Başçı, "Enflasyon hedeflemesine başladığımız 2001 yılını esas alırsak o tarihten bu yana enflasyon hedefi kaçtı, gerçekleşme ne olduğunu tabloda görebiliyorsunuz. Bu yıl yüzde 5 olan hedefimize oldukça yakın bir gerçekleşme bekliyoruz yıl sonunda. Enflasyon hedeflememize başladığımız dönemin en düşük yıl sonu enflasyonu bu yıl gerçekleşebilir. Dolasıyla bunu önümüzdeki hafta açıklandığınıda hep birlikte göreceğiz 5'e ne kadar yakın olduğunu. Dolasıyla bu birinci iyi haber enflasyon cepehesinden gelecek. 5'e ne kadar yakın başlarsak önümüzdeki yılda 5'e ulaşmamız o kadar kolay olacaktır" dedi,

2015 yılı enflasyon hedefinin hükümet ile birlikte belirlendiğini hatırlatan Başçı, "Orta vadeli program çalışmalarında biz bunu yüzde 5 olarak belirlenmesi konusunda mutabık kaladık. Şu anda resmen açıklıyoruz. 2015 yılı enflasyon hedefi yüzde 5 olarak belirlenmiştir. Dolasıyla önümüzdeki 3 yıl boyunca biz enflasyonun yüzde 5'e yakın gerçekleşmesini arzu ediyoruz. Oynaklığında yüzde 5 etrafında düşük olmasını arzu ediyoruz ki fiyak istikrarına bir adım daha yaklaşmış olalım. Döviz kurlarındaki oynaklığı merkez bankası ne kadar azaltabilirse fiyat istikrarı açısından o kadar önemli bir mesafe almış olacak." diye konuştu.

Erdem Başçı, "Kredi büyüme hızı ve reel efektif döviz kurlarındaki oynaklığı azaltmak, enflasyondaki oynaklığı da azaltacağından bizim daha iyi bir fiyat istikrarı sağlamamıza yol açacaktır" diyerek şunları kaydetti: "Önümüzdeki dönemde yeni yapısal araç olarak kaldıraca dayalı zorunlu karşılıklar kullanılacak. Eğer banka öz sermayesine göre çok büyük ölçeğe ulaştıysa yani kaldıracı çok fazla kullandıysa bu durumda bir miktar ilave zorunlu karşılığın söz konusu olacak."

Başçı, "2013 yılı için belirsizlik aralığı her iki yönde iki yüzdelik puan olarak koruyoruz" diyerek, burada 'Neden 1,5 değil de 2 yüzdelik puan?' diye bir sorunun akıllara gelebileceğini belirterek sözlerine şöyle devam etti: "Bizde iki tane önemli oynaklık unsuru var. Bunlardan bir tanesi işlenmemiş gıda fiyatlarındaki oynaklık, ikincisi de döviz kurlarındaki oynaklık. Geçmiş yıllarda enflasyon hedefindeki sapmalara bakıldığında, sapmaların önemli bir kısmının döviz kurlarındaki aşırı hareketlerden kaynaklandığı görülüyor. Bir yıl içinde döviz kurunda yüzde 20'nin üzerinde değer kaybı olduğunda enflasyonda 3 puanlık sapma meydana gelebilir. Bu oldukça önemli bir sapma. Merkez Bankası, döviz kurlarındaki oynaklığı ne kadar azaltabilirse fiyat istikrarı açısından o kadar önemli bir mesafe almış olacak. Bu durumda kredi büyüme hızı ve reel efektif döviz kurlarındaki oynaklık olmak üzere iki tür oynaklıktan söz edilebiliriz. Bunların her ikisinin de enflasyonda da oynaklığa yol açıyor. Bunlardaki oynaklığı azaltmak enflasyondaki oynaklığı da azaltacağından, bizim daha iyi bir fiyat istikrarı sağlamamıza yol açacaktır. Döviz kurlarındaki oynaklığı daha makul seviyelere indirdiğimiz takdirde, 2 yüzdelik puanı daha aşağı çekmeyi düşünebiliriz."

Reel efektif döviz kurlarında da aşırı oynaklığı arzu etmediklerini belirten Başçı, "Döviz kurlarındaki sert hareketler reel sektörü de etkiliyor ve aşırı değerli dönemlerde dış dengeyi bozuoyr. Aşırı değersiz dönemlerde de enflasyonu etkiliyor" dedi.


AŞIRI DEĞERLİ TL

"Kredilerdeki değişim/GSYH oranı ile cari açık arasında oldukça yakın bir ilişki var" diyen Başçı, oranın açığı bir miktar öncülediğini belirtti. Lehman Krizi kredilerdeki değişimin GSHY'e oranının oldukça yüksek seviyelere çıktığına dikkat çeken Başçı, şunları kaydetti: "O dönem piyasa, bir düzeltme yaptı. Kriz yoluyla düzeltme yaptı. Lehman Krizi yoluyla kredi büyüme hızında yavaşlama söz konusu oldu. Neredeyse sıfıra kadar indi. Aynı dönemde döviz kurlarına baktığımızda Türk Lirası 2008 yılının

sonlarına doğru aşırı değerliydi. Bunu nasıl ölçebiliyoruz? Bizim internet sitemizde yayımladığımız bir reel efektif döviz kuru endeksi var. Bu endeksi, 2003 yılı ortalaması 100 olacak şekilde baz aldık. Daha sonra takip etmeye devam

ettik. 2003 yılında 100 olan bir endeks 2008 yılı sonlarına doğru 130'a geldiyse burada aşırı değerlenme vardır. Çünkü çok kısa bir süre içerisinde bu kadar çok değer kazancı. Ekonomik değerlerle uyumlu değil. Aynı dönemde petrol fiyatları 150 dolara kadar çıktı. Emtia ithal eden bir ülkede petrol fiyatları yükseldiğinde döviz kurunun değer kazanması beklenmez. Buna karşın kısa vadeli sermaye akımları nedeniyle Türkiye'de döviz değer kazandı. 2003 yılında eğer kur denge değerine yakınsa o zaman her yıl bunun üzerine 1,5-2 puan ilave değerleme koyabilirsiniz. Bunun iki nedeni var. Bunlardan bir tanesi kalkınma sürecinde hızlı büyüyen ülkelerin paralarının bir miktar değer kazanması. Bir diğer nedenin de enflasyon ölçüm farkları. Teknolojik ilerlemeler gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde enflasyona farklı yansıtılır. Bu iki unsur bir araya getirildiğinde yüzde 1,5-2 düzeyinde artışın makul karşılanabilir. Buna karşın 5 yıl içinde endeksin 130'a çıkması bunun aşırı değerlenme anlamına gelir. Şu anda dünyadaki bütün ülkeler bu duruma karşı ne yapılabileceğini düşünüyor. Genel yaklaşım tedbir alma yönünde."


2013 ARAÇLARI

2013 yılında kullanmayı öngördükleri araçlar konusunda da açıklama yapan Başçı sözlerini şöyle sürdürdü: "2013 yılında kullanmayı öngrödüğümüz araçlar, faiz koridoru, politika faizi, Türk Lirası ve yabancı para likidite yönetimi, vadeye dayalı zorunlu karşılıklar, kaldıraca dayalı zorunlu karşılıklar ve ROM. Kaldıraca dayalı zorunlu karşılık uygulaması 2014 yılından itibaren uygulamaya başlanacak. Döviz alımları ve satımları yapmayı öngörmedik. İhracat reeskont kredileri yoluyla alınan dövizi gelecek yıl az 12 milyar doları bulmasını bekliyoruz. Zaten oradan aldığımız için ilave bir döviz alımı yapmayı planlamayı planlamıyoruz."

"Üretim artmaya devam ederken nihai yurt içi talep yatay bir seyir izliyor" diyen Başçı, "Eğer bu yatay seyir olmasaydı Türkiye cari açık problemini çözemezdi. Bunun mutlaka olması gerekiyordu ve onun için gerekli politika tedbiri alındı. Bir miktar da Avrupa'daki problemlerin bize yansımaları sonucunda çok hafif eksiye de döndü. Fakat burada dengelenme sonuçta başarıldı diyebiliriz" dedi.


LİKİDİTE POLİTİKASI

Başçı, zorunlu karşılıklarda getirilen kolaylaştırıcı bazı tedbirler sonucunda şu anda sektörün kendilerinden daha az fonlamaya ihtiyacı olduğunu belirterek, "Bu nedenle daha az fonlamaya gittiler. Yılın ikinci yarısında özellikle Eylül ayından itibaren biraz ihtiyaç ötesinde piyasaya fazla para verdik. Fazla verilen para yine getirilip gün sonunda Merkez Bankası'na yatırıldı. Bu İMKB'den çekilen kısım. Şu anda 1 ay ve 1 hafta vadeli politika faizinde fonlama yapıyoruz" dedi.


DEVLET İÇ BORÇLANMA SENEDİ

Merkez Bankası'nın portföyünde 8,2 milyar lira tutarında devlet iç borçlanma senedi (DİBS) bulunduğu bilgisini veren Başçı, buna açık piyasa işlemleri portföyü dediklerini ve bunun büyüklüğünün operasyonel risklerin en aza indirilmesi amacıyla 2013 yılında 9 milyar liraya arttırılacağını bildirdi. Başçı, "Bunları piyasanın bizimle yaptığı ters repo işlemlerinde kullanıyoruz. Dolayısıyla burada sınıra biraz yaklaştık geçtiğimiz ay içerisinde. Bunu biraz rahatlatmak için 9 milyara çıkaracağız. Merkez Bankası'nın kendi portföyünde DİBS olması tamamen teknik nedenlerledir ve likidite yönetimi nedenleriyledir. 2013 yılda Merkez Bankasının tuttuğu ve vadesi gelen 5,4 milyar civarında bir DİBS var. Biz buna mukabil 6,2 milyar lira tutarında devlet iç borçlanma senedi almayı planlıyoruz. Tamamen operasyonel ve teknik nedenlerle bunu yapmayı düşünüyoruz" şeklinde konuştu.


"HEYECAN GETİRMEZ"

Bankaların Merkez Bankası'nda tuttukların yabancı para likiditesinin artığını belirten Başçı şunlar kaydetti: "Bu kanaldan, döviz rezerv opsiyonlarından yanlış hatırlamıyorsam yaklaşık 27 milyar dolar civarında, bankaların Merkez Bankası'nda parası var. Bu da bizim rezervlerimiz içerisinde görünüyor. Bu brüt rezervlerimizde görünüyor, net rezervlerimizde görünmüyor. Benzer bir mekanizmayı altın için de yaptık. Dolayısıyla orada da çalışabilir şekilde bir mekanizmamız var. Bunlar da gerekirse ince ayar niteliğinde, ufak tefek ayarlamalar gerektiği halde yapılabilir ama şu anda bu mekanizma elimizde hazır ve çalışabilir vaziyette. Bunun döviz kuru oynaklıklarını azaltıcı bir etkisi var. Kısa vadeli sermaye akımlarına karşı etkili araçlarımızdan bir tanesi bu ve bu yapısal bir araç. Yapısal araçlar genellikle sıkıcı araçlardır, heyecan getirmez. Sermaye akımları hızlandığı zaman bankalar bunu kullanırlar bizim döviz rezervlerimizi arttırlar, sermaye akımları yavaşladığı zaman bankalar bunu çekerler ihtiyaçları için kullanırlar ve döviz rezervlerimiz azalır. Dolayısıyla rezervler bir miktar dalgalanır, fakat döviz kurları daha az dalgalanır, bu mekanizma olmasaydıya göre daha az dalgalanır. Dolayısıyla bu sessiz, etkili yapısal bir araç."


DÖVİZ KURU POLİTİKASI

Döviz kuru politikasına ilişkin bilgiler veren Başçı, şu açıklamalarda bulundu:

"2013'te dalgalı döviz kuru rejimi uygulanmaya devam edilecek. Uygulanmakta olan kur rejiminde Merkez Bankası'nın nominal ya da reel herhangi bir kur hedefi bulunmamaktadır. Bununla birlikte Merkez Bankası finansal istikrara yönelik riskleri sınırlamak amacıyla Türk Lirası'nın aşırı değerlenmesi veya değer kaybına karşı kayıtsız kalmamaktadır. Burada kelimelerin seçimi çok önemli, aynen yazıldığı gibi okunması gerekiyor. Bu doğrultuda reel efektif döviz kuru endekslerindeki gelişmeler de yakından takip edilmekte ve finansal istikrarı desteklemek amacıyla gerektiğinde politika tedbirleri alınmaktadır. 2013 yılında Merkez Bankası'nın temel rezerv biriktirme aracının ihracat reeskont kredileri olacağı görülmektedir. Yani 2013 yılında rezerv opsiyonu mekanizmasından katsayılardaki ufak tefek değişiklerden daha az bir etki ama ihracat reeskont kredilerinden daha çok bir etki olacak rezerv biriktirme açısından. Rezerv opsiyonu mekanizması gerek düzenli döviz ihalelerine gerekse doğrudan müdahaleye duyulan ihtiyacı azaltmaktadır." Kullanılmakta olan kur rejiminde, iktisadi birimlerin, kur riskinin piyasada olduğu bir ortamda faaliyette bulunduklarını dikkate alarak bu riski yönetecek mekanizmaları oluşturmaları ve kullanmaları gerektiğini unutmamaları

gerektiğini vurgulayan Baçı, "Yani Merkez Bankası dövizdeki dalgalanmaların dalga boyunu azaltacakmış, o zaman ben de risk alayım dememek lazım. Dünyada ne olacağı belli olmaz. Herkes riskini iyi yönetsin. Biz elimizden geleni yaparız,

her zaman yapıyoruz. Ama mutlaka risk yönetiminin herkes tarafından çok iyi yapılması lazım."

Başçı, döviz piyasasına yönelik düzenlemeleri şöyle özetledi:


-6 Ocak 2012'de uygulamasına başlanan, en son 9 Ocak 2012'de kullanıldıktan sonra ihtiyaç görülmediğinden daha sonra kullanılmayan gün içi döviz satım ihalelerine 2 Ocak 2013'ten itibaren son verilecektir. Zaten bunu yapmadığımız için normalleşme olarak okunmalı.

-Son dönemde uluslararası likidite koşullarında gözlenen olumlu gelişmeler ve döviz piyasasındaki likidite akışkanlığı dikkate alınarak Merkez Bankasının döviz-repo piyasasındaki aracılık faaliyetlerine 2 Ocak 2013'ten itibaren son verilecektir. Bu da bir normalleşme işaretidir.

-Bugünden itibaren bankaların kendilerine tanınan borçlanma limitleri çerçevesinde Merkez Bankası'ndan alabilecekleri döviz-repoların vadesi 1 aydan 1 haftaya düşürülmüştür. ABD doları için yüzde 4,5, avro için yüzde 5,5 olarak belirlenmiş olan borç verme faiz oranları ise her iki para birimi için yüzde 10'a yükseltilmiştir. Bu kriz öncesi seviyeyle aynı. Bu son borç verme merci olduğu için normalde bunun kullanılmaması gerekiyor. Ancak finansal kriz dönemlerinde

tekrar indirebiliriz, vadesini tekrar uzatabiliriz. Döviz-repo piyasasında aracılık işlemlerine yeniden başlayabiliriz."


"1 PUAN İLAVE ZORUNLU KARŞILIK İSTEYECEĞİZ"

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, "Kaldıraç oranına dayalı makro riskleri azaltıcı ve döngüsellik karşıtı bir uygulamaya geçiyoruz" dedi. Kaldıraca dayalı ilave zorunlu karşılıklarda, 2013 yılı son çeyreği bilançosunun esas alınacağını dile getiren Başçı, şunları kaydetti:

"O tarihte bakacağız, eğer kaldıraç rasyosu, yani sermayesinin toplam yaptığı işe göre oranı 3,25 ile 3,5 arasındaysa 1 puan ilave zorunlu karşılık isteyeceğiz, 3 aylık bir dönem için. Eğer 3 ile 3,25 arasındaysa yıl sonunda, 1,5 puanlık ilave zorunlu karşılık isteyeceğiz. 3'ün altındaysa 2 puanlık ilave zorunlu karşılık isteyeceğiz, 3 aylık bir dönem boyunca. Sermaye koyarsa veya kredilerini normalleştirirse bu yükümlülükten kurtulmuş olacak. 2014 yılı sonunda buradaki aralığı biraz açıyoruz ve yüzde 4'ün altındaki bankalardan itibaren ilave zorunlu karşılık uygulamaya başlıyoruz. 2015 yılı sonunda da yüzde 5'in altındaki bankalar için ilave zorunlu karşılık uygulamaya başlıyoruz. Yani Türkiye'deki mevcut iyi durum bozulmasın. Hesaplama dönemi, mesela Aralık 2013 son üç ay olduğuna göre, bildirim dönemi takip eden 3 ay olacak, tesis dönemi takip eden 3 ay olacak ve sadece 3 aylık bir ilave bir bankalara zorunlu karşılık yükümlülüğü gelmiş olacak."


(GK)