Bölgenin, Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasından bu yana daha önce hiç olmadığı kadar bütünleştiğini, birleştirici gücün ise "para" olduğunu belirten Fisk, yazısına Suudi Arabistan'ın Pakistan'a "3 milyar dolar verdiğini" hatırlatarak başlıyor.

Pakistanlı gazetecilere yapılan açıklamalarda bu para için, "liderler arasındaki kişisel ilişkilerden doğan Suudilerin cömert bir jesti" dense de Fisk, bu adımla beraber daha önce Esad rejiminin yanında yer alan Pakistan'ın da "Suriye’de geçiş hükümetini" gündemine aldığını belirtiyor.

Fisk'in yazısına göre, bu para transferinden sonra Pakistan'da, hükümetin Suudi Arabistan'a uçak savar ve tank savar füzeleri temin etmeyi kabul ettiği konuşulmaya başlandı. Yazıda, bu mühimmatın sertifikasında belirtilen "yalnızca Suudi topraklarında kullanılabileceği" uyarısının aksine, tüm füzelerin Suriye'de Esad yönetimini devirmek için mücadele eden Selefi gruplara gönderilmek üzere tedarik edildiği belirtiliyor.

Suudi Arabistan ve Pakistan arasındaki ilişkilerin, Suriye krizinde diğer ülkelerin tuttuğu saflarda değişikliğe neden olabileceğine işaret eden Fisk, ABD'nin artık Suriyeli muhaliflere Libya üzerinden silah temin etmeyeceğini ve Irak ile Suudi Arabistan'la ilişkileri gerilen Katar'ın da artık Şii gruplara mesafeli durmayabileceğini ifade ediyor.

Pakistanlı gazeteci Najam Sethi'nin görüşlerini aktaran Fisk yazısında, ordusunda daha çok Pakistanlı paralı askere ihtiyaç duyan ve Suudi Selefilere yakınlaşan Bahreyn'in de Pakistan'a yatırım yapmaya hazırlandığını vurguluyor.

IRAK HÜKÜMETİ DE YOLSUZLUĞA BULAŞTI

Robert Fisk, ABD'nin sivil toplum kuruluşları ve savaş beyleri aracılığıyla mali destekte bulunduğu Afganistan'da da hükümetin yolsuzluk sarmalında olduğunu, Irak hükümetinin de petrol gelirleri üzerinden mafya türü bağlarla yolsuzluğa bulaştığını yazıyor.

Bölgedeki ilişkiler ve Suriye'deki savaşla ilgili Fisk şu yorumu yapıyor:

"Suriye'deki 'iç savaş', mali olarak Katar, Suudi Arabistan, Libya, Moskova, Tahran ve işlerine yaracağı durumlarda Amerikalılar tarafından destekleniyor. Savaş meydanlarındaki kayıplara, savaş suçlarına, sarin ve misket bombalarına öylesine takılıp kalmışız ki, Suriye'deki katliamların, 1976-1990'da Lübnan’da olduğu gibi, yabancıların yüklü miktarlardaki nakit paralarıyla mali olarak desteklendiği gerçeğini göremiyoruz."

Fisk, Mısır'da da Müslüman Kardeşleri darbeyle deviren "yardımsever, biraz da despot olan ordunun, ülkeyi İslamcıların elinden kurtardığı" ve Genelkurmay Başkanı Sisi'nin "demokratik geçiş hükümeti" kurarak ülkeyi "son dakikada" refaha kavuşturduğu algısının yaratıldığını belirtiyor fakat bu algının arkasında ordunun mali çıkarlarının yattığını ifade ediyor.

"Mısır'da gerçek karşı devrim, Mursi’nin devrilmesi değil, ama ardından gelendi: ordunun geniş çaplı mali çıkarlarını yeniden tesis etmesi, alışveriş merkezleri, gayrimenkuller ve bankacılık."

Fisk bu adımlarla, ülkenin askeri elitlerine de milyarca dolar aktığını belirtiyor.

Robert Fisk, Ortadoğu'daki siyaset-para ilişkisini irdelediği yazısında, gelecekte bölge ülkelerinin tek tek halifeliğin hüküm sürdüğü saldırgan devletler olmak yerine, "Osmanlı İmparatorluğu'ndan bu yana ilk defa bu kadar bütünleşmiş, uluslararası tek bir yapıya dönüşeceğini" ve "kara parayla idare edilen bu yeni dünyanın 'bir mafya devleti' olacağını" öne sürüyor.