Serkan Demirtaş

 Ankara



İsrail açısından bakıldığında, Mavi Marmara olayı nedeniyle bölgedeki en önemli müttefiki olan Türkiye’yi -hem de Suriye’de yoğunlaşarak artan iç savaşın kendi güvenliği ve istikrarı açısından daha da risk oluşturacağı bir dönemde- yitirmesi büyük bir stratejik yanlış olarak görülüyordu. Bu nedenle geçen sene tam da Gazze operasyonu öncesinde Cenevre’de Türk diplomatlarla bir anlaşma için masaya oturmuş, çeşitli düzeylerde iletişim olanağı arayarak Suriye meselesiyle ilgili görüş alışverişinde bulunmak istemişti.

İsrailli diplomatik kaynaklar, özellikle Suriye’nin elindeki kimyasal silahlara dikkat çekerken, “Bu silahların rejim ya da muhalifler tarafından kullanılması olasılığına karşı hep beraber çalışmalıyız. Biz, bu hepimizi kaygılandıran konuda Türkiye ile görüşmek istiyoruz ama Türkiye kabul etmiyor.” ifadelerini kullanıyorlardı.

İsrail’e özür dilettiren Türk lider” sıfatını kazanan Erdoğan, Türkiye’nin Ortadoğu’daki bölgesel liderliği açısından da önemli bir kazanım elde etti"

Suriye’nin bölünmesi ve iç savaşın Lübnan ve diğer bölge ülkelerine sıçrama olasılığı, Esad’a karşı savaşmaya gelen aşırı İslamcı grupların İsrail’i hedef almaları olasılıklarını da hesaplayan İsrail, Suriye bunalımı konusunda son derece aktif bir pozisyon üstlenen Türkiye ile mutlaka temas içinde olmak istiyordu.

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun açıklamasında “büyükelçilerin atanmasına” yaptığı vurgu da siyasi istişare mekanizmasının bir an önce kurulması niyetini ortaya koyuyor.

Mısır'da olanlar

"Netanyahu, Lieberman'sız bir kabineyle özür dileyerek siyasi sorumluluğu da üstlenmiş oldu"

Mısır’da Müslüman Kardeşler hareketinin zaferiyle sonuçlanan seçimler ve Muhammed Mursi’nin iktidara gelmesi, İsrail aleyhine bozulan Ortadoğu resmi açısından önemli oldu. Mısır ve Türkiye’nin “ilişkilerinde bir eksen” oluşturduklarını açıklamaları, Filistin’in BM’de yapılan oylamada ezici bir üstünlükle devlet statüsü kazanması, İsrail’in bölgedeki izolasyonunu daha da belirgin hale getiriyordu. Netanyahu kabinesinde yapılan değerlendirmelerde, Türkiye ile ilişkilerin onarılmasının stratejik önemi olduğu ön plana çıkmasına karşın, koalisyon ortağı Avigdor Lieberman’ın karşı çıkması nedeniyle adım atılamıyordu.

Netanyahu, bu sorunu aştı. Lieberman yolsuzluk iddiaları nedeniyle yasal bir süreçten geçtiği için dışişleri bakanlığına atamasını yapmayan Netanyahu, Lieberman'sız bir kabineyle özür dileyerek siyasi sorumluluğu da üstlenmiş oldu.

Türkiye açısından özürün sonuçları

Türkiye açısından bakıldığında, İsrail’in özrü hem iç politik hem de dış politik hedefler açısından büyük anlam ve önem taşıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta ünlü “one minute” çıkışından bu yana, İsrail ile ilişkiler iç politik gündemin de bir parçası olmuştu. CNNTürk’e konuşan ve Başbakan’ın bir dönem sözcülüğünü yapan gazeteci Akif Beki, “Bu süreçte kazanan Erdoğan olmuştur. 3 sene aradan sonra İsrail’den gelen özür Erdoğan’ın başarısıdır.” ifadesini kullanırken bu algıyı somutluyordu.

Bu özrün dış politikadaki anlamı ise daha derin ve çok boyutlu. “İsrail’e özür dilettiren Türk lider” sıfatını kazanan Erdoğan, Türkiye’nin Ortadoğu’daki bölgesel liderliği açısından da önemli bir kazanım elde etti. Değişen Ortadoğu konusunda İsrail’in kaygılarını giderip gidermeyeceği belli olmasa da Türkiye’nin de bu ilişkinin normalleşmesinden elde edeceği avantajlarının olacağı hesap ediliyor.

Her ne kadar yeni Mısır yönetimiyle çok iyi bir ilişki kursa da Mursi’nin Filistin konusunda ağırlığını koyması, İsrail-Filistin sürecinde etkin bir konuma yükselmesi, Ankara’nın dikkatle izlediği bir gelişmeydi. İsrail ile güçlü ve yoğun bir ilişki kurması durumunda yakında başlaması öngörülen yeni Ortadoğu barış sürecinde arzu ettiği pozisyonu alması beklenen Türkiye, böylece hem bölgesel hem de küresel siyasetteki yerini ağırlaştırabilir.

ABD arabuluculuğunda gelen özür

Bunlarla beraber, Türkiye açısından en önemli kazanımlardan birinin de İsrail’le yaşadığı gerginliğin ABD ile ikili ilişkilerini daha da tahrip etmesini engellemesi olarak görülüyor. ABD Başkanı Obama’nın Erdoğan’ın Washington ziyaretine sıcak bakmadığı sinyalini göndermesi, son dönemde liderler düzeyindeki siyasi danışmaların seyrekleşmesi bunun göstergelerinden biri olarak değerlendiriliyordu. En son ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Ankara ziyaretinde “Türk-İsrail gerginliğinin Orta Doğu barış sürecini daha da güçleştirdiği tespitini yapması” önemli bir vurgu olartak kabul edildi.

"İsrail ile güçlü ve yoğun bir ilişki kurması durumunda yakında başlaması öngörülen yeni Ortadoğu barış sürecinde arzu ettiği pozisyonu alması beklenen Türkiye, böylece hem bölgesel hem de küresel siyasetteki yerini ağırlaştırabilir"

En son ABD Kongresi’nden Erdoğan’a gönderilen ve Siyonizm ile ilgili ifadelerini geri alması istenen mektup, Ankara-Washington arasındaki gerginliğin etkilerinin ulaştığı boyutu göstermesi açısından da önemliydi. Bu açıdan değerlendirildiğinde, bu sorunun ortadan kalkması belki de kısa vadede Erdoğan’ın Washington ziyaretine yol açacak bir gelişme gibi görülüyor.

Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi, ABD açısından da önemli sonuçları beraberinde getiriyor. Bölgedeki iki yakın müttefiki arasındaki ilişkileri 1990'ların ortasında kuran ve stratejij boyuta çıkmasına yardım eden ABD; Suriye, Irak ve İran gibi önemli sorunlara karşı Türkiye ve İsraille birlikte hareket etmeye önem veriyor.