“Yok etme planı: Otlar yolunacak, canlı kalan en son bitkiye kadar kökler sökülecek ve toprağa tuz serpilecek.

Ardından otun hafızası öldürülecek. Yeni bilinçleri yerleştirmek için eskiler silinecek; onları silmek için geçmişleri boşaltılacak. Ülkede sessizlik, hapishaneler ve mezarlar dışında başka şeylerin de yaşandığına dair her türlü tanıklık yok edilecek.

Hatırlamak yasak.

Tutuklulardan ekipler kuruluyor. Bunlar geceleri, eskiden şehrin duvarlarını kaplayan protesto cümlelerini boyayla kapatmaya mecbur ediliyorlar.

Yağmur, duvarları dövüp durdukça beyaz boya akıp gidiyor. Ve dik başlı sözcükler yavaş yavaş yeniden ortaya çıkıyor” yazmış 1977 yılında Eduardo Galeano. Böyle özetlemiş Uruguay sistemini kısaca, Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri’nde.

Hatırlamak yasak! Neyin hatırlanılmasından hâlâ korkulur ki; kitaplar yasaklanır, resimler suç unsuru sayılır, yüzlerce yıl önce dikilen büstler yıkılır, mezarlar parçalanır, sisteme karşı düşüncelerini ifade edenler hapishanelere tıkılır, düşüncelerini eylemeye çalışanlar bir kurşunla yere serilir!

Ve bu zincir, değişik değişik maskelerle de olsa dünyanın dörtbir yanında hiç aralık verilmeden şakırdatılıp durulur!

***

Böylesi zincir şakırdamaları duymaya kısacık bir ara dahi veremediğimiz bu zifiri karanlıklar içerisinde; bir alkış kopar İngiltere’de!

Edward Colston’un heykeli protestocular tarafından nehre daldırılır! Oysa 5.5 metre uzunluğundaki bu bronz heykel, 1895’ten beri Colston Bulvarı’nda bir “Hayırseverlik Abidesi” olarak dikilip durmaktadır!

Peki kimdir bu Edward Colston(1636-1721)? Colston tekstil ve yün alanında başarılı bir ticaretçidir. Bristol’da doğmasına rağmen, bu şehirde sadece çocukluğunu geçirmiştir. O dönemde köle ticaretinin merkezi olarak gerçekleştirildiği Londra, onun asıl yaşadığı şehirdir. Colston, ticaretçilik yaptığı alanın yanısıra, 1680’de, Batı Afrika köle ticareti tekelini elinde tutan Kraliyet Afrika Şirketi’ne (RAC) katılır. Kadın ve çocuk köleleri de pazarlayan RAC’ın baş harflerini göğsüne kazıtandır. RAC’ın sadece 1672-1689 yılları arasında Karayipler ve Amerika’da yaklaşık 100.000 Batı Afrikalı insanı sattığı tahmin edilmektedir. Ve Colston’un, servetinin büyük bir bölümünü RAC içerisinde kazandığı bilinmektedir.

Edward Colston 1689’da, servetinin önemli bir kısmını Prens William’a satar. Okullara, fakir evlerine, kiliselere ve hastahanelere bağışlar yapar. Tam da bu dönemdedir ki, artık bir Şehir Kantonu’nda da milletvekili olarak yeralandır.

“Hayırseverlik Abidesi” olarak dikilen heykelinin yanısıra, bir Colston Kulesi, Colston Caddesi ve Colston Bulvarı’da vardır. Adının verildiği okullar, hastahaneler de mevcuttur.

***

Colston’un heykelinin kaldırılması talebi yeni değildir. Yıllardır dile getirilen bir taleptir. Ve en son geçen hafta, George Floyd’un öldürülmesinin de tetikleyişiyle olsa gerek; bu faaliyeti yürüten aktivistler: “Onun bu kente yaptığı tüm katkılar, yıllarca sürdürdüğü köle ticaretinden elde ettiği kazançtan bağımsız değildir. Colston’un bu şehirde yeri yok” diyerek binlerce imza toplamayı başardıkları yeni bir kampanya yürütmeye başlarlar.

Talepleri: “Tarih her zaman tanığımız olacaktır. Bu böyleyken, bireyleri köleleştirerek kâr sağlayanlar bir hayırseverlik abidesi olma onurunu hakedemezler. Böyle bir abide olmayı hakedenler; barış, eşitlik ve sosyal birlik için mücadele edenlerdir. Bu mekân onlara ayrılmalıdır” biçimindedir.

Yıllardır Bristol Kent Konseyi’ne bu heykelin kaldırılması talebini ileten protestocuların Edward Colston’un heykelini nehre daldırmaları üzerine, Bristol Müzeleri’nin heykeli koruma gerekçelerini kendi web sayfalarında resmi olarak açıklayışları şöyledir: “Bildiğimiz kadarıyla Colston, Afrikalılar’ın köleleştirilmesinde kendi adına hareket etmemiştir. Bildiğimiz tek net şey, Afrikalılar’ın köleleştirilmeleriyle ilgilenen RAC firmasının yönetim organında 11 yıl boyunca aktif olarak yeralmış olmasıdır”!

***

Eduardo Galeano’nun kısacık ama çırılçıplak betimlediği “hatırlamak yasak” zihniyeti, dünyanın dört bir yanında bir biçki makinesi gibi insan biçerken; İngiltere’de bu heykelin suya daldırılması hiç de küçümsenecek bir eylem olmadı. Onlar; yıllardır verdikleri mücadeleyi tam da ırkçı bir katliamın-ırkçı katliamların yaşandığı böyle bir tarihte taçlandırdı.

Ot gibi hafıza biçmeye daha da hız verilen bu çağda; eylemlerine ileteceğimiz coşkulu selamlarımızı alamayacaklar. ANCAK ONLAR; HEYKELİ İTEN ELLERİNİN HEPİMİZİN ELLERİYLE, TÜM DÜNYANIN ZULÜMLER TARİHİYLE BULUŞTUĞUNUN TAMAMEN FARKINDALAR! Ve işte tam da bu yüzden onlar, Edward Colston’un heykelinden istediklerini fazlasıyla almayı başardılar! Daha ne olsun!!!!!