Gülseli ÖZDEMİR KENARLI/İSTANBUL,  CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, "Şam da Emevi Caminde namaz kılmayı hayal eden Başbakan, hava sahamızı koruyabilmek için NATO’dan Patriot füzeleri istemekte, gençlerimize adam gibi ölmekten bahsetmektedir. Oysa bu ülkenin gençleri adam gibi yaşamayı hak etmektedir" dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, Her Cuma Ankara’da ekonomi gündemine ilişkin görüşlerini paylaşmak üzere yaptığım basın toplantısını bu hafta İstanbul İl Başkanlığında gerçekleştirdi.

Türkiye'nin 10 yıllık AKP iktidarında gerçekleşen iş kazaları ile Avrupa’da birinci, Dünya’da ise üçüncü olduğuna dikkat çeken Öztrak, resmi rakamlara göre ülkemizde son 10 yılda iş kazalarında yaşamını kaybeden işçilerin sayısının sayısının 11 bin kişi olduğunu belirtti. Her yıl ortalama 1100 işçiniz iş kazalarında yaşamını kaybettiğini söyledi.

"Bir yanda kapımıza dayanan savaşın rüzgârları ve artan jeopolitik riskler; diğer yanda 10 yıldır uygulanan ekonomi politikalarının yarattığı kırılganlıklar ve geniş halk kitleleri üzerinde yarattığı borç baskısı ekonomi gündemini belirlemektedir" diyen Öztrak, sınırlarımızdaki ve bölgemizdeki ateşin artık Türkiye’yi ciddi şekilde etkilediğine dikkat çekerek, "Şam da Emevi Caminde namaz kılmayı hayal eden Başbakan; hava sahamızı koruyabilmek için şimdi NATO’dan Patriot füzeleri istemektedir. Başbakan, gençlerimize adam gibi ölmekten bahsetmektedir.

Oysa bu ülkenin gençleri adam gibi yaşamayı hak etmektedir" dedi.

75 milyonun canının, malının emanet edildiği bir makamı işgal eden Başbakan’ın bu ülkeye başkan olma hayal ve hırsından vazgeçerek artık sağduyu ve aklıselimle konuşmasını bekliyoruz.Başbakan, bir an önce Türkiye’nin esas meselesi olan aş ve iş meselesine odaklanmalıdır.Aksi halde Hükümetin çok güvendiği ve seçimlere kadar bel bağladığı küresel likidite Başbakan’ın artırdığı risk algısıyla Türkiye’ye gelmekten vazgeçebilir.Bunun işaretlerini kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s in 20 Kasım’da yaptığı açıklamadan da görüyoruz.

Yine not artırımıyla birlikte Türkiye’nin dış politikasına yol haritası çizen FITCH’in değerlendirmesinde de bunu görüyoruz.


CARİ AÇIKTA 4. SIRA

Kredi derecelendirme kuruluşların yaptıkları açıklamalara yorum yapan Öztrak, "Notumuzu artırması beklenen kredi derecelendirme kuruluşları da yaptıkları son açıklamalarda Türkiye’nin yatırım yapılabilir ülke statüsüne geçişi önündeki en önemli engelin dış dengedeki kırılganlık olduğunu ifade ediyorlar" dedi.

Bunu sadece bu kuruluşların söylemediğini belirten Öztrak, "Türkiye’nin de üyesi ve sermayedarı olduğu IMF’de söylüyor. IMF geçtiğimiz ay 2017’ye kadar tüm ekonomilere ilişkin tahminlerini yayımladı.

Geçen yıl ABD’den sonra dünyanın en yüksek cari açığını veren Türkiye’nin 2017’de dünyanın en yüksek cari açığına sahip 4. Ekonomi olacağı anlaşılıyor" dedi.

Türkiye önümüzdeki yıllarda da cari açıkta dünyada ilk 10 arasında kalmayı sürdüreceğine dikkat çeken Öztrak, AK Parti’nin iktidara geldiği 2002’de Türkiye, cari açık sıralamasında 40. sırada olduğunu belirtti.


"KREDİ KARTI BORCUNU ÖDEYEMEYEN KİŞİ SAYISI 482 BİN 448"

"AKP elinde Türkiye ekonomisi üretmeden tüketen, kazanmadan harcayan bir ekonomi haline dönüşmüştür" diyen Öztrak sözlerini şöyle sürdürdü:

"Başbakan IMF Borcunu ödedim diye övünmekte ancak milletin dağ gibi biriken borcunu görmemektedir. Bakın, Başbakan’ın sevdiği şekliyle Türkiye’deki tüm ekonomik aktörlerin toplam borç yükü nereden nereye gelmiş sizinle paylaşayım. Türkiye’deki özel kesim (hane halkı ve şirketler kesimi) ile kamunun iç ve dış borçlarının GSYH’ ya oranı:

AKP’nin iktidara geldiği 2002’de yüzde 103,2; 2011’de yüzde 119, 2012’nin ilk yarısı bittiğinde yüzde 117,3.

Şimdi millet bu borcu ödemekte sıkıntı çekiyor. Bakın bu yılın ilk dokuz ayı itibariyle kredi kartı borcunu ödeyemeyen kişi sayısı 482 bin 448 kişiye ulaşırken; bireysel banka borcunu ödeyemeyenlerle beraber bu sayı 834 bin 538 kişiye çıkıyor. 2011 genelinde kredi kartı ve kredi kartı ile birlikte bireysel kredi borcunu ödeyemeyenlerin sayısı sırasıyla 287 bin 984 kişi ve 497 bin 720 kişi idi. 2012’nin bitmesine daha üç ay varken bankalara borcunu ödeyemeyen vatandaşlarımızın sayısında yüzde 68 artış var. Yine karşılıksız çek sayısı ve protestolu senet tutarlarında da ciddi artış var."


PROTESTO EDİLEN SENET TUTARI 5,5 MİLYAR TL

Öztrak, bankalarca bildirimi yapılan karşılıksız çek sayılarının bu yılın ilk dokuz ayında, geçen yılın aynı dönemine göre, yüzde 76 artarak 722 bin 193’e ulaştığına dikkat çekerek, "Protesto edilen senet tutarı ise bu yılın ilk on ayında, geçen yılın aynı dönemine göre, yüzde 40 artarak 5,5 milyar TL’ye ulaştı. Tüm bunlar ekonomide ödeme imkân ve kabiliyetinin giderek aşındığını gösteriyor" dedi.


"ÖZEL KESİMİN KURTARILMASI İÇİN BORÇ YÜKÜ BİR GECEDE KAMUNUN ÜSTÜNE ALINDI"

"Hükümete sorarsanız bu özel kesimin borcu, devletin borcu değil, ödeyemezse kendi sorunu, vatandaşa yük olmaz diyor" ifadelerini kullanan Öztrak, 1997’de Asya’da, 2001’de Türkiye’de, 2008-2009’da ABD başta olmak üzere tüm gelişmiş ekonomilerde yaşanan sistemik krizler sonucunda özel kesimin sırtındaki borcun bir gecede devletin sırtına yüklendiğinin herkes tarafından görüldüğünü belirtti. "Özel kesimin kurtarılması için borç yükü bir gecede kamunun üstüne alındı" diyen Öztrak, "Bu nedenle Hükümetin hiçbir şekilde rehavete kapılmaya hakkı yoktur. Hükümet sıcak paraya güvenerek seçimlere kadar durumu idare ederim yaklaşımından biran önce çıkmalıdır.

Ancak ekonominin koordinasyonundan sorumlu Başbakan Yardımcısı yaptığı açıklamalarla kamunun toplam borcu içinde kısa vadeli borçların payı düşük diyerek kur riskini küçümsemekte sorunları görmezden gelmeyi tercih etmektedir" dedi.


"KİMLERE BANKA KURMA İZNİ VERİLMESİ TAAHHÜT EDİLMİŞTİR?"

Gelecek yılın Eylül ayına kadar Türkiye’nin ödemesi gereken dış borcun 142 milyar dolar olduğunu, bu borcun yüzde 50’sinin bankaların, yüzde 44’ünün ise reel sektörün olduğunu belirten Öztrak şunları kaydetti:

"Yine bu dış borç servisine bir de gelecek yılın cari açığını ekleyin; önümüzdeki yıl çarkların dönmesi için 202,5 milyar dolarlık paraya ihtiyaç var. Küresel piyasalarda yaşanacak ani bir dalgalanma veya Türkiye’ye yönelik risk algısındaki bir değişim sonucunda bu finansman sağlanamazsa bankaların ve reel sektörün yaşayacağı sıkıntılara Hükümet gözlerini kapatabilecek midir? Bu nedenle Hükümet küresel likiditeye aşırı güvenmekten ve sıcak paranın verdiği rehavetten bir an önce kurtulmalı ve vakit kaybetmeden ülkemizin rekabet gücünü artıracak tedbirler üzerinde kafa yormalıdır.

Ancak Hükümette böyle bir hazırlığı görmüyoruz. Hükümet dışarıdan para gelsin, nasıl gelirse gelsin yaklaşımıyla işleri götürmektedir. Bu çerçevede bu hafta Türkiye’de yabancı banka sayılarının ve sektör içindeki yabancı payının artırılmasına yönelik girişimlerin hızlanacağına dair açıklamalar geldi. BDDK başkanı Banka sayısının 49’dan 60’a çıkarılmasına yönelik bir hazırlık içinde olduklarını açıkladı. Bugüne kadar bu konuda oldukça ihtiyatlı bir yaklaşım içinde olan BDDK, başkan değişikliğinden sonra birdenbire neden banka sayısını artırmaya karar vermiştir? 60 sayısı bir araştırma sonucuna göre bulunan optimum sayı mıdır? Yoksa talebe göre mi belirlenmiştir? Bu durumda kimlere banka kurma izni verilmesi taahhüt edilmiştir?"


"YENİ BİR KANALIN AÇILMAMASINA DİKKAT EDİLMESİ GEREKİR"

Bankacılık sektöründeki hem banka sayısının hem de yabancı payının belirli bir seviyede tutulmasında yarar olduğunu belirten Öztrak, Türkiye’de finansal sistem küresel krizden nispeten az etkilenmesinin en önemli nedeninin 2001’de bankacılık sektöründe atılan adımlar ve alınan tedbirler olduğunu vurguladı.

Bir diğer neden ise dışarıda batan bankaların Türkiye’deki faaliyetlerinin sınırlı olmasının ve bunun yaratacağı bulaşma etkisinin en aza inmesi olduğuna dikkat çeken Öztrak sözlerine şöyle devam etti:

"Şu anda sektörde yabancı payının yüzde 16,7 olduğu, yine Borsadaki paylarla bunun yüzde 43’e yaklaştığı anlaşılmaktadır. Özellikle küresel krizin artçı sarsıntıları devam ederken krizlerin Türkiye’ye bulaşmasında yeni bir kanalın açılmamasına dikkat edilmesi gerekir. Bu çerçevede bankacılık sektöründe yerli/yabancı banka dengesinin iyi kurulması gerektiğini düşünüyorum. Bu arada Halkbank’ın sermaye piyasalarına arzından sağlanan gelirin ne kadarının bütçeye geleceği, ne kadarının bankada kalacağına dair bir açıklamayı da yetkililerden beklediğimizi ifade edeyim."


2017'DE SIRA DEĞİŞMEYECEK

10 yıldır uygulanan politikaların, Cumhuriyetin yüzüncü yılında vatandaşların hak ettiği yaşama kavuşamayacağını gösterdiğini belirten Öztrak, "Bunu sadece biz söylemiyoruz. Bizim de ya ortağı ya da sermayedarı olduğumuz uluslararası örgütler söylüyor. Bakın Uluslararası Para Fonu, Satın Alma Gücü Paritesine göre, 2012’de dünyanın en büyük 16. Ekonomisi olan Türkiye’nin 2017’de de bu sırada kalacağını söylüyor" dedi.

Türkiye'nin aynı kıyasa göre 1987’de dünyanın en büyük 14. Ekonomisi; 2002’de ise dünyanın en büyük 17. Ekonomisi olduğuna dikkat çeken Öztrak, şunları kaydetti:

"Yine, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı, yani OECD, 9 Kasım’da, “2060’a Bakış: Uzun Dönem Küresel Büyüme Beklentileriö isimli bir Rapor açıkladı. OECD, içinde Türkiye’nin de olduğu 40 ülkeye ilişkin 2030 ve 2060 yıllarına kadar uzanan ekonomik öngörülerini kamuoyu ile paylaştı. Mevcut politikalar devam ederse, Satın Alma Gücü Paritesine Göre, Dünyanın en büyük 16. Ekonomisi olan Türkiye 2013 ve 2014’de de bu sırada kalmaya devam edecek. OECD daha uzun bir perspektifte, yani 2030’da Türkiye’nin 12. Büyük Ekonomi olacağını, 2060’da da 12. sırada kalmaya devam edeceğini tahmin ediyor. Bu, mevcut politikalarla, önümüzdeki 48 yılda dahi ilk 10 ekonomi arasına girmenin hayal olacağını gösteriyor."

"Türkiye küresel yarışta gelişmiş ekonomiler ligine girmek istiyorsa önünde 18 yıllık bir fırsat penceresi var" diyen Öztrak, "bu dönemden sonra yaşlanan nüfusun, iş gücüne düşük katılım ve beşeri sermayenin zayıf niteliğine bağlı olarak Türkiye’nin gelişmiş ülkeler ligine girmesi mümkün olamayacaktır" dedi.