Cumhuriyet gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akun Atalay geniş bir açıklama yaparak neden Türkiye'ye dönüş kararı aldığını açıkladı. 

PLAN CUMHURİYET GAZETESİNİ SUSTURMAK

Havuz medyasına, hükümetin son dönemdeki en önemli, en hararetli yayın mecralarından biri haline gelen Aydınlık gazetesine, Ulusal Kanal ve çevresine, 'gazeteci' kisvesine bürünen bazı kalemlere bakınca, Saray, hükümet ve bürokrasinin Cumhuriyet gazetesine yönelik tehdit açıklamalarını okuyunca organizasyon ve plan apaçık ortaya çıkıyor: Bu Cumhuriyet gazetesini ne pahasına olursa olsun susturmak! 

Akın Atalay'ın açıklamasının bir bölümü şöyle:

CHP Köln Derneği'nin ve Nazım Hikmet Vakfı'nın Tarık Akan'ı anma etkinliğine daveti vesilesiyle (Türkiye'den davetli çok sayıda kişiyle birlikte) 30 Ekim Pazar günü, THY'nin saat 09.40 uçağıyla İstanbul'dan Almanya'nın Köln şehrine gittim. 31 Ekim Pazartesi gecesi yapılacak Tarık Akan'ı anma etkinliğine katılarak ertesi akşam (Salı gece yarısı) İstanbul'a dönecektim. Sanki, özel olarak benim yurt dışına çıkmamı bekliyorlarmış gibi gidişimin üzerinden 24 saat bile geçmeden polislerin evime geldiğini, hem arama hem gözaltı yapacaklarını, otel odasında (Almanya'daki yerel saatle) saat 04.55'te çalan telefonla öğrendim. 5-10 dakika içinde gelen başkaca telefonlardan bu operasyonun sadece şahsıma değil Cumhuriyet Vakfı'nın çoğunluk üyesine ve de gazetenin genel yayın yönetmeni ile bazı yazarlarına, editörlerine yönelik olduğu ortaya çıktı. Güya adli ve yasal bir operasyon kılıfı altında yapılanın esas amacı ve hedefi hemen belli oldu: Cumhuriyet gazetesini tamamen susturmak ya da siyasi iktidarla nasıl bir pazarlık ve işbirliği yaptıklarını, nasıl bir mutabakata vardıklarını henüz bilemediğimiz bazı işbirlikçilere teslim etmek.

Soruşturma, operasyon gününden çok daha önce başladığına ve hepimizin her türlü (telefon, e-mail vs) iletişimi izlendiğine göre benim operasyondan bir gün önce 30 Ekim günü yurt dışına çıkacağımı zaten çok önceden biliyorlardı. Sadece e-maillerimi izleyerek bile tarafıma davet edenlerce gönderilen uçak biletinden bunu görmeleri gerekiyordu. (Muhtemelen şimdi sizlere gönderdiğim bu e-mail mesajını da büyük bir merakla, belki de bir endişe ve kaygıyla okuyacaklar. Keşke, bizler gibi insanları takip edeceklerine terör örgütlerini, canlı bombaları, uyuşturucu tacirlerini, hırsızı, uğursuzu, soyguncuları, rüşveti, yolsuzluğu takip etseler, ne kadar huzurlu ve güzel bir ülke olurduk.)

Peki, o halde neden yurt dışına çıkışıma izin verdiler? Bilemiyorum, ilk aklıma gelen beceriksizliklerinden. İkincisi ise bilerek buna fırsat verdiler, ki belki korkar geri dönmez, biz de bakın işte suçlu olduğu için kaçtı, firar etti deriz diye düşündüler. Böylece operasyondan güya ~20 saat farkla kurtulmuş(!) oldum. Tabi hemen havuz medyası ve Aydınlık gazetesi çevrelerinden operasyonu önceden öğrenerek yurt dışına kaçtığım, firar ettiğim yalanı bilerek dolaşıma, yayına konuldu.

Şu an tutuklu olan arkadaşlarımla gazetedeki çoğu çalışma arkadaşım, gazetemdeki temsil sorumluluğum ve gazetemizin çıkarları, yararları neyi gerektiriyorsa gözümü kırpmadan, başkaca küçük hesaplar yapmadan derhal o şekilde davranacağımı biliyordu. Ama herkes bilemezdi. Bunu ilk günden beri yetkili arkadaşlarla ve bazı avukat arkadaşlarımızla paylaştım. Bir süre bekleyip gelişmeleri gözlemem yönündeki telkinlere karşın tercihim ve kararım gecikmeden ve derhal Türkiye'ye dönmek şeklindeydi. Nitekim, Almanya'da aynı nedenle bulunduğumuz ve birlikte olduğumuz sevgili Nebil Özgentürk'le bu konuyu konuştuk, birlikte en geç 4 Kasım Cuma günü dönmeye karar verdik. Ancak, olaylar hızla gelişti ve özellikle şahsım üzerinden çok yoğun bir "firar etti", "kaçtı", "şebekenin başı", "çuvallarla parayı alıp kaçtı", "FETÖ'yü gazeteye o getirdi", "PKK sever" türünden ve yukarıda saydığım medya kanalları üzerinden kampanya başlatıldı. Bu durumda   sevgili Nebil'in benimle birlikte dönüyor olması bence doğru olmayacak, belki de gereksiz yere mağdur edilmesine neden olacaktı. O nedenle, kendisini dönüşümüz konusunda bir daha hiç aramadım. O da en doğrusunu yaptı ve benden bir haber alamayınca yurda döndü. Çok seviniyorum ki özgür ve gazetenin ihtiyacı olduğu anda orada bulunacak durumda.

Değerli arkadaşlar,

Gazetedeki ilgili arkadaşlarım, yaşanan imza krizinin bile hemen dönüş yapamayacağımı gösterdiğini söylediler. Daha sırada taşeron ödemeleri (güvenlikçiler, temizlik elemanları), başka bazı zorunlu ödemeler, imzalar vardı.

Gözaltındaki arkadaşlarımızdan imza yetkisi olan biri hafta sonunda salıverildi. Böylece, imza yetkilisi sıkıntısı nedeniyle dönüşümü geciktirme gibi bir mazeretim kalmadı. Buraya kadar anlatımımdan artık yurda dönüş ve ardından -sizleri göremeden- belirsiz bir müddet zorunlu ikamete tabi tutulacağımız anlaşılan Silivri'ye gidiş zamanının geldiğini anlamışsınızdır. Bu dönüşü "kahramanlık" olsun  diye  yapmadığımı, genellikle serinkanlı olarak ve duygularımdan ziyade akıl ve mantık süzgecinden geçirerek ortak yararlar için en doğru kararı vermeye çalıştığımı bilmenizi isterim.

Dönüş kararını vermemdeki temel belirleyiciler; 

- Gazetemizin başını öne eğdirmemek, 

- Cumhuriyet gibi köklü bir geçmişe, onurlu duruşa ve haklı bir saygınlığa sahip bir gazetenin, başkan vekili ve İcra Kurulu Başkanı üzerinden "kaçaklık", "firar", "suçlu" gibi olumsuz iftiralara maruz kalmasına neden olmamak,

- Türkiye'nin demokratik, laik bir cumhuriyet, insan haklarına dayalı sosyal bir hukuk devleti olması için yılmadan mücadele eden insanlarına ve ülkemin güzel geleceğine olan umudumu ve inancımı eylemli olarak da göstermek,

- Kaçma şüphesiyle tutuklanan dokuz arkadaşımızın aleyhinde olacak şekilde "bakın işte bazıları nasıl kaçtıysa, serbest kalırsa bunlar da kaçabilir" şeklinde bir mazereti kullanabilmelerini engellemektir.

Bu yazdıklarımdan, önceki genel yayın yönetmenimiz, şimdi yazarımız sevgili arkadaşımız Can Dündar'a imalı bir gönderme çıkaran kötü niyetliler olabilir. O nedenle, şimdi de bu -olası- dedikoduya cevap vermeliyim.


AYDINLIK GAZETESİ VE ULUSAL KANAL CUMHURİYET'İ SUSTURMAK İSTİYOR

Havuz medyasına, hükümetin son dönemdeki en önemli, en hararetli yayın mecralarından biri haline gelen Aydınlık gazetesine, Ulusal Kanal ve çevresine, 'gazeteci' kisvesine bürünen bazı kalemlere bakınca, Saray, hükümet ve bürokrasinin Cumhuriyet gazetesine yönelik tehdit açıklamalarını okuyunca organizasyon ve plan apaçık ortaya çıkıyor: Bu Cumhuriyet gazetesini ne pahasına olursa olsun susturmak! 

Değerli arkadaşlar, bendeniz de, yönetim görevini üstlenen diğer arkadaşlar da şundan dolayı müsterihiz, gazetenin bağımsızlığını koruduk, kimseye peşkeş çekmedik, hiç bir siyasi ya da dini ya da ekonomik güç odağıyla, kişiyle, grupla, yapıyla gizli, kapaklı, illegal, dolaylı dolaysız, örtülü ya da örtüsüz ilişkimiz, irtibatımız, iltisakımız, yardımımız, tanışıklığımız olmadı.

CAN DÜNDAR CAN GÜVENLİĞİ OLMADIĞI İÇİN YURT DIŞINDA

Can Dündar, bizim gibi sadece hukuk güvenliği olmadığı için değil, aynı zamanda ve daha önemlisi can güvenliği de olmadığı için yurt dışındadır. Can güvenliğinin çok büyük bir risk altında olduğu yaşanarak deneyimlenmiştir. Bu risk ortadan kalkmadan asla dönmemelidir. Dönmesi gerektiğini ima edenler ya da "kaçtı" vb alçakça tahrikte  bulunanlara aldanmamak, kapılmamak gerekir. Muhtemel bir saldırı sonucu doğacak ağır sonuçların vicdani sorumluluğunu taşımak herkes için çok zor olur.