Gazete Duvar'da şöyle bir haber okudum:  "Prof. Dr. Yılmazçelik ile Doç. Dr. Erdem`in birlikte kaleme aldıkları “II. Abdülhamid Döneminde Dersim Sancağındaki İdari Yapı ve Ulaşım Ağı” başlıklı makalelerinde, 1892 tarihli Mamuretülaziz (Elazığ) vilayetine ait salnameden (yıllık) gerçekleştirdikleri doğrudan alıntıda “Kürt” kelimesini “ âdi” olarak çevrilmiş!“

Haberi okuduğumda hiç ama hiç şaşırmadım!

Neden şaşırmadım? Bir kaç başlık altında aktarayım.

İlk olarak " âdi " kelimesi hakkında Türk Dil Kurumu (TDK) ne diyor, bir bakalım. „Âdi“ kelimesi Arapça dilinden Türkçeye geçmiş. Anlamı şu: - Değersiz, kötü, sıradan, hiçbir özelliği olmayan, - Aşağılık, alçak, - Bayağı.“

İkinci olarak Nazım Hikmet Bursa Cezaevi’nde, Şerefeddin Efedi’nin Şeyh Bedreddin kitabını incelerken kitapta „âdi“ kelimesini okuduğunda neler hissettiğini aktaralım: “Risalenin altmış beşinci sayfasına gelmiştim. Cenevizlilere sirkâtip olarak hizmet eden Dukas, tarihi kelâm müderrisinin bu altmış beşinci sayfasında diyordu ki: „O zamanlarda İyonyen körfezi medhalinde kâin ve avam lisanında Stilaryum - Karaburun teşmiye edilen dağlık bir memlekette „âdi bir Türk köylüsü“ meydana çıktı. Cenevizlilerin sirkâtibi, siyah kadife elbisesi, sivri sakalı, sarı uzun merasimli yüzüyle gözümün önüne geldi. Simavne Kadısı oğlu Bedreddinin en büyük müridine, Börklüce Mustafaya „âdi“ demesi, her iki manasında da, beni güldürdü ve İlâhiyat Fakültesi müderrisinin sulus yazısından, kamış kaleminden, dividinden ve rıhından Bedreddinimi kurtarmak lâzim, diye düşündüm.“

Şerefeddin Efedi’nin çalışmasında geçen „âdi bir Türk köylüsü“ Nazım Hikmet`i öylesine etkilemiş ki Börklüce Mustafaya „âdi“ denmesine güldüğünü ve Bedreddin`i İlâhiyat Fakültesi müderrisinin anlatımından kurtarmak lâzim olduğuna karar verip Şeyh Bedreddin Destanını yazmaya koyulmuş.

Nazım, Şeyh Bedreddin Destanı yazmakla çarpıtılan hakikatin perdesini aramakla kalmadı, yanlış anlatılan tarihi doğru biçimiyle anlatıp, destanın “tarih metni”ne dönüşmesine imkan sağladı.

Şerefeddin Efedi’nin Börklüce Mastafa`dan „âdi bir Türk köylüsü“ olarak söz etmesi benim de oldukça ilgimi çekti. Bunun gerçekten Cenevizlilerin sirkâtibi Dukas tarafından yazılıp yazılmadığını merak ettim. Meramımı gidermek için ilk olarak Osmanlı resmi tarihçileri Mehmed Nesri, İdris-i Bitlisî ve Aşıkpasazade’nin, Şeyh Bedreddin ile alâkalı bölümlerini inceledim. Yapıtlarında Börklüce Mustafa’dan „âdi bir Türk“ olarak değil, „âdi bir köylü’ olarak söz ettiklerini tespit ettim.

Ardından Bizanslı tarihçi Dokas’dan alıntı yapmış olan tarihçilerin yapıtlarını karıştırdım. Mehemmed Şerefeddin’in yapıtında geçen „âdi bir Türk köylüsü“ne rastlamadım!

Bunun üzerine Bizanslı Dukas’ın Latince’ye çevrilmiş notlarını incelemeye koyuldum. Latince çevride „âdi bir Türk köylüsü“nü bulamayınca metindeki kelimeleri bire bir çevirmeye koyuldum.

„Âdi“ kelimesinden eser yok!

Mehemmed Şerefeddin’in kitabında sözünü ettiği „âdi bir Türk köylüsü“ Dukas’ın Latince çevirisinde yoksa Mehemmed Şerefeddin Börklüce Mustafa’ya neden „âdi“ yakıştırmasını yapmış olabilir?

Neden mi?

Aslında bu sorunun cevabı Dersim makalesinde Kurd kelimesini „âdi“ diye çevirenler vermiş.

Merkezi otoriteye biat etmiyorsan yoksun, hainsin ve „âdi“sin.

Not: Hakikat Filmi Avrupa`da gösterimde. İzlemeyi ihmal etmeyin!