Yunanistan’da radikal sol SYRİZA’nın iktidara gelişinin arkasındaki ekonomik gerçekliğin en sıkı analizlerini ondan okuduk. Bizzat kendisinden dinlemek ve Türkiye solunun ahvalini konuşmak için Başkent Ankara ’daki evinde ziyaret ettim. İğneyi AKP- AK Parti ’ye, çuvaldızı Halkların Demokratik Partisi HDP ’ye ve Türkiye soluna batırdı.


SYRİZA BÜYÜK İHTİMALLE ŞANTAJA BOYUN EĞMEK DURUMUNDA KALACAK

- Ocak başında kaleme aldığınız yazıda Yunanistan’daki seçim için ‘Son Yunan tragedyası perde açacak’ söylemiştiniz . SYRİZA kazansa bile eldeki verilerin sonuçta Troyka kazanacağını gösterdiğini savundunuz. SYRİZA kazandı, hala öyle mi düşünüyorsunuz? 

Bir defa şunu diyelim ; SYRİZA Yunan halkının 2007’den bu yana yaşadığı çok büyük sosyal çöküntünün bir tepkisi olarak geldi. Avrupa Birliği AB ’nin, Avro bölgesinin Yunanistan’da yol açtığı ağır maliyet onu iktidara getirdi. Bana göre, SYRİZA kısa vadeli doğru bir teşhis yaptı ve iktidar bu sayede kuruldu. Avrupa Birliği AB ’ye, demek oluyor ki Troyka’ya karşı sert bir söylem, mücadele,  iktidarın anahtarını sağladı. Bir defa SYRİZA umulandan daha güçlü geldi. Rey oranı tahminlerin üzerinde % 36 çıktı. Koalisyon ortağı sağcı ANEL de Avrupa Birliği AB ’nin ağır politikalarına karşı bir parti. Bu sebepten ötürü hükümetin doğrudan doğruya Avrupa Birliği AB ile cepheden tartışmaya girmesi mümkün.

- Mücadeleyi kim nasıl kazanacak?

Bana göre Avrupa Birliği AB ’nin demek oluyor ki Troyka’nın kazanma ihtimali daha çok . SYRİZA, müzakereye giriş yapariken elinde tutabileceği silahı peşinen bertaraf etti: Avro’dan çıkıp Drahmi’ye dönmek… Evet bu bir silahtır çünkü kullanılırsa Avro bölgesinin çözülmesi Yunanistan’ın insiyatifiyle başlayacaktır. Bu silah şu anda SYRİZA’nın elinde yok çünkü resmi seçim programında ‘Avro bölgesinde kalacağız’ diye belirtti . Zira ‘Avro’dan çıkacağız’ diyerek seçim kazanmaları mümkün değildi. Yunanistan’ın çıkarlarının Avro’dan çıkmak olduğunu kanıtlasalar bile bu panik ortamı yaratırdı, ortada olan belirsizliğe bir de bu eklenir; sonuçta seçim kazanılamazdı. Bugün ise müzakereye bu vasıta olmadan girdikleri için Troyka’nın şantajına çok büyük ihtimalle teslim olmak mecburiyetinde kalacaklar. 


SYRİZA GERÇEKTEN SOLCULUKTA İLKELİYSE DRAHMİ’YE GEÇİŞ İÇİN B PLANI HAZIRDIR

- O vakit SYRİZA, Avro bölgesine gerçek manada bir tehdit değil mi?

Şayet pazarlık sürecinde seçmene vaat ettiği ilkelerini savunmaya devam ederse olabilir. Nedir bu ilkeler? Birincisi; borç toplamında, 320 milyar avroya yaklaşan borçta bir indirim arzu ediyorum . Karşı yan Almanya başta olmak üzere bu ödünü vermeyi istemiyor. 2. husus da, reform denen paketi uygulamayacağım. Mesela özelleştirmeyi peşinen durdurdu. İstihdam kısıntılarını uygulamayıp, asgari bedeli tekrardan düzenlemek de bunun parçası. Bu programdan da ödün vermek istemiyorlar. Bu ısrar karşısında Troyka’nın şantajı öylesine uygulanır ki Yunanistan fiilen avrodan çıkmak mecburiyetinde kalır. Ağustos’a kadar toplamı 8-10 milyar avroya denk gelen 3 taksit borç ödemesi var. Bunların ödenememesi, Avrupa Merkez Bankası’nın likidite desteğinin frenlenmesine yol açabilir. Yunan merkez bankasının kendi bankalarına likit akışı da önlenir, avro ile gercekleşen gelir, ödeme akımları kesilir. Yunanistan Avro bölgesinden fiilen ihraç edilmiş olur. 
SYRIZA eğer akıllıysa ve solculukta ilkeli davranıyorsa bu olasılığa karşı teknik çalışmalarını şu anda sürdürmektedir. Drahmi’ye geçiş modeli ‘Plan B’ olarak hazırdır. Bu sebepten ötürü ödünlerin seçmene yapmış olduğu vaatlerle uzlaşmadığını keşfettiği anda ‘Çıkıyorum, Drahmi’ye geçiyorum’ diyebilir. Drahmi’ye geçiş çok fazla güç , teknik bakımdan bir Oldukca hazırlık isteyen bir şey. Şayet esasen bu sürece hazırlıksız girmişse o vakit esasen teslimiyete mecbur.

- Tahminleriniz hangi istikametinde ?

Muhtemelen yeni bir uzlaşmaya gidecek. Yani borçlarda indirim yapılmayacak; ödemeler daha çok taksite bölünecek. Önceki memorandumun bitim tarihinde altı-sekiz aylık bir uzatma verilebilir geçiş dönemini rahatlatmak için. Milli gelirin % 5’i civarında bir nema dışı çok hedefi var, belki onu bir parça indirirler. Bu ödünler SYRİZA’nın seçmene verdiği vaatle tutarlı değil. Kabulü, mücadelenin kaybedilmesi ve teslimiyet manasına geliyor.


-
AB ÜYESİ OLARAK RADİKAL OLABİLİRSİNİZ AMA AVRO BÖLGESİNDEYSİNİZ OLAMAZSINIZ


- Teslimiyet bu kadar kısa zamanda yaşanacaksa bu günümüzde Avrupa Birliği AB içinde radikal sol iktidarların kendi ideolojisine ve felsefesine sahip çıkarak yaşama ihtimali yok mu demek?

Hayır, mümkündür. Yunanistan, İspanya, Portekiz, İtalya ve İrlanda’da kriz potansiyeli yaratan Avrupa Birliği AB ’nin kendisi değil, Avro bölgesidir. Avrupa Birliği AB ’ye üyelik, esas olarak dünya sisteminin kurallarına uyan bir alt düzenleme. Avrupa Birliği AB ’ye dahil olup göreli olarak radikal olmak mümkündür. Avro bölgesi içinde radikal olmak ise mümkün değildir. Emperyalizmin, Avrupa Birliği AB ’nin bünyesinde işlettiği anne mekanizma avro’dur, Almanya’nın hegemonyasındaki alt sistemdir. Bu alt sistemin dışında kalan Avrupa Birliği AB üyeleri aykırı davranabiliyorlar. Mesela Macaristan. Viktor Orban, Avro bölgesinde mümkün olmayacak pek çok fazla devinim esnekliğine sahip. Hatta bizim Tayyip Erdoğan’ı ve Putin’i misal almakta olduğunu açıkça diyor . Elbette Orban örneği radikal sağa sapmadır. Syriza’nın önerdiği radikallik Avro bölgesinden çıkmayı gerektiriyor; Avrupa Birliği AB ’den çıkmayı değil. Avro bölgesinden çıkmanın getireceği en önemli risk ise hiper enflasyon. Önlemek için ayrıntılı hazırlık lazım geliyor , boş lafla olmaz. Rakipler teknik bilginin üst seviyesinde bir donanımla senin karşına geliyorlar. Hazırlıksız karşılarına çıkarsan, sadece seni ikna etmekle kalmazlar çökertirler de.


- TÜRKİYE’NİN KESİNLİKLE AVRO’YA GEÇİŞ HEDEFİ OLMAMALI


- Marksist bir iktisatçı gözüyle Türkiye’nin Avrupa Birliği AB ile ilişkisi nasıl olmalı anlatın bize. Sizin senelerdir savunduğunuz hiç girmemesi gerektiği. Avro bölgesine girmese kurtarmaz mı?

Benim kişisel görüşüme göre girmemeli. Ama eğer sermayenin akıllılarına fikir verecek bir konumda olsaydım, öncelikle girme programının takviminin nihayet derece yanlış olduğunu söylerdim. Gümrük Birliği’ne girip tam üyelik tarihini bitmez bir pazarlığa yılmak gibi bir saçmalığa mani olmak isterdim. İkincisi, avroya giriş gibi bir hedefi kesinlikle akıllarına getirmemelerini tavsiye ederdim. Emperyalist sistemin çevresinde bulunan ve özerk iradesiyle ulusal ekonomilerinin içindeki sorunları çözmeye çalışan saygıdeğer ülkeler var. Latin ABD ’dakiler; Hindistan, Çin, Kore, Malezya, Filipinler...Ben Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde duran, toplumsal sorunlarını dahil siyasi dinamikleriyle çözmeye çalışan bir memleket olmasını isterdim. Sınıf mücadelesini dışardan gelen bir üst akla, bir üst denetime havale etmeden sürdürecek bir özerklik alanının bulunması gerek . Türkiye’nin emperyalist sistemin alt ögelerinden herhangi birine girmesini yanlış buluyorum. Biz buna hep karşı çıktık ve Türkiye’nin demokratik güçlerinin kendi sorunlarını çözeceğine hep inandık.

- Buna hala umut ediliyor musunuz?

Giderek kötümserim.

 TÜRKİYE KENDİ İÇ MÜCADELESİYLE DEMOKRAT GÜÇLERİYLE KURTARABİLİRSE KURTARACAK

- Tam bu noktada şunu hatırlatalım; kendisini liberal sol olarak konumlandıran pek çok fazla kimse gün içerisinde Türkiye’nin insan hakları ve özgürlükler problemini kendi içinde çözemediği için Avrupa Birliği AB çıpasına kesinlikle gereksinim olduğunu düşünüyor.


Şu anda Avrupa Birliği AB ’nin esamesi okunmuyor. Türkiye kendi içinde bir faşizme doğru gidiyor. Ben buna İslamcı faşizm söylüyorum . Buraya ülkeyi sürükleyen kadronun Avrupa Birliği AB umurunda değil. En üstte olumsuz polis rolündeki, ‘almazlarsa almasınlar, biz onları deneme ediyoruz’ diyor. Ama hala Avrupa Birliği AB ’den mesul bir bakan (iyi polis) var, o da başka bir söylem tutturuyor. Ama Avrupa Birliği AB ’den gelen hiçbir rapor ya da eleştiri umurlarında değil. Ayrıca Avrupa Birliği AB ’nin bu konularda ne kadar etkisiz ve samimiyetsiz olduğu ortadadır. Avrupa Birliği AB , Türkiye’de demokrasi ihlallerinin ve faşizme gidiş sürecinin ancak çok fazla ileri aşamalarında bazı sinyalleri algıladı. Erken aşamalarını görmezlikten gelmek bir yana, desteklediler. Ergenekon, Balyoz, Oda TV gibi davalar Avrupa Birliği AB tarafından demokrasiyi geliştirmenin aşamaları olarak görüldü. Türkiye şimdi kendi dahil mücadelesiyle, demokrat güçleriyle kurtarabilirse kurtaracak. Böyle bir dönüm noktasındayız.

SYRİZA AVRUPA’DA LATİN AMERİKA TİPİ DÖNÜŞÜMÜN BAŞLANGICI OLABİLİR

- SYRİZA’yı Türkiye’de bütün siyasi partiler paylaşamadı. Bizde SYRİZA’nın karşılığının kim olduğu ya da suyun öte yakasındaki radikalizmin Türkiye’ye sirayet edip etmeyeceği çok fazla mu duygu dolu bir münakaşa ?

Bakın neo-liberal hegemonya aslında dünya çapında sermayenin sınırsız tahakkümünü kurma programıdır. Kibarcası neo-liberalizm; fakat gerçek manası budur. Küreselleşmenin de gerçek ismi emperyalizmdir, zararsız ismi küreselleşmedir. Küreselleşmeye karşı başlayan direnme dünya sosyal forumlarında, Brezilya’da başlayıp dalga dalga dağılan , Seattle’da bir çok büyük kalkışma halini alan bir dalgaydı. Latin ABD ’da daha sol alternatifi olmayan her yerde sol partiler iktidara geldi. Brezilya, Ekvator, Bolivya, Venezuela, Uruguay, Nikaragua, Şili, hatta bir manada Arjantin... Bu şunu gösteriyor; seçim yoluyla neo-liberal hegemonyaya karşı çıkacak iktidarlar oluşabiliyor. Bütün devrimci, sosyalist hareketlerin anne vatanı olan Avrupa buna uzak mı kalacak? Uzak kaldı bir müddet; çünkü sosyal demokrasinin ihanetine uğradı. Sovyet sosyalizmi çökünce komünist partiler ağır vuruş yedi. İşte SYRİZA’nın önemi burada. Latin ABD ’ya benzer bir alternatif dönüşümün Avrupa’daki başlangıç noktası olabilir mi?

- Sizce olabilecek mi?

Burada şu husus önemli; SYRİZA Avrupa’nın güçlü sosyalist geleneğinin izlerini taşıyor. Kökeni komünist partidir. SYRİZA bana göre Avrupa’da gerçek bir muhalefetin demek oluyor ki Latin ABD ’da görülmüş olan türden bir sosyalizmin başlangıç adımı olabilir. İzleyecek ikinci adım muhtemelen İspanya’ya Podemos’dan gelecek. Portekiz’e taşınması da mümkündür.


- SOSYAL DEMOKRASİ 1980 SONRASI TESLİM OLDU ARTIK EMPERYALİZME DESTEK BİR HAREKET

- TÜRKİYE’NİN İŞÇİ SINIFI DAİMA MÜSLÜMANDIR

- Türkiye’deki sosyalistlere ne öneriyorsunuz?

Türkiye sosyalizminin kendi mazisine dönmesi gerek . Türkiye’de solun maksimum zirveye ulaştığı 1970’li senelerdir . Mirası Kemalizm olan bir parti halk sınıflarıyla bağlar kurmuştur ve halk sınıflarının özlemlerine cevap verecek bir program ve yönelişi benimsemiştir. Ve o sayede emekçi sınıflarda birinci parti olmuştu. Süleyman Demirel’in hazmedemediği, dolayısıyla Milli Cephe’yi kurup Cumhuriyet Halk Partisi CHP ’yi darbeye kadar giden süreçte tecrit ettiği dönem odur. Ama Cumhuriyet Halk Partisi CHP ’nin ötesinde Türkiye’de sosyalist devinim , parlamento dışında çok fazla geniş bir tabanda gelişmişti 12 Eylül’e kadar. Gençlik hareketleri ismi altında çok fazla etkili ve örgütlü bir muhalefet hareketiydi. Ve bu muhalefet hareketiyle Cumhuriyet Halk Partisi CHP kavgalı değildi. Tartışıyordu fakat hasım değildiler. Ecevit onları hiçbir vakit düşman olarak telakki etmedi. 1970’li yılların bitimine kadarki Ecevit, Kemalizm’in demokrat kanadının bir temsilcisidir. O bugünkülerden daha akıllı olduğundan dolayı kendisine hiç ‘sosyal demokrat’ demedi. ‘Demokratik sol’ diye belirtti . Sosyal demokrasi yaftasını kabul etmek bugünün dünyasında utanç verici bir şeydir. Emperyalizme destek olan bir harekettir. Kendi tarihi mirasını da reddetmiştir. 1980 akabinda tam teslim oldular. Tutup da artık bu geç tarihte Türkiye’ye sosyal demokrasiyi monte etmek olmaz; onu demek arzu ediyorum .

- Bugün pek çok fazla kimse Türkiye’de kendisine ‘sosyal demokrat’ diyen bir partiyi ‘ anne akım sol’ olarak görüyor fakat . Sosyalist devinim nasıl anne akıma dönüşür, dönüşebilir mi hala?

Bugün Türkiye’de sosyalist devinim kendi geçmişini, evvel    1960’lı 70’li yıllara hatırlamalı. 60’lı yılların kökeninde de Türkiye’nin daha evvelki saygıdeğer sosyalist hareketleri vardır. 2. Dünya savaşı evvelinde örneğin Tan Hareketi vardır, örneğin Mehmet Ali Aybar’ın ‘Zincirli Hürriyet’i çıkarması vardır. Mesela faşizme yönelen Başbakan Saraçoğlu’na karşı bir camiye ‘Saraçoğlu faşisttir’ diye pankart asan ve Mihri Belli liderliğinde bir gençlik hareketi vardır. Mehmet Ali Aybar, Mihri Belli gibi 40’lı yılların sosyalistleri 60 ertesi sosyalizmine katkı yaptı. Türkiye’nin 70 sonrasına bakanlar bugünün kötümserliğine mahkum olmayan bir cemiyet olduğumuzu hatırlayacaktır. Türkiye’nin amele sınıfı daima Müslümandır. Bu özellik o senelerde sosyalizmle yakınlaşmalarına mani mi oldu?


FORMÜL; ÖRGÜTLÜ HALK TEHLİKELİ, YOKSULU TEK TEK BUL VE GÖZET

- 2002’de iktidara gelen Ak Parti’nin performansına baktığımız vakit tarihsel olarak amele sınıfının güçlü olduğu şehir ve yörelerde ciddi manada bir başarı sağladı. Çok basite indirgeyerek söylersek, AKP - AK Parti amele sınıfını sosyalist hareketin elinden kapmayı başarmış görünüyor, doğru mu?

Evet, evet.

- AKP - AK Parti bunu nasıl bir ekonomik modelle başardı? Ve o model daha ne kadar faaliyetler ?


AKP- AK Parti , Turgut Özal’ın yöntemini devraldı. Bu şudur; halk sınıflarını sınıf tabanıyla bağlı olarak değil birey olarak gözetin. Yoksulu takip edin, destekleyin, siyasi gayesiyle da manipüle edin. Ama bu öyle basit olmadı. Bak, 1989’da tekrardan 70’li yılların siyasetine dönmenin eşiğine geldik. 1989’da SHP birinci parti oldu. Turgut Özal, çok büyük kentlerde emekçi oylarını almaya başlamıştı. Fakat, 12 Eylül’ün bölüşüm politikalarının da mimarı olarak görüldüğü için sınıfsal reaksion 89’da patlak verdi. Orada çok kritik bir dönemece geliyoruz. Halk muhalefeti iki tabandan besleniyor; birincisi 70’li yılların sol tabanı, 12 Eylül’ün vurup darmadağın ettiği o sosyalistlerin mirası ile beraber Ecevit’in temsil ettiği halk sınıflarına dönük söylemi devralmaya namzet olan SHP. 2. taban ise siyasi İslam örgütlenmesi. 1991 senesinde bir araştırmamızda anlaşıldı ki; çok büyük kentlerin emekçi sınıfları yol ayrımında, ya sola yönelecekler; ya da solun yöntemlerini benimseyerek çalışmaya başlamış olan Refah Partisi’ne. Yani tam dönüm noktasıydı. O sırada SHP eğer Ecevit’in mirasını hakkıyla sahiplenip sınıfsal bir platforma taşısaydı eski, dağınık solcularla da ittifak kurabilseydi belki böyle olmayacaktı. Ama haklısınız, AKP- AK Parti o yöntemleri devraldı. Şu farkla, emekçilerin örgütlenmesini istemiyor.

- Ancak bir yandan da belediyeleri kendi örgütlenmesinin esas vasıtaları olarak kullanmıyor mu?


Elbette , tabii. Bu, bir manada İngiltere’nin 19. Yüzyıldaki yoksul kanunlarına benziyor. Dünya Bankası’nın programlarına da benziyor; yoksulu bulup gözetmek gerek . AKP- AK Parti örneğin fındık ya da zeytin üreticileri, tekel işçileri örgütlenince hoşlanmıyor. Örgütlü halk tehlikelidir ve dağıtılmalı; fakat fakir vatandaşlar gözetilmeli, program bu. 
Yoksullar eskiden birbirlerinin yoldaşı idi. Şu anda rakip görüyorlar birbirlerini.


- Avrupa’ya baktığımızda seçimlerde radikal değişimlerin (sağ ya da sol) kökeninde hep ekonomik problemler var. Türkiye’nin 2015’in ilk yarısındaki ekonomik performansı Haziran seçiminde seçmeni değişim talebine yönlendirecekmiş gibi gözükmüyor.

2009’da krizin Türkiye’deki etkisi ilk 3 ayda hissedildi ve 2009 mart yerel seçiminde AKP- AK Parti ’nin oyu % 38’e kadar fena düştü . Böyle bir etki var. İstanbullu olduğun için liberal yaklaşımdan, kurtulamazsın;  fakat diğer tarafı eleştirmezsin. Öbür tarafta ne var? Halkların Demokratik Partisi HDP ’nin parti olarak gireceğim iddia edilmesi var.

Halkların Demokratik Partisi HDP ’NİN PARTİ OLARAK SEÇİME GİRMESİ ANAYASAL ÇOĞUNLUĞU AKP- AK Parti ’YE İKRAM

- Neden karşısınız buna?

Bu ne demek? Anayasayı değiştirecek çoğunluğu ikram etmek demek. Bunun dışında samimiyetsiz bir manevra ile ikram…  Sosyalistlere Birleşik Haziran Hareketi’ne karşı diyorlar ki; ‘Bizi destekleyin, demek oluyor ki kaybolun’. Bu sebepten ötürü % 10’u geçemedikleri vakit sosyalistleri, ya da ‘niye Cumhuriyet Halk Partisi CHP ’ye oy verdin’ diye laik çevreleri suçlayacaklar. Bu şu anlama geliyor; Kürt bölgelerinin tüm milletvekillerini AKP- AK Parti ’li olarak, belki bağımsız parlamentoya girecek olan Hüda-Par’lıların eklenmesiyle parlamentoya taşımak. Bir pazarlık ve mutabakat var mıdır, yok mudur? Karşılığı nedir? Anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşmak.

- Bu sual işaretini siz de taşıyorsunuz.

Soru işareti var. Bu çok fazla ağır bir suçlamadır. Türk solunu, aydınlanmacılarını, Gezi Hareketi’nin Türk ögelerini tırnak içinde satmaktır. Satışın karşılığını ise bilmiyoruz. Ben bu suçlamayı yapmak istemiyorum. Ama bu kuşku pek çok fazla kişide var. Ama ben niye yakıştırmıyorum? Zira Halkların Demokratik Partisi HDP ’nin damarlarının bir sol geçmişi var. En güçlü oldukları coğrafya Türkiye’nin kıymet sistemleri olarak en tutucu bölgesidir. Bu coğrafyadaki en laik kadroları meclise taşıdılar. Kadınlara aktif politika imkânını en çok fazla onlar verdi. İstedikleri vakit rahatlıkla SYRİZA ile benzerlik kurulacak söylem onların.

- SYRİZA ile benzerlik kurma potansiyeli var fakat şu lahza orada değil...öyle mi?

Davranışlarıyla ortaya koyacaklar bunu. Şeyh Said’i ulusal bir kahraman olarak kullanmak bu söylemle uzlaşmaz. Onların kendi problemlerinin içinde dolaştıklarını gösteren belirtiler bunlar.

CHP İLE HDP SEÇİMDE BİR MUHALEFET CEPHESİ KURMALI

- Böyle bir mutabakat varsa Türk solu bu tongaya düşer mi?

Türkiye sosyalistlerinin o kervana katılmaması gerek . Bana göre en doğru seçeneği Alper Taş belirtti . Sosyalistler, Cumhuriyet Halk Partisi CHP ve Halkların Demokratik Partisi HDP ’nin seçimlerde bir muhalefet cephesi kurması gerek . Çözüm yolu budur. Cumhuriyet Halk Partisi CHP ’nin şoven, Milliyetçi Hareket Partisi MHP ’ye yatkın olan söylemini denetim altına alması, ilaveten laik, aydınlanmacı pozisyonu da açıkça, ilkeli olarak benimsemesi gerek . Kürt hareketinin de Türkiye’nin Cumhuriyet değerleri dediğimiz duyarlılıklarına saygı göstermesi gerek . Ama bu kısa vadeli bir ütopyadır. İnsanlar bunu öğrenecekler, fakat AKP- AK Parti ’nin hakimiyetini anayasal sistemle pekiştirme hevesini kazasız atlatabilirsek tabii. 

Getirilen mevzuat ile Nazi türü bir rejim yaşama geçirilebilecektir. Polis-yargı-MİT üçlüsünün sınırsız yetkilerle yargıç olduğu, aynı yörüngeye girmiş olan jandarmanın da dahil olduğu bir düzen. Bu düzen gelirse Türkiye solu için sözünü ettiğimiz ütopya çok fazla sonraki bir tarihe atılmış olur. Ama AKP- AK Parti bunu sağlayamazsa, Türkiye’nin direnme odakları; ya da yeni bir muhalefet dalgası bunu önlerse o formül işleyebilir.

- Siz kişisel olarak Halkların Demokratik Partisi HDP ’nin seçimlere bağımsız adaylarla girmesinden tarafsınız. Ancak o vakit mı anlattığınız ütopyaya ulaşılabilir?

Evet, yaklaşılır o vakit . Halkların Demokratik Partisi HDP ve Cumhuriyet Halk Partisi CHP ’nin genel merkezlerini bir kenara bırakın. Cumhuriyet Halk Partisi CHP ’nin içinde benim demokrat Kemalistler dediğim akım, hem parlamentoda, hem örgütte, hem de seçmen tabanında küçümsenmeyecek sayıdadır. Bu sebepten ötürü Türkiye’nin halk sınıfları saflarında çalışma geleneği güçlü olan sosyalistleri bu tür bir ortamda, bu partilerin genel merkezlerine değil tabandan seçim kampanyalarına aktif bir biçimde katılabilirler. Cumhuriyet Halk Partisi CHP ’nin çok büyük günahı Gezi enerjisini 30 mart 2014 yerel seçimlerine, bilhassa İstanbul seçimine taşıyamamış olmasıdır. O enerji kapı kapı dolaşılarak, varoşlara taşınsaydı dengeleri değiştirebilirdi. Cumhuriyet Halk Partisi CHP ’nin niteliğini de değiştirirdi. Bu enerjiyi yenilemek mümkündür.


HAZİRAN KALKIŞMASI GÖSTERDİ BU HALKIN DAMARLARINDA KOMÜNİZM AKIYOR


- Özetle, Türkiye’de sosyalizm için belki çok fazla yakında zafer gözükmüyor fakat SYRİZA Avrupa sosyalizmi açısından yeni bir akımın işaret fişeği olabilir söylüyorsunuz .

Haziran kalkışması Türkiye halkının önemli bir bölümünün aydınlanma değerlerine sahip olduğunu, sınırsız demokrasiye tutkun olduğunu, paylaşımcı olduğunu, kamucu olduğunu ( demek oluyor ki geçmişten gelen varlıkların kapkaççılar tarafından yağmalanmasına) karşı olduğunu, bu anlamdaki bir kapitalizme de karşı olduğunu, bu kapitalizmin siyasi iktidar tarafından temsil edildiğini de teşhis ederek ortaya koydu. Sınırsız demokrasi, paylaşımcılık, ihtiyaca göre dağıtım, kamuculuk, aydınlanmacılık...bunların kurul -i umumiyesi - katılımcılar o algılama içinde değil fakat - komünizmdir. Bunların hepsi Türkiye toplumunun bünyesinde bu değerlerin kendiliğinden yerleşmiş olduğunu gösteriyor. Birleşik Haziran Hareketi’nin anne çerçevesi budur. Gezi Hareketi bu ittifakı tam simgelemektedir.

- Damarlarımızda komünizm var demek oluyor ki , öyle mi?

Damarlarımızda komünizm akıyor, bu halkı bu derecede yoz bir karanlığa mahkum etmek mümkün değil. Haziran kalkışmasının insanları yok olmadı, hala bir aradayız. Bir buçuk senede da değerleri değişmiş olamaz. Onun için Türkiye için iyimseriz. Yunanistan’da SYRİZA’nın etkisi Avrupa’ya dalga dalga yayılırsa Türkiye toplumu, Ortadoğu coğrafyasının değil, Avrupa coğrafyasının bir parçası olduğunu ümit ederim ayrım edecektir. Bu da bizim için güzel bir ümit noktasıdır.


12 EYLÜL KEMALİZMİN KARANLIK KANADININ DİK ALASIDIR


- Bize sizin baktığınız yerden bir Kemalizm tanımı yapar mısınız?

Kemalizm...bir defa aydınlanmacıdır; Ortaçağ karanlığına kafa kaldırdığı ölçüde demokrattır. Türkiye’ye aydınlanmanın devrimlerinin bir bölümünü, laikliği, uygar hukuku getirmiştir. Tercüme faaliyetiyle, klasiklerle Türkiye’yi garp kültürüyle birleşmiştir. Kemalizmin demokrat kanadı budur. Hasan Ali Yücel, Türkiye’de demokrasinin misal bir simasıdır. Köy enstitülerinin mimarlarından biri odur. Ama Kemalizm yaftasına sığınmış bir karanlık kanat da vardır. 1946 ile 1950 arasındaki Cumhuriyet Halk Partisi CHP iktidarına damgasını vuran anti-komünizm, 12 Eylül’de cuntanın Atatürkçülüğü bunun dik âlâsıdır. Kemalizm’in demokrat kanadını insanlara indirgersek, İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu örnektir.

Kaynak: hurriyet