Erdoğan son konuşmalarından birinde, »AB ve Almanya’nın küçülen ekonomiler«, Türkiye’nin ise »büyüyen ekonomi« olduğunu iddia etmişti. Gerekçe olarak da Brexit’i ve AB’nin geleceğinin belirsizleştiğini belirtiyordu. İddianın iç politik motivasyonunu bir yana bırakırsak, bu değerlendirmeyi özellikle F. Alman sermayesi açısından irdelemek doğru olacak.

Birleşik Krallığın AB üyeliğinden ayrılması, F. Almanya’nın üçüncü büyük pazarının ortak serbest ticaret alanından da ayrılması anlamına geliyor. Bununla birlikte Brexit’in AB istikrarına nasıl bir etkisi olacağı henüz belli değil. Ayrıca Trump’ın seçilmesinin ardından ortaya çıkan belirsizlik de kafa karıştırıyor. Çok önemli bir ihracat pazarı olan Türkiye ile ilişkilerdeki »gerilim« de işin cabası.

Böylesi bir durumun F. Alman tekellerinin telaşlanmasına yol açması beklenebilir. Ancak F. Almanya’da herhangi bir telaş falan görülmüyor. Aksine F. Alman ekonomisinin en önemli göstergesi olan ifo-endeksi Mart 2017’de son altı yılın en yüksek seviyesine ulaştı. İstatistik veriler, F. Almanya’nın 2016’da son beş yılın en güçlü büyüme oranını yakaladığını gösteriyor. Kısacası F. Almanya ekonomide altın yıllarını yaşıyor.

F. Alman ekonomisi küresel finans krizini, Euro bölgesindeki borç krizini, Yunanistan’ın AB’nden ayrılma tehlikesini, eşik ülkelerindeki konjonktürel daralmaları ve asgarî ücret yasası gibi, yurt içinde »masraf artırıcı« sosyal kırıntı giderlerini herhangi bir zarar görmeden atlattı. O açıdan Brexit veya Türkiye »gerilimi» nedeniyle niye telaşlansın ki?

Bir kere Brexit, F. Alman askerî-sınaî kompleksine AB’nin militaristleştirilmesi üzerinden yeni fırsatlar yarattı. İkincisi, Trump ABD ekonomisi için korumacı KHK’lar imzalamasına rağmen, F. Alman tekellerinin olanaklarına henüz dokunmadı. Üçüncüsü, F. Alman tekelleri ve devleti devasa sermaye birikimine sahipler ve iç konjonktür patlama yapıyor. Dördüncüsü, dünya piyasalarındaki talep artmakta. Beşincisi, düşük faiz süreci devam ediyor ve altıncısı, Türkiye’ye (veya Türkiye üzerinden) olan ihracat büyüyor. Erdoğan, »Avrupa bitti tükeniyor« diyor, ama ekonomik veriler başka bir şeyi gösteriyor: F. Alman emperyalizmi öylesine güçlendi ki, Alman faşizminin işgal ve savaşla yapamadıklarını yapıyor – elbette hem kendi işçi sınıfının, hem de dünya yoksullarının aleyhine.

Erdoğan’ın yaptığı değerlendirmeyi aslında siyasal İslam’ın bugüne kadar yaptığı değerlendirme hataları çerçevesinde okumak gerekiyor. Siyasal İslam, Avrupa’nın krizlerinin, Suriye ve Irak’ın çözülmesinin ve »Sünni Yayının« güçlenmesinin kendisine yayılmacılık fırsatı vereceğini hesaplıyordu. Hesap hatası Suriye ve Irak’tan döndü. Rejim, Yeni Osmanlıcılığın dış politika fiyaskosunun ardından, »eski« Türkiye’nin dış politik parametrelerine geri dönmek zorunda kaldı. Evet, savaş ve Kürt düşmanlığı Türkiye tekelci burjuvazisinin fraksiyonlarını ve temsilcilerini birleştirici rol oynuyor, ama istikrarsızlığı da bir o kadar artırıyor. Ve görülen o ki, burjuvazi açısından »alternatifsiz« olan Erdoğan’ın Avrupa ve F. Alman emperyalizmi konusundaki değerlendirme hatasının faturası da ağır olacak. Bu faturanın halklara çıkartılmasını engellemek ise, bizden başka kimsenin görevi olmayacak...

8 Nisan 2017