Bütün kutsal kitaplarda şunlar yazılıdır: “Dinin ve din adamının görevi, adaleti, hakkı savunmaktır. Yalana, hırsızlığa, kan akıtılmasına, insanın insana zarar vermesine karşıdır. Karşı durmak zorundadır”

Çok uzaklara gitmeyelim son 15 yılla bakalım. Türkiye’de din kurumları, din adamları ve onların bağlı bulundukları Diyanet Başkanları ve kurumları böyle midir?

Bu süre içinde Diyanet başkanlığına getirilenler devletin en sorumluların adaletsizliğini, aldıkları rüşveti, toplum arasındaki farklı inanç ve görüşlere destek veren fetvalar yayınlamış, aynı inanç içindeki farklı mezheplerden hükümet kuran yöneticilerin mezhebine hizmet sunmuş diğerlerinin önünü kesmeye çalışmış. Diyanetin Bütçesi ülke halkının tümünde alınan vergilerden veriliyor. Diyanet Başkanları ve kurumu aldıkları yüzlerce milyonluk bütçeden Alevi, Hristiyan, Yahudi, Şafi, Hambeli, Maliki başta olmak üzere hiçbir inanç grubuna hizmet sunmuyor devletten aldığı bütçeden bir kuruş aktarmıyor. Bütün kutsal kitaplar “Haramı, haram kazancı ret eder, yasaklar.” Kısaca “Dindar adam haram yemez” der.

Peki, bu durumda Diyanet Başkanı ve ona bağlı tüm inanç kurumlarında çalışanlar aylıklarını tüm Türkiye halkından alınan vergilerden ödeniyor. Yukarda saydığımız farklı inançlardan alınan vergilerden aylıkları ödenen insanlar bunlara da hizmet sunmayınca aldıkları aylıklar haram değil midir? Haram parayı da çocuklarına yedirmek günah değil midir?

Herkes bu yukarıda sorduğumuz sorular üzerinde düşünsün. Halkımız arasında kiminle konuşsan “ Bir din adamı Dürüst, namuslu, adaletli olmalıdır” der. Peki, daha yeni Diyanet Başkanlığına atanan Prof. Ali Erbaş gerçekten bu tanıma uygun mudur?

Başkanlık görevini devralan Erbaş daha ilk konuşmasında çok tartışılacak bir skandala imza attı.

Ali Erbaş konuşmasında laikliği hedef alarak; "Fitne ateşinde yitirilen ümmetin tevhit ve vahdet pınarında dirilişine vesile olmak için Allah ve resulunün ezeli ve ebedi çağrısını sekülerizm ve hiçbir değer tanımama kıskacında debelenen insanlığa ulaştırmak için her zamankinden daha çok çalışmamız gerekiyor." ifadelerini kullandı.

Onun bu sözleri Sadece laikleri değil biraz laiklik ve sekülerizm, farklı inançlardan ve kutsal kitapların inançlarına inanmamakta bir inanç olduğunu düşüne, bilgili, beyni özgür vicdanlı insanlar tepki göstermektedir. Haklı olarak tepkilerini haklı olarak ; "Bugün neredeyse tüm İslam dünyası "bağnazlık" ve "emperyalizm" kıskacında debeleniyor. "Debelenmenin" nedeni "sekülarizm" değil "bağnazlık" diye ortaya koyuyorlar...

Gerçekten anlaşılıyor ki Prof. Ali Erbaş gerek “laiklik” gerekse de "sekülarizm" ile içeriğini ve işleyişini bilmiyor.

Laiklik, Fransa burjuva demokratik devriminin Din ile Devleti ayırdı. Biri öbürünün işlevine karışmıyor.

Ancak Fransa’da Siyasi iktidara bağlı bir Diyanet Başkanlığı var. O Diyanet Başkanlığını Muhalefetin ve ülkede yaşayan bütün inançlarında saygı ve sevgiyle karşılayacak bir kişide anlaşır, atar. Diyanet Başkanlığı ülkede yaşayan tüm siyasetlere, inançlara ve inançsızlara da aynı uzaklıkta durur. Devletten aldığı bütçeyi tüm inançların ortak ihtiyaçları için kullanır.

Sekülarizm’in asıl yurdu İngiltere ve Almanya’dır. Tıpkı laiklik gibi Devlet ve Din işlerini birbirinde ayırır. Siyasi iktidarca başkanlığı tayin edilmez. Ancak sekülarizm doğrudan devlet bütçesinden pay da almaz. Bütçesini üyelerinin aidatları ile bağışlarında oluşur. İbadet binalarını da, çalışanlarını da kendi bütçelerinden öderler. Devletten yardım talep edemezler.

Ayrıca tüm inançlar Dünyevi olarak inananlara sosyal yön vermeye, bu yeryüzünde sağlıklı, insanca, mutlu yaşamaları için çalışması gerektiğini anlatırlar. Dinlerin Öbür diye adlandırdıkları cennet ve cehennem de insanları yönlendirme dünyevi olarak yönlendirme, bilgilendirme olanakları yok, olamazda. Bu nedenle Dünyevi sözcüğün içeriğini de bilmiyor Prof. Ali Erbaş.

Herhalde Ortadoğu toprakların kana bulanmasına, komşu ülkelerle kavgaya “Ülkede sulh, cihanda sulh / ülkede barış, dünyada barış” diyen “laiklik” ve "sekülarizm” görüşünü benimseyenler girişmediler.

Bütün dünya halkları biliyor ki “Ben Ortadoğu Projesinin Eş başkanıyım” ve Irak, İran hükümetlerine “bunlar Şii” ve Suriye Hükümeti’ne “bunlar Alevi” diyenler Ortadoğu’da kanın akmasını körüklediler. Milyonların evsiz kalmasına, yurtlarından göçmesine, korkunç bir felaketin yaşamasına ortak oldular.

Elbet bir din adamından beklenen ülkeyi bu Ortadoğu bataklılığına sürükleyenleri eleştirmektir.

Dürüst, namuslu inana biri sadece siyasal bir iktidarı desteklemedikleri için o iktidarın ülke içinde yaygınlaştırdığı rüşvet, adaletsizliğe, ülke halkını “bizden olanlar ve bizde olmayanlar” halinde bölenlere karşı çıkan yüz binden fazla insanı işinden etmesi, Ceza evlerine doldurması böylece milyonlarca insanı, çocukları perişan hale getirmesini eleştirir.

Ama tersine Prof. Ali Erbaş Diyanet Başkanlığına gelir gelmez nefret kusuyor. Sekülarizm dünyevi düşünceyi savunanları debelenmekten kurtaracakmış.

Bre adam eğer laiklik olmasaydı sen Diyanet Başkanı olamazdın. Mademki bu laikliğe karşısın o zaman dürüst, namuslu bir adam o sistemin Diyanet Başkanlığını da ret eder, sen bu görevi neden kabul ettin?

Anneme Diyanet İşleri Başkanı olduğumu söylemeyin o beni FETÖ'yle mücadele ediyor sanıyor

Yeni Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın olduğu açıklandı. Peki kimdir bu Ali Erbaş?

ÖKSÜZ’LE ORTAK NOKTALARI

Erbaş, 15 Temmuz’un en önemli isimlerinde Adil Öksüz'ün diploma tezin kabul etmiş diplomasının altında imzası var ve daha sonra Adıl Öksüz ile aynı dönemde Sakarya Üniversitesi’nde görev yaptı. Adil Öksüz’le yeni Diyanet İşleri Başkanı Erbaş arasındaki tek ortak özellik bu değil. 15 Temmuz’dan sonra gözler Öksüz’ün öğretim görevlisi olduğu Sakarya Üniversitesi’ne çevrilmişti. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hacı Mehmet Günay, Adil Öksüz’ün üniversiteye 93 yılında Suat Yıldırım tarafından alındığını söylemişti.

Ali Erbaş’la Suat Yıldırım’ı buluşturan yer ise FETÖ’nün en önemli platformlarından biri olan KADİP/Kültürlerarası Diyalog Platformunun yönetim kurulu oldu. Suat Yıldırım KADİP’in yönetim kurulu başkanıyken, Ali Erbaş da yönetim kurulu üyesiydi.

ABANT TOPLANTILARI’NDAN KİMSE YOK MU DERNEĞİ’NE…

Erbaş, FETÖ lideri Fethullah Gülen’in onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Birliği’nin her yıl düzenlediği Abant Toplantıları’nın yurt içi yurt dışı toplantılarına da katılmış...

Bütün bunlar AKP ile Prof. Ali Erbaş’ın ne kadar FETO dünya görüsüne karşı olduğunu da ortaya koyuyor ve FETO’cu savları altında topladıklarını da gözleri önüne seriyor…

18 Eylül 2017