“Ben Müslümanım ve öğrencilik yıllarımda oruç tuttum. Bana herhangi bir zararı olmadı, olsaydı lise bitirme sınavımı yıl birincisi olarak tamamlayamazdım. Ayrıca istisna da değilim. Almanya’daki Müslümanların öğretim seviyesi her yıl yükseliyor.”

Bu satırlar, gazeteci ve siyaset bilimci Said Rezek’in, Almanya Aile Bakanı Franziska Giffey’e yazdığı açık mektuptan. 

Ramazan ayında Müslüman öğrencilerin oruç tutması, Alman medyasında geniş yer bulurken, Aile Bakanı Giffey’nin açıklamaları tartışmaları daha da tırmandırdı. Okula giden çocuklar için sağlık ve öğretimin öncelik olduğunu, okula giden çocukların oruç tutmasını uygun bulmadığını söyleyen Sosyal Demokrat Partili (SPD) Bakan, “Çocuklar düzenli olarak sıvı tüketmeli ve yemeli, aksi takdirde odaklanamaz, öğrenemez ve sağlıklı bir gelişim kaydedemezler” dedi. 

Almanya’da doğup büyüyen 33 yaşındaki Rezek ise kaleme aldığı mektubunda Giffey’e, “belki iyi niyetlisiniz ancak endişeleriniz yersiz” sözleriyle yanıt verdi. Rezek, Almanya’da çocukların sağlıklı gelişiminin önündeki en önemli sorunun oruç değil yoksulluk olduğuna dikkat çekerken, gençlerin öğretimde daha başarılı olması için de eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması gerektiğini savundu.

Deutsche Welle'ye konuşan Rezek, “Gerçekten Müslüman çocukların yaşadıkları acılarla bu kadar ilgiliyseler, o zaman eğitim ve diğer alanlarda uğradıkları ayrımcılığa, yaşadıkları sosyal adaletsizliğe odaklanabilir, çözüm üretebilirler. Ama görünen o ki siyasetçiler yapay bir gündemle Müslümanların sırtından popülist bir tartışma yürütüyor” diye konuştu.

Veli dernekleri ne diyor? 

Almanya’da ilk ve orta öğretime devam eden yaklaşık 11 milyon öğrenci bulunuyor. Bunların arasında göçmen kökenlilerin oranının yüzde 30’un üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Her 10 öğrenciden 1’ini, Alman vatandaşlığına sahip olmayanlar oluşturuyor. 

Almanya Türk Veli Dernekleri Federasyonu (FÖTED) Eş Başkanı Dr. Ali Sak, sığınmacı krizinin ardından, Suriye ve Irak’tan gelen küçük yaştaki çocukların da okullara başlamasıyla birlikte, kamuoyunda oruç tartışmasının daha da arttığını gözlemlediklerini söyledi. 

Dr. Sak, gözlemlerini, “Bazen ortaokullarda çocuklar kendilerini göstermek için oruç tutuyor, iddialaşıyor, oruç tutmayanın Müslüman sayılmadığı, gruptan dışlandığı oluyor… Oruç tutma yaşının daha aşağıya düştüğünü görüyoruz” sözleriyle aktardı.

Yasak ve cezalandırma tartışılıyor

Alman basınına yansıyan haberlerde, bazı ailelerin çocuklarına zorla oruç tutturduğu, bazı öğrencilerin sınıfta dersleri takip edemediği, hatta bayılanlar olduğu iddia ediliyor. 

Hessen Eyaleti Adalet Bakanı Eva Kühne-Hörmann, Bild gazetesine verdiği demeçte, “Küçük çocuklarını oruç tutmaya zorlayanlar, çocuklarının sağlıklarını tehdit ediyor” dedi. Kühne-Hörmann, okul çağındaki çocukları korumak için yasalarda değişiklik yapmayı, hatta çocuklarını oruç tutmaya zorlayan ebeveynlere üç yıla kadar hapis cezası verilmesini istediğini söyledi. 

"Önyargı ve paranoyanın yansıması

Osnabrück Üniversitesi İlahiyat Enstitüsü’nden Prof. Dr. Bülent Uçar, tartışmaların Almanya’da İslam konusundaki önyargıların, paranoyanın bir yansıması olduğu görüşünde.

Uçar, “Koskoca bakan çıkıyor kanun hazırlamaktan bahsediyor. Kanun ne zaman hazırlanır? Toplumda ciddi bir sorun olur, bunun çözümüne yönelik kanuni müeyyideler hazırlanır… Oysa küçük çocukların oruç tuttuğu vaki değildir ya da istisnadır” dedi. 

İslam’da orucun Allah rızası için tutulduğunu, ergenlik öncesi çocukların zaten oruç yükümlülüğü altında olmadığını vurgulayan Uçar, “Takdir hakkı öğrenci ve velilerindir. Devletin, öğretmenin, ciddi bir sağlık sorunu olmadığı müddetçe din ve ibadet özgürlüğüne müdahale hakkı yoktur” şeklinde konuştu. 

Uçar, bir pedagog olarak ergenlikten önce çocukların oruç tutmasını doğru bulmadığını söylemekle birlikte, çocukların oruçlarını bozmaları için okulda önlerine su ve yemek konulduğu iddiaları için şunları kaydetti:

“Orucunu bozsun diye önüne su ve yemek koymak gayri insani bir şey. Baskı ve bu tür yaklaşımlar yanlıştır. Velilerle konuşulmalı, dini otorite olarak kabul edilen, camilerdeki din adamları, okullardaki din dersi öğretmenlerinden yararlanılmalı. Tatlı bir dille, güler yüzle, yumuşak bir üslupla çocuklara hitap edilmeli. Almanya’daki temel sorun, tepeden bakan bir üslupla bu meselelere yaklaşılıyor olunması. Basındaki tartışmalar da zaten bu üslup yansıyor.” 

Müslüman kuruluşlar tepkili 

Müslüman kuruluşlarının temsilcileri de tepkili. Almanya'daki Müslümanlar Merkez Konseyi (ZMD) Genel Sekreteri Abdül Samed Yezidi, Hessen Eyaleti Adalet Bakanı Kühne-Hörmann’ı sert bir dille eleştirerek, “Bakanın dolaylı olarak Müslüman ebeveynleri, çocuklarının iyiliğini düşünmemekle itham etmesi bir hakarettir” dedi.

Almanya ve Avrupa’da son dönemde ırkçılığın, İslam karşıtlığının arttığını söyleyen Yezidi, “Yerleşik demokratik kitle partilerine mensup siyasetçilerin artan oranda ırkçı ideologların retoriğinin kendilerini etkilemesine izin verdiklerine, kısmen de İslam düşmanı söylemleri üstlendiklerini görüyoruz” diye konuştu.

"Asıl bu tavır çocuklara zarar veriyor

Almanya İslam Konseyi Başkanı Burhan Kesici de siyasetçilerin açıklamalarını eleştirirken, “Ne yazık ki tüm bu tartışmaların en kötü yanı bunun kendilerini savunamayan çocuklar üzerinden yürütülmesidir” diye konuştu.

Bazı okullarda kendi isteği ile oruç tutan öğrencilerin okul yönetimi tarafından oruç bozmaya zorlandıkları yönünde şikayetler aldıklarını belirten Kesici, kimi okul idarelerinin de orucu yasaklamaya yönelik tavrının kaygı verici olduğunu kaydetti. 

Kesici, “Beklentimiz okulların, Almanya’da asla hayal dahi edemeyeceğimiz, İslam düşmanlığı niteliği taşıyan bu tür girişimlerden kaçınmasıdır… Çünkü asıl bu tavır hem çocuğun özgüveni ve esenliğini, hem ailelerin eğitim hakkını hem de dini özgürlükleri ihlal ediyor” diye konuştu.

“Öncelik çocukların sağlığı

Almanya Öğretim ve Eğitim Birliği (VBE) Başkanı Udo Beckmann ise çocukların sağlığının herşeyden öncelikli olduğunu vurgularken, imamların ergenliğe girmemiş çocukların oruç tutmaması gerektiği konusunda aileleri bilinçlendirmesi gerektiğini kaydetti.

İmamların desteğiyle aileler ve çocuklarla nesnel bir tartışmanın yürütülmesinin önemine vurgu yapan Beckmann, okulların öğretim görevi ile ebeveynlerin hakları ve dini özgürlükler arasında bir denge gözetilmesiyle sorunların çözülebileceğini belirtti. Beckmann şu açıklamayı yaptı:

“Okullar dini ibadetlerin yerine getirilmesine ve geleneklere saygı göstermeli. Ve bunu da yapıyorlar. Ancak öğretmenlerin koruma ve gözetim yükümlülüğü de var. Örneğin şayet çocuklar açıkça bitkin görünüyor ama yemek yemeyi ve içmeyi reddediyorlar ise ailelere çocuklarını okuldan almaları için haber vermeli. Eğer ciddi bir sağlık sorunu olacağı şüphesi varsa da doktor çağrılmalı. Aslında okullarda görevli din öğretmenleri, çocuklarla diyalog ve karşılıklı bir anlayışın geliştirilmesine katkı sağlayabiliyor.”