Bu soruya doğru cevabı verebilirsek sanırım iktidarın geleceğini de az çok tahmin edebileceğiz.

Erdoğan iktidarı, ekonomik kriziyle, siyasi alandaki terör severliğiyle, ideolojik ortaçağ zihniyetiyle ve de örgütsel olarak her biri dalında uzmanlaşmış profesyonel menfaatperestlerle 2023 hedefine doğru koşuyor. Bu ağırlıklarla acaba hedefine ulaşabilecek mi?

Pekâlâ, hedefin kendisi nedir? Bu: Ülkemizin ümmetleşmesi, Hilafet düzeninin tesisidir. Fakat Erdoğan bu düzeni, NATO üyesi bir ülke olarak kurmanın imkânsız olduğunu görmüştür. Dolayısıyla ortaya trajikomik bir dikta çıkmıştır: terörist diyeceksin ama Kürtlerin partisini kapatamayacaksın, insanları içeri atacak ve öldürebileceksin ama seçimlere girmesini engelleyemeyeceksin, iktidarın için ‘bir avuç’, senin için diktatör diyecekler ama ağız tadıyla onlara tazminat ödetmenin dışında hiçbir acıyı yaşatamayacaksın, insanlar sana hakaret edecekler fakat sen bunları içeri atmanın dışında onlara bir şey yapamayacaksın vb. Bu açıdan bu koşullar, bu diktatörlüğün, özellikle de kendisinin dokunulmazlığı için hiçte uygun olmadığı sonucunun Erdoğan’ın kafasında yer etmesine neden olmuştur. Arayışları hızlanmıştır. Kendisi için bu sistemde tek umut, % 50’lilerde ki kendi seçmen kitlesini bloke edebilmek olmuştur. Seçmen kitlesinde bir azalma olduğunda panikleyip, eğer kendisine dokunmayacak olurlarsa Atatürkçülerle de çalışmaya hazır hale gelmiştir. Ne varki ona bu konuda garanti veren sadece Ergenekoncular olmuştur. Fakat onların da toplumda MHP dışında kitlesel bir karşılığı yoktur. Onun için; eğer bu yarı parlamenter, yarı hukuksal, yarı cumhuriyet sistem devam edecekse, kendisi ve kadroları için hiçbir riskin olmadığı bir geleceği tesis etmek gerekmiştir: Tek Adam Yönetimi. Gördü ki bu Türk usulü Başkanlık sistemi de bu garantiyi vermekten çok uzaktır. Öyleyse ne yapılmalıydı?

Ayrıca belirtmeliyim ki ‘çözüm süreci’ adı verilen proje ve anti ulusalcı kampanya, ABD destekli atılan bir adımdı. CIA destekli FETO’culuğun kendisini deşifre edip saldırması üzerine, ABD ve NATO dışı arayışlar hızlanmıştır. İlk atılan adım Çözüm masasının devrilmesi ve ulusalcılarla ilgili tüm girişimlerin iptali yoluna gidilmesi olmuştur. Güç dengeleri yeniden şu şekilde kurulmuştur: İslam-Türk Sentezi. Dikkat ederseniz bu tarihten sonradır ki ABD ile olan ilişki giderek bozulmuş ve adım adım içerde ve dışarda yeni stratejiye uygun adımlar atılmıştır: Rusya ile her alanda tam bir işbirliği.

Erdoğan bu yeni stratejisinin sonuçlarını 2015 7 Haziran seçimlerinde azınlığa düşerek görmüştür. Bu sistem içinde her an büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmak onu acımasız taktik adımlara yöneltmiştir. Tekrar seçimi kazanmak için yüzlerce insan katledilip toplumun korkuyu kemiklerine kadar hissetmesi sağlanmış ve tekrar Tek adamlık rejim istikrara kavuşmuştur. Fakat Kürtlerin lideri Demirtaş çıkıp da ‘seni Başkan yaptırmayacağız’ demesi onun için tekrar kâbuslu günlerin başlaması olmuştur. Ona cevabı da, sadece onu içeri atmak olmamış, ‘Hendek Savaşı’ n da ki insanlığın gördüğü en büyük zalimlikle vermiştir.

Hoş MHP’den İP, CHP’den İMAMOĞLU şimdi de A. Babacan sahneye çıkarak Erdoğanın kâbusunu devam ettirmektedirler. Son dayanağı olan kitle desteğinden de yoksun kaldığını gören Erdoğan, sistem arayışında ki adımlarını hızlandırmıştır.

Özetle; Erdoğan ağız tadıyla diktatörlük yapamayacağını ve her an tehlikede olduğunu, İMAMOĞLU, İP’ ve şimdi de ABD patentli A. Babacan ve de eriyen kitle desteğinden dolayı anlamış bulunuyor.

Erdoğan’ı bekleyen bir emeklilik yoktur. Çünkü iktidarı bıraktığı anda yargılanacaktır. Onun tek rahat edeceği düzen mevcut sistem değil, Hilafet düzenidir. Bu düzeni de, NATO üyesi Türkiye’de kurması imkansız. İşte Erdoğan’ın koşusunda en büyük engel budur. Bu açıdan, yapılması gereken NATO’dan çıkış yollarını bulmaktır. S-400 leri almaya karar verdiği veya Rusya ile olan antlaşmasını yaptığı tarih, bu stratejiyi test ettiği tarihtir. Ayrıca S-400 alımın savunma amaçlı olmadığını biliyoruz: Çünkü stratejik ortaklık devam ettiği müddetçe, ABD’nin Kürecik üssünde dinleme ve 50 adet termonükleer başlıklı savunma sistemi zaten var. Dolayısıyla Erdoğan’ın S-400 alımından sonraki Fırat’ın doğusuna müdahale dahil tüm adımlarını bu ajanda(NATO’dan çıkış) üzerinden okumamız gerektiğini düşünüyorum. O artık emperyalistlerle oynayan bir dünya lideridir. Hitler’in muhaliflerini fırınlarda, gaz odalarında yok ederek ve savaş açarak yaptığı çılgınlığı, o, kapitalistlerin çıkar adı verilen ilkelerini kullanarak denemektedir. Oyunun ne kadar tehlikeli olduğunu ise, ‘beka’sından ve bunun için her kalıba giren olağanüstü yeteneğinden dolayı umursamamaktadır.

Pekâlâ, Erdoğan bu hedefine ulaşabilecek mi?

Artık ABD veya Rusya ile olan ilişkilerin ne yönde seyredeceği yeni bir inceleme konusudur ve bu sorunu ilerde gelişmelerin ışığında ele almak gerekecektir.