“ÜÇ- BEŞ MİLYONUMUZ ÖLSE NE OLUR?” SOYKIRIM OLUR

Son dönemlerde sık duyulan bu söylemi dillendirenlerin herhangi birisi çok basit bir cümle kurduğunu düşünebilir. Hatta kimse bu cümleyle soykırım atmosferinin üretildiğini de düşünmeyebilir. Ancak emin olunmalıdır ki bu cümle masum bir cümle değildir. Derler ya “her şey önce sözle başlar” diye, bu cümlede bir şeylerin ilk adımıdır.

Her cümlenin içeriğini söylendiği şartlar belirler. Bu çerçevede bu cümleye bakıldığında Türkiye’nin gerçek ve kanlı siyasal gündemini görmek mümkündür. Belki birileri için dehşet senaryosu olarak görülebilir, ama hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki söz konusu olan bir senaryo değil, yaşanan ve yakın geleceğe dair planlanan gerçeklerdir, bu sözle ifade edilen.

Hemen düşünelim. Hangi koşullarda bu rakamda insanın ölümü söz konusu olur? Orta ölçekli düzenli ordu savaşlarında bile 3 – 5 milyon insanın ölümü sık ve kolay yaşanan bir durum değildir. Herhangi bir “toplumsal karışıklıktan” da bu sayılarda insan ölmez. Ancak eğemen siyasal gücünün desteklediği, teknik ve düşünsel olarak hazırlıklı kılınmış olan bir güruhun, hazırlıksız ve savunmasız olan “ötekileştirilmiş” lerin boğazına sarıldığı koşullarda belirtilen sayıda insanın ölümü söz konusu olabilir.

Bu söylem devleti yönetenler veya onların borazanları tarafında dillendirildiğine göre, bu söylemle hazırlanmış katiller ordusuna, devletin uşaklığına tabi kılınmış olan herkese, “devlete biat etmeyenleri, ötekileştirdiğimiz komşunuzu öldürün boğazlayın” çağrısı yapılmaktadır. Bu sözde bir “soykırım” çağrısı ve hazırlığı vardır. Özetle “3-5 milyon ölse ne olur” sözü Erdoğan’ın iktidarını elde tutmak amacıyla izlediği soykırımcı politikaların sonucu ve gereğidir.

Bu anlamda 15 Temmuz da “erken doğuma zorlanmış kontrollü darbe” esnasında sokağa çağrılan paramiliter gruplar ve onları yöneten katiller sürüsü, darbeye karşı mücadele adı altında, sokaklarda kan akıtmışlar, insan boğazlamışlar ve o günden beri kontrolsüz bir terör estirmektedirler. Bununla birlikte devletin silahlarının çalınarak AKP’lilere dağıtıldığını, devletin içindeki çetelerin “yorgan kavgalarında” daha net olarak öğrendik. SADAT adlı bir çete yapılanmasının yüz bin insanı silahlandırarak eğittiğini, “Bekçi” adı altında özel güvenlik gücünün oluşturulduğunu, Erdoğan’ın ve ailesinin özel güvenlik gücünün örgütlendirildiğini kamuoyu biliyor.

Öte yanda Kürtlere yapılan yaygın saldırıları, HDP binalarının basılmasını ve bütün muhalif güçlere uygulanan şiddeti hep birlikte yaşıyoruz. Bu bilgi ve veriler birlikte değerlendirildiğinde, bir noktada yeterince açıklayıcı olmaktadır. Erdoğan, hiçbir biçimde iktidarı bırakmak istememekte bunun için gerekirse her türlü savaşa girecek şekilde hazırlanmaktadır. 7 Haziran. 2015 seçimlerine giderken de kaybedeceğini anlayınca “verin 400 milletvekilini bu iş huzur içinde bitsin” demiş, halk 400 vekil vermeyince, müttefiki IŞİD’le birlikte ortalığı kan gölüne çevirmiş, her tarafta katliamlar yaptırmıştı. Şimdi de yaklaşan seçimleri kaybetme ihtimali büyüdükçe Erdoğan’ın savaş hazırlıkları hızlandırılmaktadır.

Bu anlamda sürekli ve sistemli bir biçimde tekrarlanan “3-5 milyon insan ölse ne olur” cümlesi, 15 Temmuz pratiği, dağıtılan silahlar ve mafyatik ilişkiler birlikte düşünüldüğünde neler olabileceğini öngörebilmek belki ürkütücüdür ama gerçektir. “3-5 milyon insan ölse ne olur” demek, aleni olarak yapılan soykırım çağrısıdır, iç savaş dili, iç savaş argümanıdır. Toplumu, soykırımcı olmaya razı etmek, katliamcılığa teşvik etmektir. bu söylem, toplumsal, kültürel ve siyasal zihniyeti soykırıma hazırlamaktır.

Zaten uzun süreden beri Alevilere, Kürtlere ve muhaliflere yönelik olarak böyle bir şeytanlaştırma yapılıyor ve nerde bir Alevi, Kürt ve muhalif varsa onlara kin besleyen, onları bir kaşık suda boğmaya hazır bir güruh yaratılmış bulunmaktadır.

En son Konya’da, Ankara da Kürtlere karşı yapılan saldırılar, üretilen bu ırkçılıktan ve son dönemde “3-5 milyon ölse ne olur” sözünden beslenen saldırılardır. Bu saldırıların, anlık başlayıp biten değil, sürekli, sistemli ve kapsamlı olması, devlet tarafında teşvik ediliyor, hazırlanıyor ve örgütleniyor olmasındandır. Devlet, bu saldırılarla hedef kitlenin ya fiziki olarak veya asimile yoluyla yok edilmesini amaçlamaktadır. Bu senaryonun 1915’lerde Ermenilere, Rumlara ve Yahudilere karşı uygulandığı, Kürtlerin ve Alevilerin de benzer uygulamalara maruz kaldıkları biliniyor. Bu nedenle “3-5 milyon ölse ne olur” sözü, Kürtlere ve Alevilere yönelik bir soykırımı, “teorik bir ihtimal”, “uzak geleceğin bir sorunu” olmaktan çıkartmakta, günün sorunu haline getirmektedir.

Kürt özgürlük hareketinin başladığı ilk dönemde, devlet, özgürlük hareketini hedef alıyor, Kürt halkını hedef almıyormuş gibi davranıyor, “kardeşlik edebiyatına” vurgu yapıyordu. Ne zaman ki Kürt özgürlük hareketi toplumsal bir güce dönüştü ve ne zaman ki bu güç aşılamadı, işte o zaman devlet, toplumu Kürtlere karşı kışkırtmaya, düşmanlığı toplumun tüm kesimlerine yaymaya yöneldi ve bu tavrını o günden beri ısrarla, istikrarlı ve sistemli bir biçimde sürdürmektedir.

Bu anlamda Erdoğan tam bir iç savaş hazırlığı yapmaktadır. Erdoğan’ın meseleyi ele alış tarzı, salt bir iktidarı elinde tutma sorunu değildir. Erdoğan, yeni Osmanlı/İslam imparatorluğu yaratmanın, bunun için Kürtleri bastırmanın ve Rojava ile Başur Kürdistan’ı işgal etmenin hesaplarına kilitlenmiş bulunmaktadır. Erdoğan’ın tasarladığı Osmanlı/İslam devletinin en temel hedefi, Kürtleri ve Alevileri yok etmek ve mevcut sınırlarını, öncelikle Kürdistan’ın diğer bölgelerini kapsayacak şekilde genişletmektir. Bu nedenle Erdoğan yaklaşan seçimleri, dolayısıyla iktidarı kaybetme riskini en aza indirmek için bir iç savaşa hazırlanmaktadır.

Erdoğan’ın hangi seçim yönetimiyle gideceğini tartışanlar bu gerçekleri hesaba katmadıkları için sadece havanda su dövüyorlar.

Kürt halkı yapılan saldırılara karşı KCK’nin çok önemli olan çağrısını esas almalı, bu çağrıya uyarak örgütlenmeli ve saldırılara karşı öz savunmasını geliştirmelidir. Tek çare direniştir.