Evet, halkın oylarını alarak meşru yollarla iktidar olan bir siyasi partinin kuduğu iktidarı, askeri bir darbe ile devirmek, aklı başında olan, siyasi olgunluğa sahip, demokrasi kültürünü içselleştirmiş, evrensel değerlere sahip çıkan, çağdaş bir toplum yaratma ve yaşatma kararlığında olan insanların da, bazen arzulamadıkları halde bir çıkış yolu olarak kabüllenmek durumunda kalmaları, hayatın acı gerçekleri arasındadır.

"Ehveni- Şer‘ durumları söz konusu olduğunda, insanlar ve toplumlar, iki kötü arasından en az kötü olanıı en fazla kötü olana tercih etmek durumunda kalabiliyorlar. Böylesi bir durumun örnekleri, insanlık tarihinde yok değil. Konuyu Almanya tarihiden yaşanmış bir örnekle açıklayıp, "AKP hükümetine“ ve onun Cumhurbaşkanı olan RTE´a karşı olduğu ileri sürülen 15 Temmuz 2016 tarihli "Askeri Darbe Girişimi“ ile Türkiye'deki durumu yakından analiz edelim.

RTE, Adolf Hitler’in yöntemini kullanıyor

Adolf Hitler'in ve partisi olan "Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi‘’nin (NSDAP), Alman halkının oyları ile meşru yollarla iktidara geldi. NSDAP, 1924 seçimlerinde sonra, Alman Parlamentosu olan Reichstag'da sahibi olduğu sandelye sayısı parlamentonun sadece yüzde üçüne sahipti. On yıl sonraki 1932 seçimlerinde ise NSDAP, toplam oyların yüzde 33’ünü almayı başardı. Ve bunun ardında Adolf Hitler, Ocak 1933’te Almanya'nın Başbakanı (Şansölye) ve Alman halkının "Führer“ i (Türkiye’de RTE‘a yandaşlarının Reis dediği gibi) olarak, dönemin Alman Cumhurbaşkanı olan Paul von Hindenburg tarafindan hükümeti kurmakla görevlendirildi.

Adolf Hitler o kadar hırslı, kaprisli ve kendinden olmayan herkese karşı kindar biriydi. Bu özelliklerinden dolayı Almanya Başbakanlığı kendisini kesmiyordu. Adolf Hitler, Başbakanlıktan da öteye daha ileri ve güçlü mevkilere göz dikmişti. Bunun için, Almanya Başbakanı olduktan sonra, dönemin anayasayına uymamakta direniyor, her vesileyle ‚Biz parlamenter bir parti değiliz‘ diyerek, ‚Anayasal yetkileri ele geçirdiğimiz zaman (…) devleti doğru olduğunu düşündüğümüz kalıbın içine sokmalıyız‘ tezini işliyordu.

Adolf Hitler'in bu tutumu, bir nevi Türkiye"de, RTE´nin, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı ile yetinmeyerek, kendini devlet yerine koyması, kendisini "Başkan“olarak ilan etmesi, devletin tüm kurum ve bu kurumlardaki görevli memurların kendisine biat etmesini ve bunun da yasal zeminini oluşturan bir anayasayı kendi partisi vasıtasıyla halka dayatması gibi. Adolf Hitler´de aynen RTE gibi ya da tersinden yazarsak RTE´da aynen Adol Hitler gibi aynı yöntemle siyasi hedefine ulaşmak istiyor.

1933 Alman Parlamentosu Yangını ve 15 Temmuz 2016‘da TBMM Bombalanması

7 Şubat 1933 tarihinde, Alman Parlamentosu (Reichstag), Adolp Hitler‘in partisi olan NSDAP'nin polis gücü olan gestapo tarafından ateşe verilmişti. 15 Temmuz 2016 tarihinde ise Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) bombalandı. Alman Parlamentosunu yakanların Adolf Hitler´in özel kuvvetleri olduğu bilinmesine rağmen, bu suç, Adolf Hitler tarafından o zamanın Alman komünistlerin üzerine atılmıştır. TBMM´ni bombalayanların ise, RTE tarafından yapılan açıklamaya göre, "Fethullah Gülen Terör Örgütü“ (FGTE) elemanları tarafından gerçekleştirilmiştir!.

28 Şubat 1933 günü, Adolf Hitler, dönemin Cumhurbaşkanına, yani Paul von Hindenburg´a, Alman anayasanının 48. Maddesine dayanarak olağan kişi hak ve özgürlüklerini belirleyen tüm maddelerinin uygulamaların ortadan kaldıran bir kararname imzalattı. Bununla yetinmeyen Adolf Hitler, çok kısa bir süre icinde, Alman Komünist Partisi'nin Reichtstag´daki 181 milletvekili ve parti ileri gelenleri tutuklanmıştır. Bu gelişmenin ardından Adolf Hitler, Reichtstag´da bir oylamaya giden yolu açmış oldu. Bu oylamada Adolf Hitler, 441 evet ve 94 hayır oyu ile, parlamentoda çoğunluğu sağladı ve böylece Alman Parlamentosunun kararı olmadan da, kendisinin dört yıllı boyunca istediği yasayı çıkarabilme yetkisine kavuştu. Bu siyasi manevradan sonra Adolf Hitler’in hükümet üzerindeki etkisi daha da belirgin hale geldi (RTE’ın Ahmet Kiziroğlu ve Binali Yıldırım Başbakanlığındaki AKP hükümeti üzerindeki etkisi ve belirleyici konumu gibi). Ve artık Adolf Hitler, yasamanın denetimi ilkesini de ortadan kaldırarak nihai siyasi hedefine ulaşmada çok önemli bir mesafe daha da almış oldu. Artık, Almanya’daki tüm kurum ve kuruluşlar, Adolf Hitler rejiminin birer siyasi temsilciliği haline gelmiş oldu. Alman siyasi tarihindeki bu gelişme, sanki Türkiye’de yaşanıyormuş gibi büyük bir benzerlik göstermektedir.

Şeriatçı Faşizm Kurumsallaşıyor

Adolf Hitler döneminde yaşandığı gibi, şimdi de RTE´in ‚Yeni Türkiye‘sinde, onlarca milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırmış ve bu vekiller RTE’ın yargısına havele edilmiş durumdadır. 15 Temmuz 2016 tarihinde ise, RTE sözde "Türk demokrasisine“ karşı girişilen "cunta“ teşebbüsüne katılan ve buna destek veren kişi ve kurumlar hakkından derhal "yasal işlemin“ başlatılması emrini verdi ve bu emir doğrultsunda Türkiye´de bir cadı avı başlatılmış oldu. RTE’ın emir dolaysıyla, (önceden belirlenen isimlerin listesi) 17 Temmuz 2016 tarihi itibari ile 2 bin 745 hakim ve savcı açığa alındı, 140 Yargıtay üyesi ile Anayasa Mahkemesi üyesi Alpaslan Altan ve Erdal Tercan hakkında gözaltı kararı alındı, 2. ve 3. Ordu komutanları Hava Kuvvetleri eski Komutanı Orgeneral Akın Öztürk ve 34 Paşa gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan 7 general tutuklandı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ 6 bin kişinin gözaltında olduğunu duyurdu. Bu tür operasyonlar şunu gösteriyor: Denebilir ki ne kadar Cumhuriyet, demokrasi, laik eğitim sistemi, hukuk devleti taraftarı ve şeriat karşıtı yurtsever ve namuslu insan varsa, FGTÖ üyesi bahanesi ile, RTE tarafından kamudan tırpanlanacak, tutuklanacak, hayatları zehir edilecektir. Bu operasyonda RTE´nin yargısında görevli savcı ve hakimlerden başka, RTE’ın özel silahlı (15 Temmuz 2016 tarihinde askerlere karşı silahlı mudahalede bulunan polis ile hareket eden eli silahlı ve bıçaklı asker kafası kesen sakkalı şeriatcı örneğinde görüldüğü gibi) ve silahsız (asker linç eden güruh gibi) elemanları da devreye sokulacak, aynen dönemin Almanya´sında Adolf Hitleri´in kendinden olmayan herkesi yok ettiği gibi bir süreç Türkiye'de de yaşanacaktır.

"Reichstag“ yangınından sonra, Adolf Hitleri'in kendisinden olmayan herkesi imha etme ve hedef yapma girişimi sürecinde yaşanan katliamlar eşliğinde gerçekleşen 5 Mart 1933 tarihli seçimlerde, NSDAP oy oranını yüzde 44 düzeyine çıkardı, diğer Alman milliyetçi partilerin oyları düştü ve böylelikle parlamentoda Adolf Hitler istediği çoğunluğu sağlanmış oldu. Bu gelişmeyle birlikte artık, Alman faşizminini kurumsallaşması garanti altına alınmış olundu. Bu örnek de bize, 1 Kasım 2015 tarihli milletvekilliği genel seçimlerinde olduğu gibi; bu seçimlerden önce patlatılan bombalar ve Güneydoğu‘ da başlatılan 'hendek savaşı‘ sonrası gerçekleşen seçimde, MHP´nin oylarında ve çıkardığı milletvekilllerı sayısında hızlı düşüşü oldu, HDP yüzde 10'luk barajı zorlayarak aştı ve bu gelişme AKP´ye olumlu yönde yansıyarak TBMM´de çoğunluk yeniden sağlandı ve böylelikle RTE´nın AKP’si yeniden tek başına hükümeti kurmuş oldu. Bundan sonraki süreç, dinci faşizmin kurumsallaşma sürecidir.

"Keşke askeri darbe olsaydı da , bu felaketi yaşamasaydık“ dememek için;

Adolf Hitler, Alman Parlamentosunda istediği sayısal çoğunluğu elde ettikten sonra, bu kez orduya (Wehrmacht) al attı ve ordunun da Başkomutanı olmak istediği mesajini verdi. RTE´da, 15 Temmuz 2016 tarihide kendisine karşı olduğunu idda ettiği "Askeri Darbe“ girişimi dolaysıyla "Başkomutan olarak“ açıklama yaptı. Alman siyasi tarihinde “Uzun Bıçaklar Gecesi” olarak bilinen 30 Haziran 1934 tarihinde, Adolf Hitler ile dönemin Alman Genelkurmay Başkanlığı"nda görevli belli başlı general rütbesindeki askerlerle arasında bir mutabakat sağlandı. Buna göre Adolf Hitler, kendi önünde engel olabilecek ne kadar şahıs var ise, onların ordudan temizlenmesini sağladı. Aynı temizliği şimdi de RTE Türk Silahlı Kuvvetleri içinde yapıyor. Adolf Hitler, bu temizlik hareketinden sonra, 1934 Ağustos ayında halk oylamasına gitti. RTE´da kendi Başkanlığı ya da fiili durumda Başkan olduğunu ileri sürerek bu durumu yasal kılıfa sokacak halk oylamasına gitmek istiyor. Adolf Hitler, Ağustos 1934 tarihinde girdiği halk oylamasında oyların yüzde 88’ini kazanarak, aynı anda hem Almanya Başbakanlığı, hem Cumhurbaşkanlığı ve hem de Alman Silahlı Kuvetlerinin Başkomutanlık yetkisini kendinde toplayan bir "Reichsführer“ oldu ve böylece Adolf Hitler ve çevresindeki güruh, sadece Almanya’da tek güç olmakla kalmadı, aynı zamanda hem Almanya´yı ve hem de dünyayı yıkıp yakan bir katil, bir manyak, bir sadist ve en büyük faşist diktatör olarak tarihe geçti. Adolf Hitler’ın başta Almanya olmak üzere, tüm dünya insanlığına yaşattığı bu büyük acı, yıkım ve felaket dolaysıyla, öğretim üyesi ve öğretmen olarak görev yaptığım Alman Üniversite ve okullarındaki Alman meslektaşlarım başta olmak üzere, milyonlarca Alman aydını, sendikacısı, milletvekili, akademisyeni ve siyasetçisinden, Adolf Hitler ve Alman Faşizmi için duyduğum ve okuduğum en çarpıcı cümlelerden biri de şudur: "Keşke askeri darbe olsaydı da , bu felaketi yaşamasaydık“

Türk Usulü Başkanlık: Şeriata Dayalı Faşist Diktatörlük

Yandaşları tarafından bir 'demokrasi kahramanı‘ olarak ilan edilen RTE´nin Başkan olmak için her türlü yolu mübah gördüğünü ve „Türk Usulu Başkanlık“dan ne anladığını tüm dünya 15 Temmuz 2016 tarihinde canlı televizyon yayınları eşliğinde gerçekleşen 'darbe girişimi‘ dolaysıyla yaşadı. Darbe girişimini 'Allah'ın bir lütfu'‘ olarak yorumlayan RTE ve AKP, oynanan ‚Darbe Tiyatrosu‘‘nda ki rollerini de çok iyi oynadılar. Halkın gece yarısı sonrası evlerinde uyurken değil de, evlerine gitmek için sokakta olduğu bir saate bunların evlerine kapanması komikliğini ilan eden ‚oğlanlar‘, RTE’nın “Ben Marmaris'ten ayrıldıktan sonra, kaldığım oteli bombalamışlar” diye açıklama yapması, bindiği uçağın, sağ salim Marmaris'ten İstanbul'a ulaşması, TBMM bombalanırken, kaçak saraya dokunulmaması, AKP’nin, Başbakanı ve Bakanların elini kolunu sallayarak halkı sokaklara dökmek için istediği yerde istediği şekilde olmaları, ‚darbe’nin sadece iki ilde olması gibi onlarca komiklik, darbeler tarihinde görülen bir ilktir. Dolaysıyla bu ‚darbe tiyatrosu‘, RTE’nın bilgisi dahilinde ‚uluslararası şebekenin oğlanları‘nın figüranlık yaptığı bir senaryonun uygulanışı olma olasılığı çok daha fazla büyüktür.

RTE, halkı sokağa çıkmaya çağırması, camilerin birer AKP bürosu gibi devreye sokulması, aralıksız sela verilerek ezan akutulması, hem kendi tabanının ‚Başkanlığa giden yolu temizleme‘ ve Başkanlığı aldıktan sonra da ölünceye kadar orda kalmanın garanti etmesi adına‘ bir güç denemesi‘ (iç savaş provası) yapmasını sağladı ve hem de din tacirliğinin ne kadar kârlı bir iş olduğunu da göstermiş oldu. Büyük bir sorumsuzluk ve provakasyonluk uslübü ile RTE’nın ve kendisine eşlik eden camilerin halkı meydanlara çıkmasına yönelik çağrısıyla sokaklara çıkan şeriatçı milisler, ellerinde silahlar, balta ve bıçaklar eşliğinde Mehmetçik avına çıktılar. Hani Türk Silahli Kuvetleri „Muhammed Ocağı“ idi? Bu ocağın askerlerleri, sırf kendilerine komutanları tarafından verilen emirleri yerine getirmek adına orda olmak zorunda idiler ve buna rağmen RTE’nın şeriatçı milisleri tarafından tekbirler eşliğinde linç edildiler. Bu yetmedi, RTE’ın sokaklara saldığı gruhu, mehmetciğin kafasını keserek meydanlarda dolaştırdı ve böylelikle RTE´in yeni Türkiye‘ sinin hem gerçek yüzünü bir kere daha sergilemiş oldular ve hem de ‚Türk Usulu Başkanlığın‘ nasıl kurulacağı ve nasıl yaşatılacağının somut örneklerini tüm dünyaya, RTE’ın ‚Akil adamlarına, ‚demokratikleşme‘ adı altında Türkiye’yi adım adım Şeriatçı faşizme götüren RTE’nın liboşlarına ve ‚yetmez ama evet’çilerine de göstermiş oldular.

Dileğim odur ki, Türkiye‘ de 15 Temmuz 2016 tarihinde RTE‘nın şeriata dayalı ‚Turk Usulü Başkanlığı’nı ölünceye kadar garanti altına almak maksadıyla ‚Askeri Darbe Girişimi‘ adı altında sahnelenen senaryonuın aktörlerini, askerleri linç edenleri, Türkiye’de zaten olmayan ‚demokrasiyi korumak için‘ sokağa salınan şeriatçıları insanımız artık tanısın, uyansın, bilsin, her türlü askeri ve sivil darbeye yiğitçe karşı koysun ve Almanların hayıflandığı gibi "Keşke askeri darbe olsaydı da , bu felaketi yaşamasaydık“ demek zorunda kalmasınlar.

17 Temmuz 2016