Bu yazımda kısaca ‘göçmen gençler daha fazla suç mu işliyorlar?' konusunu ele alacağım. 

Göçmen kökenli gençlerle ilgili bir yapılan bir araştırmaya göre; var olan ön yargıların aksine suç işleme oranları, genel duruma oranla daha yüksek değil. 

Genellikle yerli halkın bir kesimi, göçmen gençlere ön yargılı yaklaşıp, potansiyel suç işleyenler gözüyle bakıyor. Onların genç olduğu ve her ulustan gençlerin çok değişik olduğunu anlamak istemiyorlar. Göçmen kökenli gençlerin ve onların işlediği suç çabuk göze batıyor. 

Burada onların yaptıkları hataları görmezden gelelim demek istemiyorum. Ama onlara başka bir gözle bakıldığını dile getirmek istiyorum. 

Özellikle muhafazakar düşünceli yerli halkta, göçmen kökenli gençlerin, daha fazla suç işlediği düşüncesi hakimdir. 

Potansiyel suçlu olarak görülen bu gençlerin bu toplumda doğup burada büyüdüğü, yerli çocuklar ile oyunlara ve okula birlikte gidip geldiği unutuluyor. 

Bu toplumdan kaynaklanan her türlü zorluğu ve kötü alışkanlıkları birlikte göğüsledikleri gözden kaçıyor. Yapılan yanlışlıklar, suç ve şiddet olayları karşısında göçmen kökenli gençler iki türlü suçlanıyorlar. 

Birincisi suçu işlediği için, ikincisi de göçmen kökenli olduğu için.  

Bu bakış açısının çok tehlikeli ve yanlış olduğunu burada vurgulamak istiyorum. 

Gerçekten göçmen gençler, yerli halkın gençlerinden daha fazla suç mu işliyor? 

Bu konuda eldeki verilere yani istatistiklere bakıldığında, işlenen suçlarda, göçmen gençlerde aşırı bir fazlalığın olmadığını görüyorsunuz. 

Suçun ve şiddetin bir ulusa ait olduğu düşüncesi çok yanlıştır. Suç ve şiddet bir ulusun değer yargılarıyla asla bir ve aynı olarak ele alınmamalıdır. İnsanlar, gençlik yıllarının değişik ve farklı olduğunu çok iyi anımsayabilirler. 

Almanya’da, gençler ile suç ve şiddet arasında bir bağlantı kurulmaya çalışılıyor. Böylece yanlış bir damgalama ortaya çıkıyor. Yani göçmen kökenli gençlerin daha fazla suç işlediği imajı verilmeye çalışılıyor. 

Göçmen gençlerinin yer yer savcılar ve mahkemeler tarafından farklı muamele gördüğü ileri sürülmektedir. Toplumun belirli kesimlerince göçmen kökenli gençlere potansiyel suçlu gözüyle bakılıyor. Dolayısıyla göçmen kökenli gençlerin, daha hızlı bir şekilde tutuklandıkları göze çarpıyor. 

Alman gençleri için de bunun daha değişik bir şekilde ele alındığına şahit olabiliyoruz. 

Suç işleme ve şiddet kullanmayı, belirli bir etnik köken veya dine bağlı olarak ele almak çok yanlış bir metottur. 

Göçmen ailelerden gelen gençlerin eğitime katılımını teşvik etmek, suç riskini azaltmak için temel bir anahtardır. Gençleri toplumda suça ve şiddete baş vurmamaları için, ailede ve toplumda iyi eğitmek gerekir. Yaşamış oldukları tolumun her türlü pisliklerinden uzak bir şekilde yetişmeleri gerekir. 

Göçmen gençler eğitim sistemine ne kadar iyi entegre edilirlerse, şiddet içeren davranışlar da o kadar azalacaktır. 

Göçmen kökenli gençlerin bu toplumdan kaynaklanan çözülmeyen çok sayıda sorunları vardır. Bu sorunlarda gençlere yardımcı olup onlara çözüm yollarını göstermek gerekir. Onlara, sorunların çözümü için yalnız olmadıklarını hissettirmeliyiz. 

Aileden ve toplumdan kaynaklanan sorunların üzerine bilinçli bir şekilde gidilmelidir. 

Göçmen gençlerin içinde jenerasyon farklılığından çıkan çelişkilerin içeriği ve sebepleri konunun uzmanlarınca ve eğitimciler tarafından uygun bir dille anlatılmalıdır. 

Göçmen ailelerin, geçmişte yaşamış olduğu toplumlardaki eğitim sistemi ile şimdiki yaşadıkları Avrupa toplumlarındaki eğitim siteminin çok farklı olduğu bilinci verilmelidir. 

Her toplumun değer yargıları ve kültürel özelikleri değişik olduğu için bu değişiklik göz önünde bulundurulmalıdır. 

Göçmenlerin yaşamış oldukları Avrupa ülkelerinde, toleransı ve Avrupalılık anlayışını sentezleyeceklerine inanıyorum. 

Barış içinde birlikte yaşamanın şartları birbirinin kültürel değerlerine saygılı olup ve hiçbir kültürün diğerinden üstün olmadığı anlayışına varılmalıdır. 

Eğer bir kültür başka bir kültürü aşağılayıp ve hor görüyorsa o kültür sağlıklı ve hür olamaz.