Haber Merkezi
 

1)Demokratik ve anti-faşist çevrelerin yoğun olarak yaşadıkları  İstanbul Nurtepe, Okmeydanı ve Gazi mahallesinde yaşanan üzücü olaylara karşı Alevi örgütleri ortak bir açıklamayla „ ilk taşı kimin attığı artık önemini yitirmiştir, çatışmaları durdurun“ içerikli çağrı yaparken, örgütlü sol çevrelerden benzeri bir yaklaşımın yeterince gelmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şemdin Şimşir-Görebildiğim kadarıyla tek tek solun hemen bütün güçleri bu konuda bir tavır belirtti. Ve istisnasız herkes bu çatışmalarda HC’yi (Halk Cephesi) mahkûm etti. Bu fikir ve tavır birliğine karşın solun bu konuda eksik kalan yönü bunu kollektif bir grup davranışı haline getirememesiydi. Ama bu da zaten solun birlikte davranış üretme ve gösterme konusundaki bildik yapısal yetersizliğinin ve yeteneksizliğinin bir sonucudur. Ve bu sonucun bundan önceki benzer olaylardaki tekrarlarında yapılan çağrıların işlevsiz kalmasının getirdiği bir bıkkınlık da var.

Bu yetersizlik ancak gündeme gelen çatışmanın siyasal anlamı üzerinde bir yoğunlaşma ile aşılabilirdi ama sol  öylesine bir tarihsel yorgunluk içinde ki ne çatışmayı “sol içi çatışma” boyutundan öteye algılayacak bir siyasal bakış geliştirebildi ne de bunun gereği olması gereken bir enerji gösterebildi.

ALEVİLERİN UYARISI ÜZERİNE ÇATIŞMALAR DURDU

Ancak aleviler, kendi tarihsel bilinçleri gereği bölgede ve ülkede kendi varlıklarını tehdit eden gelişmeler olurken nihai ittifakları arasında, Kürdistan ve Türkiye solculuğu arasındaki bir çatışmaya hemen topluca müdahale etme iradesini ve enerjisini göstermezlik edemedi. Neticede büyük bir halk kesimidir. Siyasetin ona göre organize olması gereken ögelerinden biridir. Taraflar bu halk kitlesiyle yakın durmakta yarar gördükleri için de, aleviliğin uyarısı üzerine çatışmalar durdu. Yani çağrı çıkarma hakkı bir ölçüde siyasal ve toplumsal algı ve ağırlık konusu, aynı zamanda.

2)Günden güne diktatörleşen AKP hükümetine karşı Gezi direnişiyle birlikte toplumun farklı kesimlerini  biraraya getiren, olumlu ve hassas süreç önemli oranda darbe yedi. Bunun da dikkate alınarak, kamuoyunda  ve demokratik çevrelerde saygınlığı olan bir "akil insanlar komisyonu"nun kurulması, son olaylar özelinde‚ sol içi şiddet‘e karşı çıkmak için bir başlangıç olamaz mı?

Şemdin Şimşir-Sol içi şiddet bir siyasal sonuç. Siyasetin öncelikli konuları üzerinde, örneğin ülkenin kürt, kadın, inanç ve bölgede savaş gibi konularında kollektif düzeyler oluşturamamış yapılarının kendi aralarındaki ilişkileri çözmeleri için bir kollektif düzey oluşturma çabası atı arabanın arkasına bağlamak olur.

3)12 Eylül darbesi öncesi ve sonrası Türkiye’de, Filistin ve Avrupa‘da sol, yurtsever, devrimci örgüt  ve Parti olarak bilinen güçler içinde ve arasında ağır kayıplara yol açmış ‚'sol içi şiddet‘in kökenleri sizce nereden kaynaklanmaktadır.?

ORTADOĞU'DAKİ HERKESİN HERKESE SAVAŞI YETERİNCE FİKİR VERİCİDİR

Şemdin Şimşir- Şiddet bir iradenin kendini kabul ettirmesinin en üst tarzıdır. Sözün bittiği yerdir. Bu haliyle de iradi karşıtlıkların en zengin yer aldığı siyasal alanın önemli bir ögesi durumundadır. Uzlaşmaz sınıflar arasındakinin meşruiyeti, bu çelişkinin kendini taşıdığı bütün makro ve mikro toplumsal ve siyasal düzeylerde görmek mümkündür. Bunu demokrasi kültürüyle açıklamak çok naif kaçıyor. Lenin’in Martov’u kapı dışarı etmesi bir “sol içi” şiddet kullanımıdır. Batılı ölçülere nazaran bizdeki yaygın kullanımı bir tür “görgüsüzlük” nedeniyle değildir. Bizdeki siyasetin küçük burjuva kimliğinin aynı zamanda kadim, iktidar için kardeş kanı içmeyi vacip kılan skolastik bakış açısıyla beslendiği içindir. Yani toplumun melez karakterinin bir yansımasıdır. Bugün Ortadoğu’daki herkesin herkese karşı savaşı bu konuda yeterince fikir vericidir.  

4) Sol içi şiddeti, solun gündeminden ve mücadele alanlarından kalıcı olarak söküp atmak için sizce ne yapılmalı, somut bir öneriniz var mı?

Şemdin Şimşir- Halk Cephesi; “Kürt milliyetçi hareket saldırılarına son vermelidir. Devrimci kanı dökmek suçtur. Sol içi sorunların çözümü diyalogdur. Sol içi ilişkilerde şiddet kullanmak hiçbir şekilde meşrulaştırılamaz. Sol içi şiddete bugüne kadar elimiz bulaşmadı, tertemiz tarihimiz sol içi şiddetle kirletilemez.. “vb vb

Tam bir pişkinlik, bu yaptığımız alıntıda da görüldüğü gibi sol içi şiddete herkes böyle bakmıştır, kendi içinde uyguladığı şiddet “meşru” çünkü onlar, “hain”, “kontra” yada “karşı devrimcidir” diğer yapıların uyguladığıysa Sol içi şiddet.  Ne yazik ki tüm solda bu davranışı sergilemiş/sergiliyor. Cephe geleneği Devrimci sol içinde gündeme gelen sorunlarda onlarca devrimciyi, öldürmüş, sakat bırakmış, matbaa basıp yakmış, dergi bürosunu basıp içindeki insanları kurşunlamış, gecekondu evlerin basıp yakmış, cezaevinde tutsak insanları silah, şişlerle hunharca katletmiş, bunları sıralamak belki de sayfalara sığmaz. Ama bugün üstte ifade ettiğimiz gibi “ben tertemizim” diyebiliyor.

SOL HEP GÜÇLÜDEN YANA TAVIR BELİRLEDİ

Bu konuda solda hep pragmatist bir yaklaşım içinde olmuş güçlüden yana tavır belirlemiş yada bir iki açıklamayla geçiştirmeye çalışmıştır. Sol genel olarak bu konuda net tutarlı bir davranış ortaya koymadığında da bu tür sorunlar gündeme geldiğinde ise oluşan platformu vb işlevsiz kalmıştır / kalacaktır da. Bu dönem (Devrimci Sol içinde yaşanalar) Türkiye devrimci hareketi tarihinin en kıyımlı dönemidir. Bu süreç yok sayılarak, üzerinde atlanarak sol içi şiddeti konuşmak, aslında ondan kaçış, sorunun özünden uzaklaşmaktır. Böylesi bir yaklaşımla da soruna doğru çözümler üretmek imkânsızdır…

Bunun için Dünya komünist hareket içinde gündeme gelen bölünme (SBKP /ÇKP) de bugüne kadar oturup ciddi bir özeleştiri sürecine girmedikçe, herkesin samimi şekilde kendi özeleştirisini yapmadıkça bu böyle devam edecek, oluşacak platformlarında bir yaptırımı olmayacaktır.

DEVRİMCİLERLE SOFRASINI PAYLAŞANLARDA ŞİDDETE MARUZ KALMIŞTIR 

Bugün Türkiye devrimci hareketi içinde kahramanlık ve korkaklık, devrimcilik ve hainlik her an yer değiştirebilecek kavramlardır ihanet, işbirlikçilik, ajanlık, karşı-devrimcilik vb. kavramlar hiçbir objektif kritere sahip olmayan, yapıdan yapıya değişen ve devrimci saflarda en ucuz tüketilen kavramlar haline gelmiştir. Sadece devrimciler değil, devrimcilere evlerini açan, yoksul sofrasını paylaşan halktan insanlarda bu şiddetin gölgesi altındadır. Anlamadığı, kabullenemediği kriterlerle hain, karşı-devrimci vb. ilan edilmiş devrimcilere evini açmaya, sofrasını paylaşmaya devam ettiği için artık sadece devletin değil, kendisine devrimciyim diyen yapıların da hedefi haline gelmektedir. Gecekondusu basılmakta, kundaklanmakta, tehdit edilmekte, şiddete maruz kalmaktadır. Umutsuz bir yakarışla "hepiniz benim çocuklarımsınız, hepiniz devrimcisiniz" diyerek giriştiği arabuluculuk çabaları, ne kendisini, ne de sevdiği devrimcileri şiddete maruz kalmaktan kurtaramamıştır.

Bu ülke için, bu halk için evlatlarını toprağa vermeye razı olan, "Oğluma sütüm helal olsun!" diyen analar, ikinci evladının, düne kadar çamaşırlarını yıkadığı, yoksul sofrasını paylaştığı, polisten sakladığı, şubelerde, cezaevlerinde yalnız bırakmadığı, kendi evlatlarından ayırmadığı eski yol arkadaşları tarafından katledilişine tanık olmuştur.

'ŞÜKÜRLER OLSUN Kİ POLİSLER VURDU, BEN YOLDAŞLARI VURACAK DİYE KORKUYORDUM'

Daha hafızalarda, 6 Mart 1993”te katledilen Bedri Yağan'ın annesi Nevin YAĞAN'ın, haykırışları, en sağırlaşmış vicdanları kanırtacak, kendisine devrimciyim diyen herkesin yüreğinde isyan uyandıracak çarpıcılıktadır: "Allahım, sana şükürler olsun ki oğlumu polisler vurdu. Ben yoldaşları katledecek diye korkuyordum!"

Bugün halk, sol içi şiddetin etkisini en fazla yaşayan olmuştur. Her türlü devrimci değerin nasıl basit çıkarlar uğruna ayaklar altına alındığının, yoldaşlık, adalet, halk sevgisi, devrimin çıkarları vb. kavramların nasıl içinin boşaltılıp dejenere edildiğinin en yakın tanığıdır. Bu yüzden de devrimcilere karşı güvensizleşmiş, ilişkilerine mesafe koymuştur.

Bu süreçte kaybedilenler; on yılların emeği ile can bedeli, kan bedeli kazanılmış değerlerdi. Bu değerlere karşı ilgisizlik, duyarsızlık, solu giderek bir çürüme, yozlaşma ortamına çekecektir/ çekmiştir. Bugün bir bütün olarak devrimci değerlerin üzerine düşen bu gölgeyi; sol içi şiddeti devrimci saflardan söküp atmadıkça, kaybedilenlerin tamiri mümkün değildir. Devrimci değerler üzerinde kara bir leke gibi duran bu gölgeyi yok etmek, onun üzerine ışık tutmaktan geçiyor. Onun kararttığı gerçekleri aydınlatmak, devrimci değerleri bu ışıkta yıkayıp yeniden halk yığınlarına sunmak, sosyalizmi, devrimciliği yeniden inanılır kılmak gerekiyor.

SOL İÇİ DENGELER İKTİDARA YÜRÜYÜŞ DENKLEMİNİN DIŞINDA ELE ALINAMAZ

. Meşruiyet tarihsel olarak haklı olanın günceldeki zemininde olmakla sağlanır. Ama bu veriler siyasete egemen dar yapısallıklar parçalanmadan bu tür sorunları kalıcı olarak çözmek için diplomatik, bürokratik kurulların, çağrıların falan yetersiz kalacağını bilmemizi sağlar. Çözüm, ister toplumsal, ister siyasal düzeyde olsun doğru iradenin kollektifleştirilmesi ve egemenlik kazanmasındadır. Haklı ve doğru temelde ittifaklar, dostluk politikaları geliştirmektedir. Son olay itibariyle HC’nin HDP’ye yönelmesi, bir yanıyla Türkiye ve Kürdistan solu arasında güç bela kurulmuş yakınlaşmanın cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki farklı tavırlar nedeniyle çözülmesini kurumlaştıracak bir girişimdir. Diğer yanıyla da siyasal arayışlarını yoğunlaştıran alevi kitlelerin kürt toplumsal muhalefetiyle buluşmasını engelleyecek bir girişimdir. Neticede Türkiye’de statükonun ulusalcı bazda yeniden üretilmesine hizmet eder. Buna karşı tavır, alevilerin dediği gibi ilk taşı kimin attığının ötesinde geliştirilebilirse başarılı olur. Sol içi dengeler iktidara yürüyüş denkleminin dışında ele alınamaz.