndeki arkadaşlar panel izleyicilerinin genellikle Türkiye'deki iktidarın karşıtlarından oluşacağını belirtmişti ama ben bunu dert etmemiştim. Nihayetinde ben ve diğer davetli Erdoğan Aydın, IŞİD ve Türkiye'nin rolü, Ortadoğu, İslamofobi konusunda görüşlerimizi aktaracaktık. 

İlk soruyu bana yöneltti moderatör Adil Yiğit. Soru genel anlamda Almanya ile Türkiye'yi demokrasi, insan hakları konusunda kıyaslamayı içeriyordu. Daha konuşmaya başlar başlamaz itirazlar, sataşmalar başladı. Ben sözü kısa kesip Erdoğan Aydın'a devrettim. O sözünü tamamladıktan sonra söylediklerine itirazım üzerine ise kıyamet koptu salonda. Dediğim şuydu: "Erdoğan Bey biz başka ülkelerde mi yaşıyoruz? Türkiye'yi öyle bir tasvir ettiniz ki sanki biz diktatörlerin hâkim olduğu bir ülkede yaşıyoruz! Siz yurtdışında yaşayan insanlara her gittiğinizde bu mealde konuşmalar yapıyorsanız vay halimize!" 

Gerçekten de "Vay Halimize" değerli okurlarım. Evet. Aydın tam da salondakilerin arzuladığı bir dilden hitap ediyordu ama meseleleri yorumlayış biçimi öyle sert ve gaddarcaydı ki dayanamadım. Her şey berbattı Türkiye'de ona göre. Sünni, yobaz, alçak, rezil bir İslamcı iktidar vardı ülkede ve halkına zulmediyordu. Muhalefet için ağzını açan herkes zindanları boylayabilirdi. Keşke Aydın'ın konuşmasının tümünü deşifre edip sizlerle paylaşabilseydim. 

Neyse... Sonuçta makul bir tartışma için oradaydık... Aydın'ın ifadelerine kibarca itirazımı dile getirdim. Getirmemle birlikte salon ayağa kalktı. "Defol git!" ve "çık dışarı, yuh" sesleri arasında kalakaldım. Anlatmak istediklerimi anlatamadım. O an anladım ki ben neyi ifade etmeye çalışırsam çalışayım beyhudeydi. Çünkü dinleyiciler anlatacaklarımla zinhar ilgili değildi. Onlar oraya Aydın'a sürekli alkış çırpmaya, beni de katıksız bir iktidar yandaşı gördüklerinden aşağılamaya gelmişti. Tabii bunda Aydın'ın da büyük payı vardı. Zira isim vermeden ama beni kastederek "Bunlar işte böyle! İktidara yalakalık olsun diye her türlü zorbalığı, haksızlığı görmezden gelen çıkarcı yalakalardır!" mealindeki ifadeleri salondakileri iyice kışkırttı bana karşı. Anladım ki o dakika ağzımla kuş tutsam kendimi anlatamayacaktım. Ve "Demokrasiden söz eden ve uzlaşma kültürünün gerekliliğine inandığını söyleyen sizler sözlerime dahi tahammül edemiyorsunuz. Üzgünüm!" dedikten sonra susma hakkımı kullanmayı tercih ettim. 

Bunun üzerine salon biraz sakinleşti ama benim tadım kaçtı. Israr üzerine kısa bir bitiriş konuşması yapıp sözü Erdoğan Aydın'a devrettim tekrar. Sağ olsun aldı tekrar sazı eline ve soluksuz tam 20 dakika boyunca bir kez daha Türkiye aleyhtarlığı yaptı. Ona göre, çözüm süreci yalandı. Bu iktidar hem Kürtler'i hem Aleviler'i paçavra gibi kullanmıştı. Yaptıkları tek iş ceplerini doldurmaktı. Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanmış en büyük yolsuzluğu örtbas etmek için bir Paralel Çete yalanı uydurmuşlardı. 12 yıl boyunca insan hakları adına en ufak bir iyileştirme yapmamışlardı. IŞİD'e hem silahı veren hem de gençleri örgütleyip gönderen bizatihi Türkiye devletiydi. Ve daha neler neler. 

Ben ajitasyon gördüm ama böylesine inanın ilk kez denk geldim. Beynim uyuştu, Aydın'ın anlatımları karşısında. Üzüldüm, ülkemde yaşayan milyonlar adına kahroldum. İktidarın elbette eleştirilecek ve hatta yerden yere vurulacak tarafları vardır ama be kardeşim, iyi yaptıkları hiçbir şey de yok mu? Ayrıca nedir bu iktidara nefretten dolayı Türkiye'yi dış dünyada beş paralık bir ülke gösterme hastalığı! Yazık, çok yazık! 

Not: 
Panelde yaşananlar beni üzdüğü kadar başka insanları da üzdü. Sonrasında gelip o kaba saba insanlar adına özür dileyenlere teşekkür boynumun borcu. Bir de tabii teşekkür etmem gereken tamamen halis niyetlerle beni panele davet eden Hamburg Türk Basın Birliği'nin misafirperver üyeleridir. Onlar da çok üzüldü. Hiçbirine kırgınlığım yok ama bir daha asla Hamburg'a gelmem.