Şimdi iki grubuz: 

Sınır çizgisi vicdan olan iki Türkiye… 

Biri, “başkomutanı”nın öncülüğünde çığırından çıkmış halde, yasaklıyor, tehdit ediyor, şiddet uyguluyor, yargılıyor, tutukluyor, kelepçeliyor. 
Diğeri, sıkıştırıldığı köşede hakkını, hürriyetini, hayat tarzını savunmaya çalışıyor. 
Biri sınır tanımadan, vicdan çizgisini aşarak saldırganlaşıyor. 
Diğeri günbegün geriliyor, mevzi kaybediyor.

***

Sınır Tanımayan Gazeteciler, dünyanın her köşesinde iktidarların medya üzerine baskısına direnmek amacıyla kurulmuş bir uluslararası dayanışma örgütü… 
Erol Önderoğlu, o örgütün temsilcisi… 

Yıllardır izlediği, karşı çıktığı, tavır aldığı, rapor ettiği zulümle şimdi kendisi karşı karşıya… 


Ahmet Nesin 
ve Şebnem Korur Fincancı ile birlikte, bir muhalif gazeteye omuz verdi diye tutuklandı. 


Baskıda sınır tanımayan hükümet, dünyaya, “Bana karşı çıkanı sevmem, karşı çıkana sahip çıkanı hiç sevmem” mesajı veriyor. 

Ve dünkü kararıyla özgür dünyayla son ipleri de koparıyor. 

Aşağılanan kadınlar, kurşunla, hapisle tehdit edilen liderler, yasaklanan yürüyüşler, kapatılan meydanlar, basılan plakçılar, yeniden gündeme sürülen kışlalar, “cesur olalım” davetiyeleriyle zulmü günbegün tırmandırıyor, polis devleti kışkırtılıyor. 

Stratejik bir karar var; belli. 

Korku salalım. Yeni düşmanlar yaratalım. Baskıyı artıralım. Kaos içinde ülkeyiseçime/referanduma götürelim. Korku oylarını alıp tek partili bir rejimin temelleriniatalım.

***

Sıcak yaz kapıda…
Herkesin bir seçim hazırlığı var. 
Kimi kurultay topluyor, kimi lider arıyor, kimi ittifak kuruyor. 
Hükümetin seçim kampanyası ise basıncı artırmak... 
Seçmene bir tek adam diktası vaat ediyor. 
Kartlarını da gayet açık oynuyor. 

Geçen yılki “Barışı göm, savaşı başlat” stratejisinin kendisine 5 ayda 4.5 milyon oy getirmesinin iştahıyla ve sınır tanımayan bir baskıyla, sandıktan bir Sultan çıkarmayı planlıyor.

***

Olur mu? 

Bize bağlı… 


Vicdandan bir sınır çizgisinin bu tarafında olanlar, cesaretle birlikte duramazsa, kendi yaşam biçimini, özgürlük alanını, söz söyleme hürriyetini savunamazsa, hepsini birlikte çok uzun süreliğine kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız. 


Ne Avrupa’nın bir yandan eleştirirken bir yandan işbirliği yapan ikiyüzlülüğü işe yarar, ne sıradanlaşan izleme raporları, ne ABD’nin “kopyala-yapıştır” kınama mesajları… 


Kendi hakkına, hukukuna, hayatına, aydınına sahip çıkmayan bir halkı hiç kimse kurtaramaz. 

Gün, vicdan çizgisinin bu yanında, bir demokrasi ittifakında yan yana durma, birlik olma günüdür. 

NOT: Bugün tutuklananların “suç”una ortak olmak ve baskı altındaki meslektaşlarımla dayanışmak üzere, Özgür Gündem’in nöbetçi yayın yönetmeni koltuğunda olacağım.