Dünyanın siyasi ve ekonomik ağır topları ABD ve Çin’de önemli bir karar haftasına girildi. İki ülke arasındaki ekonomik bağlar da son derece güçlü. Çin hem dünyanın en fazla ihracat yapan ülkesi, hem de ABD’nin en büyük alacaklısı. Çin’in bu üstünlüğü aynı zamanda siyasi koz olarak da kullanma ihtimaline karşı ABD ne yapabilir, Washington yönetimi başkanlık seçiminden sonra bir kırmızıçizgi çeker mi?

Muazzam dış ticaret fazlasını yüz milyarlarca dolarlık Amerikan hazine bonosuna yatıran Çin son yüzyılın süper gücünün bir numaralı alacaklısı durumuna gelmişti. Ancak Çin’in bu kozu tek taraflı kullanma imkânı bulunmuyor. Amerikan Merkez Bankası’nın ekonomik durgunlukla sıfır faizle ve banknot matbaasını devreye sokarak mücadele etmesi Pekin’i rahatsız ediyor. Çin’in en çok, enflasyonist para politikasından ve Amerikan Doları’nın dış değerinin düşmesinden korkuyor. Çünkü böyle bir durumda Çin devletinin elindeki Amerikan tahvilleri de değer kaybedecek.

Kur politikası abartılmamalı

ABD’nin dış ticarette sürekli açık vermesi de ülkede istihdamın arttırılmasını zorlaştırıyor. Bilim adamları tarafından, 2001 ile 2011 arasındaki on yıllık dönemde ticaret bilançosu açığının ABD’ye 2,7 milyonluk istihdam kapasitesi kaybettirdiği hesaplanmış. Çin Merkez Bankası’nın milli para birimi Yuan’ı Dolar’a endeksleyip tam dalgalanmaya bırakmamasının haksız rekabete yol açarak Amerikan ekonomisini derinden yaraladığı da Washington’un siyasi kulislerinde sık sık dile getiriliyor. Çin’in ticaret fazlasını ve elindeki trilyonluk Amerikan devlet tahvillerini kullanarak nüfuz kazanmaya çalışmasına Washington yönetimi daha ne kadar susabilir?

Commerzbank baş iktisatçısı Bernd Weidensteiner Çin parasının suni olarak düşük tutulmasının ABD'nin başına gerçekten büyük bir problem açıp açmadığı sorusunu şöyle yanıtlıyor:

“Başkanlık seçimi kampanyasında da önemli yer tutmuş olması, Pekin’in kur politikasının Amerikalıları gerçekten rahtsız ettiğini gösteriyor. Çin’i eleştirmek, oy kazanmak için başvurulan klasik bir yöntem. Oysa Yuan’ın Amerikan ekonomisi üzerindeki etkisi abartılıyor. Çünkü Çin’den yapılan ucuz ithalat da Amerikan ekonomisine yarıyor.”

Sanayi sektörü her yerde küçülüyor

Weidensteiner ticaret bilançosundaki dengesizliğin seçim kampanyasında oynadığı role işaretle, Çin’in dış ticaret politikasının milyonlarca Amerikalıyı işinden ettiği iddiasını şöyle değerlendirirken, Amerikan imalat sanayinde kaybedilen toplam istihdamla, Çin yüzünden işsiz kalanların birbiriyle karıştırıldığını, bütün sanayi ülkelerinde olduğu gibi ABD’nin sanayi sektörünün de on yıllardır küçüldüğünü hatırlatıyor. İmalat sanayindeki işgücü kaybının başka sektörlerdeki istihdam ertişiyle telafi edildiğini belirten Alman uzman, “Bu bakımdan bütün kabahati Çin’de aramak bence doğru olmaz”, diyor.

ABD ile Çin arasındaki ekonomik ilişkilerin ikinci hassas konusu olan borçlu-alacaklı durumuna gelince... Commerzbank baş iktisatçısı Bernd Weidensteiner, ABD’nin en büyük kreditörü durumundaki Çin’e baskı yapma imkânını kaybedip kaybetmediği sorusunu yanıtlarken ortak çıkarların ağır basacağını dile getiriyor:

“Ekonomik ilişkilerden kaynaklanan bağların karşılıklı çıkarlara hizmet ettiği inkâr edilemez. Yüz milyarlarca dolarlık Amerikan hazine tahvili satın alan Çin, elindeki borç senetlerinin değer kaybetmesini istemez. Aksi takdirde Çin muazzam malî ve ekonomik zarara uğrar. Bu durumda en iyisi, dünya ekonomisinin birinci ve ikinci güçleri konumundaki Çin ve ABD’nin anlaşmazlık aramak yerine karşılıklı yarar esasına dayalı işbirliği içinde olmalarıdır. Başkanlık seçiminden sonra suların yatışacağını tahmin ediyorum.” © DW