7 Haziran 2015 genel seçimlerinden ardından, 2 ay'a, yakın bir zaman dilimini geride bıraktık. Türkiye toplumsal güçlerinin beklentisi, 7 Haziran genel Parlamento seçimlerinin ardından, ülkede her şeyin, 'yoluna gireceği' ülke genelinde son zamanlarda var olan, 'barış' ortamının devamlılığı ve nispi de olsa refah ortamının, 'sağlanacağı' beklentisi yaratılmıştı.

Gelinen aşamada görüldü ki, 13 yıllık AKP iktidarının yarattığı tahribatın ve 13 yıl boyunca iktidarı gasp ederek, inşa edilen AKP devleti, arkasındaki sermaye ve bu sermeye ye, talan ve devlet imkânlarını hovardaca harcayarak ulaşan elit kesim, vb.

7 Haziran sonrası toplumun beklentisi,tüm bunlar, Türkiye Cumhuriyeti devletinde, dışarıdan bakıldığı gibi, toplumsal bir baskı ve kalkışma olmaksızın, gerçekleşeceği hayallerine kapılmak duygusunun ne kadar yanıltıcı olduğunu kavramamız için yeterlidir.

Seçimlerin arkasından çok kısa bir süre geçmesine, sayılı günler olmasına rağmen, bu süre seçim şokunu dahi atlatmadan, Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan ve AKP kurmayları tarafından, 'erken seçim' yapılması söylemlerine sarılarak, topluma, 'erken seçim' telkin edilmeye başlandı. AKP devleti, 7 Haziran seçim sonuçlarını ve sonuçlardan kaynaklanan yenilgiyi kabullenmeme, iktidar koltuğunu bırakmama direnci göstermeye başladı. R.T. Erdoğan her fırsatta, 'erken seçim' silahını şantaj kullanır gibi kullanmaya başladı.

Peki, erken, 'seçim' çözüm mü?

Bu sorunun cevabını aramak ve toplumlun konuya ilişkin hassasiyetin nasıl şekilleneceğine ilişkin öngörülerimi okuyucularımla paylaşmak isterim.

Yazımın içeriği içinde, belki de, 'şeytanın avukatlığını' yapmak gibi bir yönelime gireceğim. Pek arzulamazsam da, 'şeytanın avukatlığını' yapmak, durumunda kalacağım. Buradan yola çıkarak, 'her şerden bir hayır çıkar' söylencesine uygun olarak bir sonuç ta, çıkarmak mümkündür.

Daha önceki yazılarımda da, değindiğim gibi AKP devleti aslında, pekte gözüktüğü gibi, 'erken seçim' yanlısı değildir. Önümüzdeki kısa bir sürede, R.T. Erdoğan'ın zorlamalarıyla yapılacak bir, 'erken seçim' AKP devletinin daha fazla zorlanacağı ve kan kaybedeceği bir seçim olacağından hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Erken seçime, mevcut yetkisi olmayan, meşruiyetini kaybetmiş bir AKP hükümeti ve kendinden meçhul bakanlar kurulu ile gidildiğinde, buna savaş hali koşullarını da eklersek, Türkiye toplumsal güçlerinin muazzam bir direnişi ile karşılanacağı gerçeğini, gözlerden ırak tutmamamız gerekir.

AKP'nin ve R.T. Erdoğan'ın, bütün şantaj, blöf ve savaş hali uygulamalarına rağmen, erken seçime gitmekten korkmaktadırlar. AKP kurmayları, her fırsatta kamuoyu çalışmaları yaptırarak, seçmenin nabzını kontrol etmek doğrultusunda yoğun çaba sarf etmektedir. Sürekli olarak, seçmenin yönelimin kontrol eden bir mekanizmaya sahiptirler.

Bu nedenle, AKP'nin kısa süre zarfında gireceği bir erken seçim de, kaybedecekleri, kazanacaklarından daha fazla olacaktır. Böyle bir riski göze almak, 'deli saçması' bir vaka olabilir. Bütün bunlara rağmen, havuz medyası, AKP kurmaylarının şahinler grubu, kumar oynar gibi veya Nasrettin Hoca'nın, Akşehir gölünü mayalaması benzeri bir girişimde bulunabilirler.

AKP den çok, havuz medyasından beslenenlerin, erken seçim gönüllüsü olmaları doğaldır. Çünkü havuz medyası, bir nebzede olsa, kurumak üzere olan havuzdan faydalanmak için, son çırpınışlarını yapmaktan ve kozlarını oynamaktan çekinmeyeceklerdir.

Havuz medyası ve bazı talan ve çıkar gruplarının, 'erke seçim'den' beklenti içinde olmaları muhtemeldir. Bu vb. 'muhtemel2 durumlardan yola çıkarak genel kanaat içinde olunması yanılgılarına yol açabilir. Buna seçim sonrası gelişmelerde eklenebilir ama ülkenin içinde bulunduğu durum ve uluslar arası konjüktür göz önünde bulundurulduğunda, yeni bir seçim uzak bir ihtimaldir.

MHP'nin TBMM başkanlığı konusunda, 'koltuk değneği' yaklaşımı, AKP ve R.T. Erdoğan'ın, elini güçlendirmiştir. AKP, R.T. Erdoğan, 7 Haziran 2015 seçimlerinde kaybettiği mevzilerinden, geri, adım atmış duruşundan, MHP'nin gösterdiği, basiretsiz tavırdan yola çıkarak, bir 'mevzi kazanmış' durumuna geçmiştir. Kısaca, somut bir belirlememe yapmamız gerekirse; AKP, R.T. Erdoğan mevcut koşullarda yeni seçimi göze alacak durumda değildir. Yeni bir seçim, AKP'nin elinde bulundurduğu mevzileri daha da, kaybetmesi anlamına gelecektir.

Erken seçim olmaz mı? Olabilir, 'asla olmaz' anlamında bir kesin sonuca varmak doğru değildir. Mümkündür, 'erken seçim' AKP ve R.T. Erdoğan tarafından, 'ne pahasına' olursa, olsun bir yöntem olarak, 'kaç ak sarayın' masasında bulunabilir. Bir noktanın altını kalın çizgilerle çizmek durumundayız. Türkiye, gerek ekonomik olarak, gerek siyasal atmosferin içinde ulunduğu objektif durum dolayısı ve gerekse de, toplumda yaratılan gerginlikleri göz önünde bulundurulursa, ülkenin seçim ortamını kaldıracak realiteden uzak olmasıdır.

Türkiye toplumsal katmanları, ülkenin mevcut koşullarda yeni bir seçim girdabına sürüklenmesine karşıdır. Toplumsal güçler, demokratik, sivil kurumlar bu karşıtlıklarını sürekli olarak dile getirmektedirler. Seçimlerin sadece, R.T. Erdoğan'ın, 'uzlaşmaz' 'savaş dilini' kullanmasından ve 'tek adam olma' arzularına bağlayarak, yapılacağından yola çıkmak, yorumlarımızı, 'tek başına) buradan kurgulamak doğru olmayacaktır.

Sermaye çevrelerinin, AKP, R.T. Erdoğan'ın, arkasındaki sermaye çevrelerinin yaklaşımlarını görmemek yanıltıcıdır. Bu sermaye çevrelerinin ve uluslar arası emperyalist güçlerin, 'yaklaşımları' erken bir seçimi öngörmemektedirler. Türkiye önümüzdeki bir süreçte, 13 yıl sonra koalisyon hükümeti ve 'yeni' sürecin başladığı iktidar bağlamında yoluna devam edecektir.

Türkiye toplumsal güçlerinin talepleri de bu yöndedir. Görünen koalisyon ortakları ise AKP-CHP ortaklığıdır.

Not: bu yazı, 26 Temmuz da 2015 de kaleme alınmış ama bugün yayınlanmaktadır.

Bir sonraki yazımda buluşmak üzere,

29 Temmuz 2015

Face:aliekber.pektas
Twitter: @AliekberP