AKP ikdidarı boyunca memlekette neler yaşandı gün gibi ortada. Ekonominin geldiği boyutlar, enflasyon, yerli paranın dolar karşısında sonu gelmek bilmez değer düşüşleri, köylü bir milletken tarım ve hayvancılıkla ülkenin dört bir yanı kuşatılmışken samandan yoğurda, mercimekten ineğe, etten böcek bakteriye kadar ithal eden, dahası ettirilen bir diyar oldu. Hemen her yeri denizlerle çevrili bir toprak parçasına yenilecek balıkların dünyanın dört bir yanından ithal edilmesini geçelim. Bunun karşısında ihraç edilebileceklerin sınırlılığı ortada. Sorunlar sadece tarım, ithalat ve ihracatla kalsa iyi. 

Memleketin eğitim denilince geldiği düzey ortada. Bilim insanları ve akademisyen kıyımı her geçen gün çoğalıp artıyor. Gericilik ünüversitelerden ilkokullara, hatta kreşlere kadar yayılmış vaziyette. Hergün değersiz bir dinsizin kendince yorumladığı ve yaydığı çağdışı bir söylemi ya da talimatı okuyor, duyuyor, izliyoruz. Laiklikten kopuş, eğitim başta olmak üzere günlük hayatın her alanına yayılmak, yerleştirilmek isteniyor. 

Çok uzun zamandır insanlar kamplaştırılıp ötekileştirilmişken yangına körükle gitme misali insanları daha da ayrıştıran politik tarz, radikalleşip keskinleştikçe toplumun geneline yayılan saldırganlıklar, cinayetler, yaralamalar arttıkça artıyor. Kürtlere başta gelmek üzere her türden azınlıklara ve sistemden farklı yaşayan, inanan ve düşünenlere yapılanlar orta yerde duruyor. Görmemek, duymamak, bilmemek için cahil olmak lazım. 

Bilim ve akademi dünyasının, yargının, yasama, yürütme, polis, asker, adliye, cezaevlerinin esir alınmasının dışında kültür ve sanatın getirildiği durum nasıl görmezden gelinebilir? Kapatılan kültür ve sanat merkezleri, yasaklanan sanatçılar, tutuklanıp hapse atılan kültür ve sanat insanları nasıl unutulur? Sosyal medyada paylaşım yaptığı diye içeri atılan insanlar ve çocuklar nasıl görmezden gelinir? Doğa ve kadın düşmanlığı almış başını gidiyorken insan nasıl gözlerini kapar?

Sen ki Avrupa'da yaşıyorsun. Tuzun kuru. Duyarsızsın hayata, insanlara, memleketine ve köklerine. Bu olup bitenlere aynen hayatın gibi, yaşam tarzın gibi sadece seyirci olarak bakmak ve öyle kalmak istiyorsun. Çevrende daha çok solcu, aydın, entel takılıyor veya öyle tanınıyorsun. Oysa sen, demokratik bir görevini dahi yerine getirmekten acizsin. Gerici ve çağdışı bu iktidarın değişebileceği veya aksatılıp felç edilebileceği ve bunun belki de tek bir oyla yapabileceği noktaya gelinmişken, ülkenin, vatandaşların hele ki çocukların, eğer müdahale edilmezse karanlık ve kör geleceğine sandığa gitmeyerek düpedüz onay vermek nasıl adlandırılabilir? 

İnsan aynada kendisine bakınca ya saygı duyar, ya da bakışlarını kaçırıp sorunlarına mazeretler bulur. Yanlışlarının teorisi cebinde hazırdır. Neden suçu, suçluyu biraz da kendimizde aramıyoruz? Bütün bu olumsuz gidişatta bireyler olarak, sıradan vatandaş olarak bizlerin, kendimizin hiç mi payı yok? Buna dur demek varken izleyici kalmak ne demektir?

Kimin için ben oy kullanacağım, diye soranlar bilmelidirler ki, en başta sevdikleri için, değer verdikleri için, cahille aynı safta yer almadıkları için, geleceğe inandıkları için, torunlarına bir gün gururla anlatabilecekleri bir şey yapmanın kıvancına kapılabilecekleri için, sıradan demokratik vatandaşlık görevlerini yerine getirmek için. Bu şartlar altında oy kullanmak varken, oy kullanmaya sandığa gitmeyene ne ad verilir? 

Ekonomi dibe batmış, her an kardeş kavgası çıkabilecek bir ortamdayken halkların kardeşliği adına, demokratik, sol ve sosyalist talepler adına, her türlü sosyal veya asosyal medyada cirit atarken oy kullanmaya sadece bedensel veya zihinsel tembelliklerinden dolayı gitmeyenlere ne denir?

Valla "dangalak"tan başka benim aklıma başka bir şey gelmiyor. Böylesi dangalakları hem tarih, hem de yakınları günü gelince ya baştacı edecekler, ya da yerin dibine sokacaklar. Tercih yine kendilerinin. 

Süleyman Deveci, 06.06.2018 


https://devecisueleyman.wordpress.com/