'Almanya'da var olan kurumsal ırkçılık gözardı edemeyeceğimiz bir sorun'

Jelpke kurumsal ırkçılığı şöyle tanımlıyor: 'Tek tek polisin birkaç kişiye yönelik ırkçı saldırısı ve bu olayların bir vaka olarak önemsizleştirilmesinden bahsetmiyorum. Bunun yerine toplumsal anlamda sistematik bir ırkçılıktan bahsediyorum. İlk olarak güvenlik birimlerindeki kimlik uygulamasından bahsedilebilinir. Kastedilen herhangi bir şüphe olmaksızın sadece ten /deri rengi, köken temelinde kimlik sorgulamaları, kontrollerin ve aramaların yapılmasıdır'.

POLİS KONTROLLERİNDE DIŞ GÖRÜNÜŞ, TEN RENGİ ÖNEMLİ BİR ETKEN 

Federal polis tarafından geçen yıl kontrollerin yüzde 39 oranında arttığına dikkat çeken Jelpke, sadece geçen yıl yaklaşık üç milyon kişinin ülkeye giriş kontrollerinde nedensiz yere kimlik kontrollerinin yapıldığını ve bu kontrollerde önceklikle dış görünüşün, örneğin ten renginin farklı olması nedeniyle polis memurları tarafından sözkonusu kişilerin 'şüpheli olarak' görüldüğüne dikkat çekti. 

Almanya'da polis kontrolerinin kişilerde öfke, umutsuzluk ve güçsüzlüğe yol açtığını ifade eden Jelpke 'Ayrımcı kimlik kontrolleri Almanya'daki milyonlarca insan için günlük, olağan bir deneyimdir. Hatta kimi zaman polis şiddetine maruz kalanlar psikolojik taravmalar geçirmektedirler. Bu polis şiddeti Almanya'daki mevcut 'Eşit Muamele İlkesi', Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve 'Uluslararası Irkçılığa Karşı Sözleşmeleri' ihlal etmektedir' şeklinde açıklamada bulundu. 

RAPORLARDA İNTİHAR SÜSÜ

Jelpke, Almanya'da 'Gözaltına Ölümler, Gözaltında Ölümlerin Aydınlatılması.' konusunda bir kampanya yürütüldüğünü hatırlatarak, şu ana kadar kamuoyuna açıklanan listede 1990'dan bu yana polis şiddetinden dolayı 159 kişinin hayatını kaybettiği ve resmi dairelerde birçoğunun 'intihar' olarak kayda geçirildiğini ileri sürdü. 

Jelpke 'Polis Şiddeti Kurbanları İçin Kampanya (KOP) ve 'Death in Custody (Gözaltında Ölüm) insiyatiflerin verilerine göre son yıllarda bu ölümlerin çoğu siyahların ve beyaz olmayan insanların gözaltında yaşamlarını kaybetmeleri ve sözkonusu bu kişilerin Almanya'da devlet şiddeti tarafından öldürülme riski taşıdıklarını izlemini yaratmaktadır' dedi. 

Jelpke, 2000 yılından itibaren polis şiddeti sonucu yaşanan ve tespit edilen kimi kesinleşmiş, kimisinin de soruşturması süren bazı ölüm vakalarını şu şekilde sıraladı: 

Achidi John: 2001 yılında Hamburg'da polis tarafından kusturucu madde (emetik) kullanımı sonucu öldü. Dönemin Sosyal Demokrat Partili İçişleri Bakanı Olaf Scholz bu uygulamayı kamuoyuna tanıtmıştı. Federal Anayasa Mahkemesi daha sonra bu uygulamayı yasakladı. 

Laya Alama Condre: 2004 yılında Bremen'de polis tarafından kusturucu madde (emetik) kullanımı sonucunda öldü. 

Oury Jalloh: 2005'de Dessau'da karakol hücresinde yanarak öldü. 

Dominique Koumayo: 2006'da Dortmund'da polis tarafından vuruldu. 

Christy Schwundeck: 2011'de Frankfurt'taki iş bulma kurumunda polislerce vuruldu. 

Ousmen Sey: 2012'de Dortmund'da karakolda gözaltındayken öldü. 

Hussam Fadl: 2016 yılında Berlin'de bir mülteci yurdunda polisler tarafından vuruldu. 

Yaya Jabbi: 2016'da Hamburg'da karakolda gözaltındayken öldü. 

Matiullah Jabarkhil: 2018'de Fulda'da polisler tarafından bir fırının önünde vuruldu. 

Amad Ahmad: 2018'de Kleve'de hücrede gözaltındayken öldü. 

IRKÇILIĞA KARŞI YASALAR İLE MÜCADELE EDİLİR

Jelpke, kurumsal ırkçılıkla sadece polislerin eğitilmesi ve farkındalıkların tespit edilmesiyle değil, yasalar ve devletin tutumuyla mücadele edilebileceğini savundu. 

Jelpke açıklamasını şöyle sürdürdü: 'Bağımsız polis şikayet ofisleri kuırulmalı, polis kontrolleri için dökümantasyon şartı, kimlik esasına dayalı profilleme sistemi, 'şüpheli kontrol uygulamaları'' kaldırılmalıdır. Irkçılıkla Mücadele Kanununun kapsamı genişletilmelidir'. 

SÜHEYLA KAPLAN