Avrupa’dan medet ummak! Şimdilerde!

Biz de AÇKEN hiç medet ummamıştık Avrupa’dan; şimdikiler de!

Önceki asırlarda olduğu gibi; bir elli yıl sonra yine “hediye” edecek demokrasiyi, Avrupa bizlere! Hem de milyonlarca insan hayatı üzerinden bir hediyeyle!

Karanlıklar içerisinden süzülen aydınlık-tertemiz sözler dökülüyor önümüze! Bütün dünyada “terör” eserken, bu sözlerle insanlaşmaya çalışıyoruz. Sanırım sadece böylesi sözler insanlığın gelecekteki filizlerinin tohumları olarak kalabilecek. Bu sözler ki; onların bile belki de çoğu ileride yasaklanacak olan!

“Biliyoruz, yüreği bizimle olan çok insan var, herkes bir olursa kazanabiliriz, belki Türkiye’ye demokrasiyi hep beraber hediye edebiliriz.” diyor Esra Özkan Özakça. Şimdi o da Açlık Grevi’nin 3. haftasında. Esra, artık herkesin tanıdığı Semih’in eşi. 110 bini aşan KHK mağdurlarından biri.

Semih’le Sinop’ta öğrenciyken tanışırlar. Semih önce Erzurum’da öğretmenliğe başlar. Esra Mardin’de. Eş durumuyla Mardin’e Esra’nın yanına gelir Semih. Mardin’in çocuklarıyla buluşurlar tertemiz yürekleriyle... “Temiz-aydınlık yürekler, çocuklar için tehlikelidir” der devlet!

Nuriye Hoca’yla Semih’in tanışması Eskişehir’de KPSS sınavları esnasında gerçekleşir. Düğünlerine de katılır Nuriye Hoca.Ve önce Yüksel Caddesi’nde, şimdi hapishanede; AÇLIKTA birlikteler.

“Biz çok özel bir şey yapmıyoruz, hiçbirimiz öyle özel insanlar da değiliz. Milyonlarca insandan birileriyiz, özel bir yeteneğimiz yok, özel bir durumumuz yok, sadece haklılığımıza olan inancımız var... İnsanlar kendi kendine sendikalı bir faaliyetin, basın açıklamasının, basit bir haklı eylemin bile suç olduğuna inanmaya başladı. Bizde o yok işte...” diyor Esra.

“Ben kazanacağımıza çok inanıyorum ama diyelim ki iktidar hepimizi öldürmeye karar verdi, ne olacak, öleceksek de ölelim, bu iş böyle bitsin.” diyor Esra.

Ve “artık günleri değil, saatleri sayıyoruz” diyerek titriyor; eşinin ve Nuray’ın açlığı karşısında, kendisi de açken!

Avrupa’dan medet ummak! Hem de insanlar saatleri sayarken!!

Daha ötesi mi var!! Bir ülkedeki, ya da bir çok ülkedeki insanların; sadece “ekmek ve aşk” için dahi bedenlerini direnişe yatırmaktan başka çareleri kalmamasının daha ötesi mi var?

Ve bütün bunlar olurken; bizler AFD’ye karşı yürüyoruz sokaklarda. Ne hikmetse, AFD’ye karşı birlikte yürüyen CDU güç kazanıyor SPD’nin bile kalesi olan yerlerde; örneğin NRW’de.

“Yabancı düşmanlığı, yabancıları kriminal suçlu olarak lanse etme” gibi söylemlerle suçlanan AFD bir yanda! Mültecilerin bütün telefon kontrollerini resmi bir görev olarak BAMF (mülteciler ve göçmenlerin dil kurslarından, eğitim güzergahlarına dek sorumlu olan kurum!) üstlendi bir yanda. ‘Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu’ denir ya! Öyle bir traji-komedi dünyada!!!

Umut; tüm dünyada “terör” eserken, “ekmek ve aşk” direnişlerinde söylenen sözlerden öğrenmekte, onlarla temizlenmekte...

*M. İrem Afşin’in Esra Özkan Özakça ile 6 Haziran’da yaptığı röportajdan