Bundan bir önceki yazıda Erdoğan’ın seçimle gitmeyeceği belirtilmişti. Erdoğan’ın seçimle gitmeyeceğini düşünen çeşitli çevreler, Erdoğan’a karşı bir darbe beklentisi içine girmeye yöneldiler. Böyle düşünenlere göre, Erdoğan’ın ve AKP’nin gitmesini sağlayacak olan tek yol, Türk devletinin rutini olan bir darbenin yapılmasıdır. Bunu ileri sürenlerin kimisi bir fikir ileri sürmekten çok somut bir bilgiden söz ediyorken kimisi de böyle bir gelişmeyi, tabiri caizse, öneren bir tutumla konuya yaklaşmaktadır.

Darbe denen süreç kapsamlı, siyasal ve sosyal bir hareketlilik hali, önemli ve organize bir olgudur. Üstelik de toplumsal- siyasal hayata dair oldukça ciddi riskleri de barındırmaktadır. Ölümlerin, klikler arası çatışmaların yaşanması ihtimali çok açıktır ve bunlar Türk devletinin darbe deneylerinde yaşanmıştır.

Darbe yöntemiyle iktidara el koymak, Türk devletinin önemli bir yönetme aracı olagelmiştir. İttihat ve Terakki Fırkası”nın Osmanlı devletinin son döneminde, 23. Ocak. 1913 yılında, hükümetin yönetim merkezi olan Babıali’yi basarak yaptığı darbeyle başlayan darbeler daha sonra da sık sık tekrar etmiştir. Bilindiği gibi Türk devletinin bu rutini, en son 15 Temmuz'da, “erken doğuma zorlanmış” bir darbe ile yaşandı. Bu “erken doğuma zorlanmış” darbe “girişimi”yle devletin içindeki F. Gülen yapılanması Erdoğan tarafında tasfiye edildi. Türk devletinin darbeci geleneğinin bundan sonra da devam etmesinin koşulları ortadan kalkmış değildir.

Darbelerin kendisine has bir mekanizmasının ve her darbenin özgünlüklerinin bulunduğu ortadadır. Darbelerin en değişmez özelliği örgütlü silahlı güçler tarafında yapılıyor olması, yani silahlı güçlerin varlığının zorunluluğudur. Ordu, polis ve istihbarat teşkilatının içinde olmadığı bir darbe pratikleşemez. Bu güçlerin kendi içinde bir örgütlülüğü ve politik bir proğramı olmadan da darbe olmaz, çünkü darbe siyasal bir operasyondur sonuçta.

Yani darbe yapabilmek için siyasal bir programın ve o programı hayata geçirecek siyasal bir kadro yapısının ve bu yapının da devletin içindeki silahlı güçlerle kuvvetli bağlantılarının olması şarttır. Kısacası ancak devletin silahlı kurumları olan ordu, polis ve istihbarat içinde, politik bir proğram etrafında örgütlenmiş olan bir cunta, bir klik darbe yapabilir.

Buna göre ve mevcut koşullarda Türk devletinin içinde darbe yapabilme özelliğine ve gücüne sahip olan bir yapılanma var mıdır? Bu soruya, Türk devletinin içinde var olan potansiyel güçlerin durumuna bakarak cevap arayabiliriz. Türk devletinin içinde en başta kurucu olmakla övünen Kemalistler ve onlarla eş zamanlı olarak devlette yer almış olan ve Kemalistlerle tarihsel çelişkiler yaşayan İslamcılar/Osmanlıcılar bulunmaktadır. Bunlardan İslamcı bir klik olarak uzunca bir süreden beri ordu ve diğer devlet kurumlarında örgütlenmiş ve “erken doğuma zorlanmış” darbede yer almış olan FETÖ’cülerin ve ayrıca ırkçı/faşist bir yapılanmanın da ordu ve devletin diğer stratejik kurumlarında örgütlü oldukları biliniyor.

Devletin belli başlı kurumları içinde bulunan bu güçlerden öncelikle İslamcıların bir kısmı olan FETÖ kliğinin, “erken doğuma zorlanmış” darbeden sonra ve bu darbe bahane edilerek tasfiye edildiği ortadadır. Devletin içinde yer alan diğer İslamcı ve ırkçı kliklerin darbe yapmaya ihtiyaç duymayacak kadar devlete hâkim olduklarını tespit etmek, hiç yanlış veya abartı olmayacaktır. Bu klikler adına Erdoğan ve Bahçeli rüyalarında görseler inanamayacakları kadar etkili ve güçlü bir biçimde Türk devletini ellerinde tutmaktadırlar. Bu durumda kendilerine darbe yapacak halleri yoktur.

O halde darbe yapılarak Erdoğan’ın gideceğini düşünenlerin potansiyel olarak darbe yapmasını beklediği iki temel güç vardır. Birisi Kemalistler, diğeri – ki devletin içinde halen kaldılarsa- FETÖ’cülerdir.

15. Temmuz. 2016 da beri ordu ve diğer kurumlar içinde, FETÖ’cü oldukları iddia edilerek, binlerce insan görevden alındılar, hapse atıldılar. Buna rağmen bu ordunun ve devletin içinde halen FETÖ’cülerin darbe yapmayı düşünecek kadar güçlü bir varlık ifade ettiklerini varsaymak, asla gerçekçi bir yaklaşım olamaz. Bir defa FETÖ yapılanması, devlete rağmen illegal örgütlenen, devlete karşı bir yapılanma değildir. Bu o kadar açık ki devletin bütün birimleri FETÖ örgütlülüğü devletin gözü önünde, onun sunduğu olanaklarla ve kolaylıklarla örgütleniyordu. Dolayısıyla FETÖ yapılanması, illegal örgütlülüğün gerektirdiği zorlukları ve sınırlılıkları göze alabilecek bir yapıda olmadığı gibi, bu kadar uzunca bir süre ve bu kadar baskıdan sonra halen darbe yapıp devleti ele geçirecek kadar güçlü bir varlık göstermeleri de hiçbir biçimde mümkün değildir. Ayrıca bu yapı, sosyal özellikleri itibarıyla da uzunca bir süre illegal varlık sürdüremez.

Kendilerini devletin asıl sahibi sanan ve darbe yapma konusunda fazlasıyla bilgi ve tecrübe sahibi olan ve her şeye rağmen devlet içende varlık gösterme hakları kabul edilen ve potansiyel olarak diğer darbeci grup olan Kemalistler ise, 1950 seçimlerinden sonra devletin içinde güç kaybetmeye ve gerilemeye başladılar. O günden beri, öncesinde olduğu gibi, devlete tek başına hâkim değiller. Erdoğan’ın iktidarından ve özellikle Ergenekon/Balyoz darbeleriyle de ciddi oranda mevzi kaybettiler ve zayıfladılar. Öyle ki örgütlü ve kadrosal olarak güçlü bir varlıklarının olduğu bile kuşkuludur. Daha çok ve şekli olarak bir Atatürk sahiplenmesi üzerinde varlıklarından söz edilebilir.

Bu durumda, potansiyel olarak darbe yapabilecek olan bu iki cuntanın/kliğin, mevcut koşullarda darbe yapabilecek güçlerinin bulunduğunu varsaymak için hiçbir makul neden yoktur.

Durumu daha da somutlaştıralım. Darbe yapmaya muktedir olan, darbe yapma imkânı bulunan Türk ordusunun Genel Kurmayı mı darbe yapacak? Ya da MİT mi darbe yapacak veya darbeye destek verecek? Veya ordunun komuta kademesinde yada polis güçlerinin içinde darbe yapmaya uygun bir klik, bir cunta mı var? Bu kurumların bütün boyutlarıyla Erdoğan’a bağlı oldukları, neredeyse Erdoğan’ın “emir erleri” gibi çalıştıkları ortadayken, bunların Erdoğan’a karşı darbe yapabileceklerini düşünmek, bu koşullarda bir darbe ile Erdoğan’ın gidebileceğine dair bir beklenti yaratmak maddi gerçekliklere uygun değildir, daha önemlisi de toplumsal mücadele açısında zararlıdır.

Ayrıca kuvvetle muhtemeldir ki, Osmanlının kültürel ve ideolojik tarzını tamamen benimsemiş biri olarak Erdoğan, kendisine karşı çıkabilecek bütün potansiyel güçleri, öldürmek dahil her yolla, ortada kaldırmaya uygun bir iktidar yapılanması yaratmıştır. İktidar uğruna “evlat ve kardeş katilliğini” meşrulaştıran bir zihniyete bu kadar güçlü sahip çıkan Erdoğan’dan başka türlü davranmasını beklemek zaten büyük yanlış olur.

Kısacası, belirtildiği gibi darbeyi yapacak potansiyel silahlı güçler ve MİT yani darbe mekanizması, çok büyük ölçüde Erdoğan’ın denetimi altında bulunduğu ve Erdoğan paramiliter güçler örgütleyerek özel bir güvenlik sistemi kurduğu için darbe olmayacaktır. Türk devletinin içinde Erdoğan’ın dışında darbe yapacak hiçbir güç kalmamıştır, çünkü en büyük darbeyi Erdoğan yapmıştır.

Buna rağmen Erdoğan her hâlükârda ve mutlaka kaybedecek ve gidecektir.