Çelik bir korsenin içine sıkışmış, tutkulu, hayat dolu bir bedenle, kanatları bir filin ayakları altında ezilen özgür küçük güvercini düşünün. Sonra o özgür güvercinin zaman zaman çelik korse içine girdiğini ya da çelik korsedeki tutkulu bedenin filin ayakları altında ezildiğini...

Nedir bu? Bir kabus mu? Hayır, hepimizin bildiği Frida Kahlo´nun 47 yıllık hayat hikayesi.

Kendi hayat hikayesini Frida kısaca şu şekilde özetliyor:

"Hayatımda iki büyük kaza yaşadım. Bunlardan birincisi içinde olduğum tramvayın bir otobüsle çarpışması, ikincisiyse Diego ile karşılaşmam. İkincisi daha kötüydü."

İkinci kazayı yaşarken, yani Frida Kahlo 21 Ağustos 1929´da kendisinden 20 yaş büyük olan Diego ile evlenirken, ailesi evliliğe karşı çıkarak onu korumak ister. Hatta bu evliliği bir fil ile güvercinin evlenmesine benzetirler. Ancak 1907´de ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelen, altı yaşındayken çocuk felci geçiren, 17 yaşındayken de trafik kazası sonucu uzun süre yatağa bağlı yaşamak zorunda kalan Frida, Diego ile evlenir. Evlendikten yıllar sonra kocası hakkında şunları söyler;

"Diego´nun kocam olduğunu söyleyemem. Çünkü bu kelimeyi onun üzerinden düşünürsek absürd bir durum ortaya çıkar. O hiçkimsenin kocası olmadı, olmayacaktır da."

Frida Kahlo ile Diego Rivera 6 Kasım 1939´da boşanıp 8 Aralık 1940´ta ikinci kez -belli şartlar altında evlenirler.

Kendi döneminin en tanınmış ressamlarından biri olan Diego aynı zamanda Frida´nın ilham kaynağı, yani ruhsal acılarının en büyük sebebidir.

Açık bir yaranın hatırası: Frida Kahlo

İşte geçtiğimiz Ocak ayında (16.01, 17.01, 18.01, 23.01, 24.01, 25.01 tarihlerinde) Köln Ebertplatz yakınlarındaki Tiefrot adlı özel tiyatronun salonunda gösterime sunulan "Erinnerung an eine offene Wunde, Frida Kahlo"(Açık bir yaranın hatırası; Frida Kahlo) adlı tiyatro oyunu Frida Kahlo´nun yaşadığı bu bedensel ve ruhsal acıları sergiledi. Çoğunluğu kadın olan izleyicilerin yoğun bir ilgiyle takip ettiği oyun tamamen, dünya çapında tanınan sanatçının günlüklerinden, mektuplarından ve notlarından yola çıkılarak yazılmıştı. Bu tek kişilik oyunu yazan, yöneten ve oynayan Juliana Ledwoch yaklaşık iki saat boyunca son derece canlı ve dinamik bir performans sergiledi.

Dekor, Sahne ve Efekt:

Tiefrot´un küçük tiyatro salonundaki alışılmışın dışında oturma ve sahne düzeni dikkat çekiciydi. Sandalyeler sahneye yan dönecek şekilde karışlıklı dizilmiş, hatta en öndeki sandalyeler tamamen sahneyle birleştirilmişti. Küçük sahnenin üzerinde büyük bir yatak, yatağın üzerindeyse bir iskelet vardı. Dekora dahil edebileceğimiz ayaklı bir ayna da sahnenin bir köşesine yerleştirilmişti.

Oyuncu karşılıklı dizilen sandalyelerin arasında gezinirken zaman zaman arka tarfata hazırlanan ikinci bir sahneyi de kullandı. Bu ikinci sahne Frida Kahlo´nun Meksika´dan ayrılıp, Paris ya da New York gibi şehirlere gittiği dönemi, yani mekan değişikliğini anlatabilmek için düşünülmüştü. Yine oyunun dekoruna dahil edebileceğimiz ayaklı bir lamba, Frida ve Diego arasında geçen diyalog sahnelerinde Diego´yu temsil etti. Sahne duvarına müzik efekti, arşiv filmleri ve resimlerinin yansıtılması da son derce başarılı ve yaratıcı bir sahneleme tekniğiydi diyebiliriz.

Analtım Zamanı ve Anlatılan Zaman:

Hayat hikayelerinin inişli çıkışlı tempoları düşünüldüğünde, buna uygun bir zaman anlatımını sahneleme sırasında uygulamak çok zordur. Ancak Juliana Ledwoch´un yazdığı bu oyun metninde anlatım zamanı ve anlatılan zamanın çok başarılı olduğunu söylemek gerek.

Oyun aniden sandalyeler arasındaki basamaklarda (izleyiciler arasında) beliren Frida Kahlo´nun kendini bugünkü aktüel haliyle anlatmasıyla başladı. Bu anlatım mezarından fırlayıp gelen bir ruhun kendi ismi üzerinden yaratılan tüketim piyasasına şikayeti ve eleştirisi gibiydi.

Hemen ardından sahnedeki yerini alan oyuncu Frida Kahlo´nun yaşam hikayesini doğumundan alarak kronolojik bir şekilde sıraladı. Bu sıralama süresinde anlatım gittikçe derinleşerek iç monoloğa dönüştü. İç monoloğa dönüşen sahneler son derece etkileyici bir şekilde dans, müzik ve vücut hareketleriyle izleyicide yoğun bir empati duygusuna yol açtı.

Oyunun finalinde Frida Kahlo´nun kendi el yazısıyla sahne duvarına yazdığı şu sözler yasam hikayesinin ve oyunun ana-fikrini oluşturuyordu:

"Viva la vida!"

(Yaşasın Hayat!)

Bedensel ve ruhsal tüm acılara rağmen Frida Kahlo resim cizerek bu sözü tutmaya çalıştı.

Acı, sevinç ve ölüm varolma sürecinden başka bir şey değil. Bu süreçte devrimci mücadele zekaya açılan bir kapı.“

Frida Kahlo