İtalya kurulmadan önce 16/17. yüzyılda birçok İtalyan devleti vardı. İrili ufaklı bu İtalyan devletleri, Osmanlı İmparatorluğu ile sıkı bir ticarî ve diplomasi  ilişkisi içindeydiler. Özellikle Venedik ve Cenevizliler, Osmanlılarla olan yazışma ve belgeleri bir şekilde kayıt altına almış. İtalyanlar’ın söylemiyle “Konstantinopleˮ yi ziyaret etmiş olan elçi ve tüccarların yanı sıra, Osmanlı topraklarında istihbarat faliyeti yürüten seyyah ve casuslarda varmış. Keza Osmanlı’da 1600’lardan itibaren irili ufaklı İtalyan topraklarında Osmanlı Devleti adına görev yapan diplomatlar barındırmış. Tüm bunlar bize, İtalyan arşivlerde çok ama çok zengin bir Osmanlı arşivinin olduğunu göstermekte. Ancona, Cenova, Venedik, Roma ve Palermo arşivleri sıkı bir taramadan geçirilirse ortaya yeni belgelerin çıkacağı kesin. Günümüzde bilinen belgeler incelendiğinde bile, insan Venedik ve Cenevizliler’in Osmanlı İmparatorluğu‘nun doğal bir müttefikiymiş hissine kapılmakta. Aynı dönemde İtalyan ressamların da oldukça faal oldukları görülmekte. Keza bir çok Osmanlı padişahı İtalyan ressamları saraya davet edip kendi potrelerini çizdirmiş. Bu padişahların arasında en popüler olanı ise Fatih Sultan Mehmed’dir. Fatih, İstanbul’u aldıktan sonra, İtalyan ressamların Bizans döneminde yaptıkları eserlere olan hayranlığını gizleyememiş ve 1463 yılında Venedikli Matteo de’Pasti’yi potresini çizmesi için İstanbul’daki sarayına davet etmiş. Matteo de’Pasti‘nin ardından, -Gentile Bellini gibi- ünlü İtalyan ressamların Osmanlı sarayını ziyaret ettikleri görülür. Bu ressamlar ülkelerine döndükten sonra -batılılar tarafından çok merak edilen Osmanlı Sarayı- yaşadıklarını anlatıp, yazmışlar deyip sözü Türk araştırmacılara bırakalım.

“ 1453 yılında İstanbul’u fethedip yeni bir çağ açan Fatih Sultan Mehmet Han, hükümdarlığının yanında yedi dil bilen bir âlimdi. Daha İstanbul’u fethetmeden önce Roma tarihlerini okumuş; düşmanını, kültür başta olmak üzere birçok yönüyle tanımıştı. Fatih Sultan Mehmet Han, Konstantiniyye’yi fethettikten sonra yaptırdığı Topkapı Sarayı’nın dış surları, Ayasofya ve Aya İrini’nin arasından geçer. Aya Sofya, Fatih’in emriyle camiye çevrilirken, Aya İrini, Topkapı Sarayı Külliyesi’nin içinde kalmasına rağmen camiye çevrilmemiştir.   Roma tarihini çok iyi bilen Fatih Sultan Mehmet Han’ın Azize İrene’nin hikâyesini bilmemesi düşünülemez. Bu şuur ile Fatih, Azize İrene’nin hatırasına ve dinine olan sadakatine hürmetin bir ifadesi olarak, Aya İrini Kilisesi’ni camiye çevirtmemiş; burayı Osmanlı Devleti’nin kıymetli savaş ganimetlerinin korunduğu, padişahın bir nevi özel müzesi gibi muhafaza etmiş, içerisindeki hiçbir resim ve kabartmaya dokunmamıştır. Fatih’ten sonraki padişahlarca da aynı hürmeti gören Aya İrini Kilisesi, Osmanlı’nın son yüzyılına kadar bu durumunu korumuş, 1869 yılında da Müze-i Humâyûn (Sultanın Müzesi) adını almıştır.ˮ
Şimdi ise sözü Fatih Sultan Mehmet`in bilinen potresini çizmiş olan Gentile Bellini`ye bırakalım: “İşgalinden sonra Bizanslı güzeller güzeli taze Aya İrene´yi hemen Fatih`in yanına götürmüşler. İlk görüşte Fatih aşka düşmüş. Günlerini İrene ile geçirir olmuş. Lakin devletin başındakiler başlamış ‛kendini hasna fisneye verdi, memleket idaresini unuttu’ diye söylenmeye. Bunu duyan Fatih, toplamış hepsini divana, mehter marşı eşliğinde, güzeller güzeli Aya İrene´sini de almış yanına, ‛kimse hanedanın gücünü korumaktan beni alıkoyamaz"’ deyip kesmiş bir kılıç darbesiyle güzeller güzeli sevgilisinin kafasını.”

Sorarım size hey siz kutsal okuyucular. Aranızdan kaç kişi Aya İrini Kilisesi`nden haberdardı? (Ben de yeni öğrendim!) Peki aranızdan kaç kişi, Bizansın o görkemli kilisesi, tüm dünyada Konstantinoplenin simgesi olarak bilinen Aya Sofya’ yı tanımaz?  Herkes bilir dimi….

Ne yazıyor Türk araştırmacılar: “Fatih 6 dil biliyordu, Roma tarihini okumuştu, İrini Kilisesi´nin İstanbuldaki ilk kilise olduğunu idrak etmişti. O nedenle Aya Sofya kilisesini camiye çevrildi ama Azize İrene’nin hatırasına ve dinine olan sadakatine hürmetin bir ifadesi olarak, Aya İrini Kilisesi’ni camiye çevirtmediˮ
Aşk oldu, aşık oldu, kellesini kesti, sonra pişman oldu, anısını yaşatmak için de Aya İrini Kilisesi’ni camiye çevirtmedi diyemiyorlar. Aşık olmanın, gönül vermenin kutsallığını es geçip laf cambazlığı yapıyorlar. Kendi ürettikleri hikayelere bizi inanmaya davet ediyorlar. Ama karar yine sizin, siz saygıdeğer okurlar. Her iki hikayeye de inanmak, bağlanmak zorunda değilsiniz. İsterseniz kendi hikayenizi yazabilirsiniz.
[email protected]