6 Kasım’a kadar sürecek etkinlikte kısa ve uzun metrajlı, belgeseller ve çocuk filmleri dahil olmak üzere toplam 37 film gösterilecek, 3 tane de panel düzenlenecek. Panellerin ilk ikisi bugün idi.

Güzel ve güneşli bir sonbaharın öğle saatlerinde, Bernstorffstraße 93-95 adresindeki Studio Kino sinemasında gerçekleştirilen panellerin ilkinin adı ve konusu “Kürdistan’ın Dört Parçasından Kürt Sineması” idi.

Moderatörlüğünü sinema ve dizi oyuncusu Nazmi Kırık’ın yönettiği panel Almanca-Kürtçe dillerinde gerçekleşti. Cannes ödüllü sanatçının özellikle üzerinde durduğu sorular nasıl daha iyi bir Kürt sineması yapılabilir, daha geniş izleyici kitlelerine ulaşılabilir, devletsiz bir millet olarak Kürt sineması nasıl mümkün, sinema emekçileri, sanatçıları olarak neler yapılabilir, Kürt sinemasının bugünkü genel durumu, daha iyi uluslararası tanıtım sorunu diye genel olarak özetlenebilir.

Panele katılan konuşmacılar gerçekten de etkinliğin adından anlaşılacağı gibi hemen her parçadandı. Örneğin Serekaniye - Batı Kurdistan doğumlu yönetmen Ekrem Haydo, Zaxo – Güney Kürdistan doğumlu film yapımcısı Sahim Omar Kalifa, Bad Salsuflen – Almanya doğumlu yapımcı ve yönetmen Hüseyin Tabak ve Amed – Türkiye’den yine yapımcı ve yönetmen Hebun Polat diğer panelistti.

Panelistlerin düşünceleri genel olarak Kürt sinemasının ve filmlerinin izleyici ile buluşabilmesi için bir çatı kuruluşu mahiyetinde üst bir organın oluşturulması yönündeydi. Yüz yıllık Mısır sinemasını kimseler tanımazken Dubai sinemasının on yıl gibi kısa bir süre içerisinde dünya sinemasında yer edinebilmesinin örnek alınabileceği üzerinde duruldu. Güney Kürdistan hükümetinin özellikle Kültür Bakanlığı’nın katkı ve destek sunmasının altı çizildi. Bunun yanı sıra Kürt filmlerinin dram ve trajedi ağırlıklı olduğu başka komedi, korku veya bilim kurgu türlerinde de yapıtlar verilmesi gerekliliği dile getirildi. Türkiye sinemasında ve dizilerinde Kürt tipolojisi olarak daha çok aşağılayıcı nitelikte komik ve ucube tiplemelerden oluşan bir imaj yaratıldığı, buna karşı da mücadele verildiği konuşuldu.

En önemlisi de siyasi kaygı, dayatmalar ve beklentilerle genel anlamda Kürt kültürünün gelişemediği veya hak ettiği ilgiyi göremediği, özellikle Kürt siyasi çevrelerinin kültür ve sanat konusuna ciddi ağırlık vermeleri gerektiği, zira kültürün etkisinin yeri geldiğinde siyasetin etkilerinde kat be kat daha fazla, kalıcı ve kapsamlı olduğu üzerinde duruldu.

İki saat süren panel birkaç dakikaymış gibi gelip geçti. Aynı gün ve yerde çok kısa bir aradan sonra başlayan ikinci panelin konusu ise “Kürt Sinemasına Dışarıdan Bir Bakış” idi. Bu panel de İngilizce-Kürtçe dillerinde gerçekleşti. Hem dil, hem de zamansızlık sorununda dolayı sonuna kadar katılıp izleyemediğim ikinci etkinlik hakkında söyleyebileceklerim sadece bunlar.

Her iki panele de katılanların sayısı çok azdı. Çıkışta gişede sordum hemen hiç akredite edilen bir gazeteci veya sinema yazarı yoktu. Birilerinin böylesi güzel bir etkinliği düzenleyenlerin kulağına artık misafir sanatçılar da davet etmek, yerel Alman ve göçmen basınından kendi seçtikleri gazeteci veya habercileri akredite etmeleri gerektiğini fısıldamalı. Bu haliye bana daha çok Kürtlere Kürt sinemasının genel görüntüsünü yansıtmaya çalışan veya satan bir imaj verdi. Umarım izleyiciler gösterilen filmlere ilgi gösterip en azından bu yönden verimli geçmesini sağlarlar.

Süleyman Deveci / 31.10.2019