İlhami Yazgan’la çıktığımız bu tarihsel çeviri yolculuğuna, dünya ve Türkiye tarihi de sürekli ve dehşet çalkantılarla eşlik etti. İlk kez Türkçe’ye çevrilecek olan bu ağır tarihi roman, sadece elimizde değil zihnimizde de ağırlaştıkça ağırlaştı. Ve nihayetinde okurlarıyla buluşmaya hazır hale geldi.

Bu vesileyle bu yolculuğun bizlerde yarattığı titreşimleri paylaşırken, bu ürünü; “BENİM OLAN SENİNDİR” ütopyasını irdeleyenlerle ya da ona gönül verenlerle paylaşabilmeyi de umudediyoruz...

***

Çeviri; ya bilmediğimiz şeyleri keşfetme, ya da bildiklerimize farklı bir gözle bakma imkânı bulduğumuz bir yolculuk... hatta daha da fazlası...

“Dil” dediğimiz şey zaten koca bir okyanusken, Leopold Schefer’in kaleminde; çıkmakta-çözmekte hayli güçlük çektiğimiz labirentler içerisinde bulduk kendimizi. Kitabın hazırlık aşamalarında, bu tarihsel labirentlerin çıkış yollarını açımlamayı, bulabildiğimiz tarihsel izleri-bağlantıları düzenlemeyi de planladık. Çalışmalarımızın bitimine doğru ise planladığımız düzenlemeyi yapmaktan vaz geçtik! Schefer’in kalemiyle okurlar arasına girmekten büyük bir çekince duyduk.

Schefer’in: İnsanlık tarihinde 15.yüzyıl başlarındaki köylü isyanlarından, din-devlet ilişkilerinin örülmesinden tutalım da; “gerçek nedir?”, “iyi-kötü nedir?”, “öfke-intikam-hırs nedir?”, insanoğlu “onur-ahlâk-adalet-vicdan” kavramlarını nasıl oluşturur, hangi kavramlarla-çıkarlarla hiçe saymaya başlar, ızdıraplarını mizahla altetmeyi nasıl öğrenir... gibi sayısız konuyu bir örümcek ağı hızı ve edebi bir ustalıkla örüşü karşısında tutulduk!

Güzelim ağaçların, kazık olarak insana karşı kullanıldığı çağlara daldık. Hançerlerle insanın insana kıymasına! Oklarla delmesine! Kelle koparmasına, çarmıha germesine! Hem de tam da kazıklar, hançerlerin değil, tankların, topların hatta atom bombalarının yoksulların üzerine salındığı zamanlardayken. Yeryüzü bir kez daha tarumar edilmişken. Zindanlar Ortaçağ Karanlığı’nı aratmayacak denli hınca hınç doldurulurken... Teknolojinin beyinleri işgalinin sınırsızlığında ‘moral’ değerlerimize sıkı sıkıya sarılmaya ihtiyaç duyduğumuz bir asırdayken... Biz böyle bir asırdayken, yazarın tüm bunları, felsefe-ekonomi-politika dallarındaki tarihler boyu tartışılan ayakları edebi süzüşüne hayran kaldık!

Ve böyle bir asırda, Schefer’in, mürekkebinin son damlasına dek; “çırılçıplak, mülkiyetsiz bir Böre” de sebat etmesi bize umut verdi! Schefer’in, mürekkebinin son damlasına dek; tabiatın doğurganlığı-yenilenişi içerisindeki ‘insan’ denen canlıya tereddütsüzce dokunuşu, bize umut verdi!

Ve bu kalemin, bizim topraklardaki “BENİM OLAN SENİNDİR” diyenlerle, dünyanın dört bir yanındaki “BENİM OLAN SENİNDİR” diyenleri birleştirmeyi, Onlar’a karşı hunharca saldıranları göstermeyi hiç yüksünmeden ve yüzyıllar öncesinin koşullarında denemesi karşısında derinden etkilendik, sarsıldık!

Bir Alman yazarın, daha 19. yüzyılın başlarında, bizim toprakların Börklüce Mustafası’nın öğretilerini sıralayıp, bunları Şeyh Bedreddin’e, Torlak Kemâl’e ve daha nicelerine tartıştırması; yanısıra da O’nu özdeşleştirdiği kişi, bu özdeşleştirmeleri değiştirişi, bunu yaparken din-dil-ırk kavramlarını harmanlayıp birbiri içerisinde eritişi karşısında sevinç, gurur duyduk!

Ve Schefer’in kaleminde Anadolu-Mezopotamya topraklarının sayısız dizelerine, deyimlerine, tınılarına da rastladık. Şaşırdık! “Enternasyonalizm” dediğimiz şeyin dilde akan notalarında coştuk.

Piyasalardaki “çevirmen” statüsü dışında iki insanın; henüz yüzyüze tanışmadan gerçekleştirdiği bir emek süreci oldu bu kitap. Schefer’in kalemindeki birbirini tanımayan ‘üç adam’la birlikte, birbirini tanımayan iki insan olarak çıktık bu yolculuğa. Bu ürünü; “BENİM OLAN SENİNDİR” ütopyasını irdeleyenlerle ya da ona gönül verenlerle paylaşabilmeyi umudettik tüm yüreğimizle sadece.

Bu yolculuğumuz vesilesiyle; Börklüce Mustafa, Şeyh Bedreddin ve Torlak Kemâl şahsında, asırlar boyunca “BENİM OLAN SENİNDİR” diyerek bedel ödeyenleri ve onların ardıllarını saygıyla, sevgiyle anıyoruz...

*KİTABIN KÜNYESİ

Leopold Schefer; Güneşin Altında Çarmıha Gerilenler-Börklüce Mustafa, 1840.

Çeviri: İlhami Yazgan-Ganime Gülmez

Ceylan Yayınları, Ekim 2019