Güvendiğimiz aşılara kar mı yağıyor?

Ekim 2015'ten Kasım 2019'a kadar Alman Federal Meclisi'nde Die Linke Grubu'nun (Sol Parti) başkanlığını yapan Sahra Wagenknecht, Focus Online internet sitesinde dikkat çekici bir makale yayımladı.

Korona vakalarının Almanya genelinde yeniden artışa geçtiğine dikkat çeken Wagenknecht, haftalık İnzidens değerinin 170 olduğunu ve bunun bir yıl öncesinde de yüksek seyrettiğinin altını çizdi. Yoğun bakım ünitelerin de buna bağlı olarak dolmaya başladığını söyleyen Dr. Wagenknecht, ''Federal hükümet ve RKI (Robert Koch Enstitüsü), dördüncü Korona dalgasına en az öncekiler kadar hazırlıksız yakalandı. RKI, Ekim ayının başında, bildirilmeyen aşıları da hesaba katarak, yetişkinlerin yaklaşık yüzde 84'ünün en az bir kez aşılandığını belirten bir tahmin yayınladı. Eğer bu doğruysa, şimdi, yaklaşık beş hafta sonra, iki kez aşılanmış yetişkin nüfusun yüzde 84'ünden biraz daha azına sahip olmalıyız. 60 yaşın üzerindekiler için bu oran yüzde 89 olacaktır, çünkü resmi oran yüzde 5 puan daha yüksek.'' dedi.

Aşılama oranı düşük olan Danimarka ve İsveç'te durum

RKI'nin kesin Korona verilerine sahip olamamasını eleştiren Sahra Wagenknecht, ''Ancak, RKI'nin tahmininin doğru olduğunu varsayalım. O zaman aşılanmamış yetişkinlerin sadece yüzde 16'sı kalıyor ve bunların çoğu daha genç yaş gruplarında. Bu değerlerle Almanya, 11 Eylül'den bu yana tüm önlemleri kaldıran Danimarka ile neredeyse aynı seviyede. Orada, 3G (aşılılar, hastalığı geçirmiş olanlar veya negatif test ibraz edenler) veya 2G'siz (aşılılar, hastalığı geçirmiş olanlar ) vakalar Almanya'dakinden daha yüksek, ancak aşırı yüklenmiş yoğun bakım ünitelerinden şikayet yok. İsveç'te de, toplam nüfusun yüzde 66'sında aşılanma oranı bizimkinin biraz altında olmasına rağmen, uzun süredir herhangi bir kısıtlama yok. İsveç'teki insidans hala sadece 59'da ve İsveç hastaneleri normal şekilde çalışıyor. Özellikle aşılanmamış kişilerin önemli kısmı doğal bağışıklığa sahip çünkü zaten koronaya yakalandılar veya çapraz bağışıklık adı verilen bir sonuç olarak yeterli antikorlara sahipler.'' ifadelerini kullandı.

Yüzde 40'ı iki doz aşı olanlar

Alman ordusunda imamlar görev yapacak Alman ordusunda imamlar görev yapacak

Makalesinde insan vücudunun Korona Virüsüne karşı ürettiği doğal antikorlar ile ilgili bir araştırmanın yapılmamasını de eleştiren Wagenknecht, ''Garip bir şekilde, olası güçlendirici aşı (3'ncü doz aşı) tartışmaları sırasında bile hiç kimse standart olarak insanlara antikor testleri yapma fikrine sahip değil. İyi haber şu ki, her şeye rağmen aşı, ciddi hastalıklara karşı korumada hala nispeten iyidir ve bir şey tartışılmaz: Ne yazık ki, aşıların etkinliği, aşı kampanyasının başlangıcında beklenenden daha hızlı düşüyor. Tüm Korona hastalarının yaklaşık yüzde 40'ı artık iki kez aşılanmış insanları da etkiliyor. Yoğun bakım ünitelerindeki insanların neredeyse yüzde 30'u aslında korunmayı umuyordu. Oranlar haftadan haftaya ve endişe verici bir oranda artıyor. Yaşlılar ve şu anda bilinen risk faktörlerinden biri olan obezite, diyabet ve yüksek tansiyona sahip kişiler için yüksek korona hastalığına yakalanma riski göz önüne alındığında, bu gruplara yeniden aşı olmaları için kesinlikle öneri yapılmalıdır.'' dedi.

Aşının koruma etkisi yüzde 20'ye düşüyor

''Şu anda kullanımda olan aşıların enfekte olmaya ve virüsü başkalarına bulaştırmaya karşı çok az koruması var.'' diyen Wagenknecht, ''Yakın zamanda New England Journal of Medicine'de yer alan Katar ve İsrail'de yapılan iki güncel iki araştırmaya göre BionTech ile aşılamadan 5 ila 7 ay sonra, enfeksiyona karşı koruma yüzde 20'ye düşüyor. Bir İngiliz araştırma ekibinin yakın zamanda yayınlanan çalışmasında ise aşılanmış enfekte kişilerin, aşılanmamışlarla aynı viral yüke sahip olduğunu ve virüsü de bulaştırabileceğini gösterdi. Dolayısıyla aşılama belirli bir fark yaratır, ancak enfeksiyon süreci açısından oyunun kurallarını değiştiren bir şey değildir. Aksi takdirde şu andaki artışlar ve mevcut durum hiçbir şekilde açıklanamaz. Çünkü virüs aslında aşılanmamış ve doğal olarak bağışıklanmamış nispeten küçük bir bölümde dolaşımda olsaydı, Delta Varyantına rağmen insidansların bir yıl öncesine göre daha düşük olması gerekirdi.'' ifadelerini kullandı. Makalesinde, her bireyin kendisi ile ilgili karar verme özgürlüğüne sahip olması gerektiğinin de altını çizen Dr. Wagenknecht, karar verici bireyin en kötü durumda bunun bedelini ciddi bir hastalıkla ya da hayatıyla kendisinin ödediğine ama bunun da özgürlüğün bir parçası olduğuna dikkat çekti.