Bu soruya değişik açılardan cevap arandığında değişik düşman tanımlamaları olduğunu görürüz.

Doğada ve toplumda düşmanı olmayan canlı türü yok gibidir. Hemen her canlının düşmanı olan bir başka canlı türü var.

Bu aynı zaman da dost olma olayı içinde geçerlidir. Her şeyin karşıtlığı olmak zorundadır. Bu olmazsa herhangi bir olayın veya olgunun olması düşünülemez. Kötü olmadan iyi, yaşam olmadan ölüm olmaz örneklerinde olduğu gibi.

Bizi ilgilendiren kısmı, solcular olarak, Sosyalist-Devrimciler olarak, toplumsal süreçte 'Düşman kim?' sorusuna verdiğimiz veya vereceğimiz cevaplarla ilgili. Bu gerçek düşmanla gerçek dostu bulma ve ona yönelme açısından önemli.

Neden önemli?

Çünkü, dostunu ve düşmanını doğru-dürüst ayırt edemeyen kişi ya da örgüt, yanılmaya ve kaybetmeye mahkumdur. Nitekim, tarih bunun sayısız örnekleriyle dolu.

Burdan hareketle solun ülkemizdeki yenilgilerinde zaferini ilan eden düşmanı ne kadar tanıyoruz ve ne kadarını görebiliyoruz sorusu üzerinde durulması gereken ve tüm yanlarıyla açıklanması gereken bir sorun olarak önümüzde duruyor.

Devletlerin kullandığı, "İç düşmanlar, dış düşmanlar" diye ikiye ayırdığı bir düşman tarifi var. Aynı şey aslında, bireylerden başlayarak toplumsal örgütlere kadar uzanan bir gerçeklikdir. Bir insanın hem kendi içinde kendini kemiren bir iç düşmanı, bir de kendini dışardan kuşatmış nesnel düşmanları vardır. Aynı şey, toplumsal örgütlenmeler içinde geçerli. Karmaşık gözüken bu durumun açıklanmasın da devreye giren ideolojik, felsefi veya dinsel yaklaşımlar hem düşman üreten hem de kendince meşru gerekçeler sıralayan bir sürü açıklamalar getirirler. Bunun siyasal, ekonomik, kültürel, psikolojik boyutları üzerine herkes bir şeyler söyler.

Ben, bunun derin bilimsel analizini yapacak durumda değilim. Benim kafamı meşgul eden, genel de Marksist-Solun Türkiye de 100 yıla yakın bir zamandır neden toplumsal dönüşümde başarılı olamaması sorunudur ve her yenilgide suçu düşmanın zalimliğine ve onun fiziksel üstünlüğüne bağlayan klasik açıklamalardır...

Burda bile kendisiyle çelişen analizler sözkonusu. Düşman, bir avuç sömûrücü güç olarak tanımlanırken, ezilenlerin milyonlara varan çoğunluğu ve bir avuç sömürücüyü tükürüğünde boğabileceği savı, gerçek hayat da yansıması olmayan bir sav olarak kalıyor.

Acı bir hayal aleminde gezinmek gibi bir şey.

O zaman kesin olan bir şey var; O da bir yerlerde sürekli tekrarlanan aynı hatalar zinciri. Bu hatalar zincirinin politik, ideolojik, örgütsel halkalarının her biri uzun hikaye. Bence en büyük açmazı, dış düşmanlardan çok, kendini kemiren iç düşmanları tanıyamamış olması.

Ya da şöyle diyelim; Kendisiyle çelişen insanlık mücadelesi. Sınıflar bazında eleştirdiği, karşı çıktığı tüm insanlık dışı politikaların ve uygulamaların bir benzerini kendi içinde pratikde hayata geçirmesi, onu yiyip bitiren, bölüp parçalayan bir konuma getirmiştir.

Bu durumda dış düşmana pek de zahmetli bir iş bırakmama gerçekliği ortaya çıkmış oluyor. Düzenin demogojik anlamda kullandığı "Bölücüler" lafı bir anlamda doğru.

Kendini sürekli bölüp parçalayan bir solun ezilenleri birleştirme olanağı olabilir mi? Olamaz. Olamadığı içinde hep güdük ve cüce kalmaya mahkum olmuştur.

Kendi içinde yoldaşlarını eleştirdi diye bir günde hain, ajan ilan eden, hatta infaz eden bir yapı "Demokrasi" dersi ve insanlık dersi verebilir mi ? Bir taraftan, "Bütün dünyanın işçileri birleşin!" diyen ama diğer taraftan solculuğu mezhepsel derekesine, etnik derekesine indirgeyen örgütlenme anlayışı ile toplumun diğer kesimlerini ihmal eden ve onlara kuşkuyla bakan mezhepci-milliyetçi yaklaşımla onlardan uzak duran bir zihniyetle ezilen halkla bütünleşmek sağlanabilir mi ?

İlk önce insanlık tarihini öğretmeden mezhep öğreten, milliyetçilik öğreten bir solun ezilenleri bir araya getirme şansı olabilir mi ?

Ölümlerden, acılardan beslenen ve onun üzerinde siyaset geliştirerek propaganda malzemeleri üreten ve her yılın hemen her ayında katledilen devrimcileri anmakdan mevcut güncel sorunlara zaman ayıramayan bir sol, halkı sefil bir yaşamdan kurtarabilir mi?

İnsanlık dışı olan her şeye karşı çıkma konusunda, faşizm veya emperyalizm yaptığında "Kahrolsun.." diyen ama benzer insanlık dışı yaşanmışlıklara "Bizim mahallede..." diye ses çıkarmayan bir sol tutarlı ve inandırıcı olabilir mi?

Bu ve benzer soruların cevabı tek kelime ile HAYIR.... İlk ve asıl düşmanda işte bu soruların içinde olacakdır.