,


Paris, Ocak ayında Charlie Hebdo saldırıları sonrası gördüğüm ürkekliğe geri dönmüş.

Saldırılar birkaç farklı noktada yaşandı ama çoğu Parislinin hayatına dokunuyor.

Birinin kızı doktor. Gece 3’te hastaneye çağırıyorlar ve gözleri çıkmış, kolları kopmuş yaralıları tedavi ediyor.

'Herkes saldırıyı yerinde yaşamış gibi'

Bir taksi şoförü benden hemen önce aracına, Bataclon’daki katliamdan kıl payı kurtulan iki yolcuyu alıyor. Yolcular salonda sakallı adamların yerde gördükleri her bedeni nasıl taradıklarını anlatıyor. Saldırı yerinde olan ve olmayan arasında fark yok. Herkes Cuma gününü yerinde yaşamış gibi...

Ülkede olağanüstü hal var. Bütün etkinlikler iptal, okullar, kamu kuruluşları, kafeler, restoranlar ve olay yerlerine yakın bazı metro durakları kapalı.

Sokaklarda yürüyenlerin sayısı da azalmış. Kısa mesafe bile olsa, olası bir saldırıdan korktukları için yürümek yerine taksiye, otobüse biniyorlar.

Sokaklarda dolanan tek tük grupların dilinde saldırılar var. Cıvıl cıvıl kafeleri bu sefer boş ya da kapalı olan Saint Germain des Pres’de bir grup kadın “Pauvre France” (Zavallı Fransa) diye sayıklıyor: “Paris bunu hak etmiyor.”

Charlie Hebdo’ya yönelik saldırılarda, dergi çalışanları Muhammed Peygamber karikatüründen dolayı hedef olmuş, ifade özgürlüğü hedef alınmıştı. Cuma günü ise, bir konser salonu, barlar, restoranlar, stadyum kana bulandı. İnsanlar 'neden' sorusuna yanıt arıyor.

Saldırıların izlerinden giderek halkta yarattığı etkiyi anlamaya çalışıyorum.

Paris’in 10’uncu bölgesindeki Le Carillon adlı bar ve Kamboçya restoranı Le Petit Cambodge karşı karşıya. En az 12 kişinin hayatını kaybettiği bu dar sokakların arasında birbirine bakan, mahallenin dostlarını bir araya getiren iki mekan burası. Le Carillon’un bir de oteli var. Restoranın hemen üstünde.

Şimdi ise camlarında ardı ardına dizili büyük kurşun delikleri, ölenlerin anısına bırakılan çiçekler kalmış geriye.

Barın üstündeki otelin çalışanları kapıda, gözleri dolu. Le Carillon’da ölenlerin çoğu onların arkadaşı. Polis, soruşturma nedeniyle gazetecilere konuşmamaları uyarısında bulunduğu için medyadan uzak duruyorlar.

'Rus ruleti gibi'

Karşıda gözü yaşlı genç bir kadın var, Heline. Barda yakınını kaybetmiş: “Bir tanıdığım vardı burada. Girdi ve bir daha çıkamadı...”

“Rus ruleti gibi bu” diyor:

“Charlie Hebdo’da ülkenin sembolünü, fikir özgürlüğünü hedef aldılar. Ya bu nedir?”

“Sağa sola ateş açmak da ne? Ben artık bunun sonuçlarından korkuyorum. Ülkeyi tamamen hedef alıyorlar. Müslümanlara karşı nefret duygusunun artmasından korkuyorum.”

Bölgede yaşayan Regis Bugeaud da dayanışma için Le Carillon’da.

“Charlie Hebdo’da fikirlere saldırıldı. Burada tüm ülkeye. Ülke artık savaşta. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyor. Ama Müslümanlara yönelik tepki olmayacağı görüşünde:

“Fransızlar düşünen insanlardır. Bir felsefeleri, düşünce yapıları, kültürleri var. Genelleme yapmazlar. Arapların, Müslümanların hepsini terörist gibi görmezler. Ne olup bittiğini anlamaya çalışırlar.”

Müslümanlara dair kaygılar gün boyu olay yerlerini dolaştığı bir çok noktada dile getirildi.

Tanıkların anlattıklarına göre Le Petit Cambodge ve Le Carillon’u tarayan saldırganlar yan sokağı izleyip bu sefer köşedeki Café Bonne Bière adlı bistroyu hedef almış.

Camları delik deşik. Kapısının önündeki asfaltta oluşan küçük deliklerde henüz kurumayan kanlar var. Kafenin içinde yarım kalan şarap bardakları görülüyor.

'Fransa bütün dinlerin ülkesi'

Kafenin önünde bekleyenlerden biri Mustapha Ennia. “Ben Faslıyım, Müslüman’ım” diye başlıyor saldırılarla ilgili düşüncelerini anlatmaya:

“Fransa da bütün dinlerin ülkesidir. Burada dinine bakarak ‘teröristtir o’ denmez. Herkes aynıdır. Üstelik bu saldırlar bir tek burada olmuyor. Tunus, Mısır her yerde oluyor. Ama bir Müslüman olarak korkuyor muyum? Hem evet.. Hem hayır... Fransa’nın nasıl bir yere dönüşeceğini merak ediyorum.”

Café Bonne Bière’in hemen yanında kurşunlanan bir diğer yer de Casa Nostra adlı kafe. Karşı binasında oturan Elliot isimli genç yaklaşık 30 saniye boyunca 30 el ateş sesi duymuş: “Ailece sesler kesilene kadar yere yattık bekledik. Sesler kesilince pencereden baktım, üç ceset gördüm...”

Bu bölgenin biraz daha güneyinde de Bataclan konser salonu var. Burada en az 87 kişi öldü. Çevresi polis kordonuyla kapalı. Yanına yaklaştırmıyorlar. Fakat ölü sayısı, orada karşılaşılacak manzara hakkında bir fikir veriyor aslında.

Bataclan’ın bulunduğu mahalleye yakın oturan Faslı Mina Amrani silah sesleri duyunca ne olduğuna bakmak için dışarı çıkmış fakat polis apar topar evlerine sokmuş. “Korkuyor musunuz?” diye sorduğumda, “Müslümanım ben. Tabi ki korkuyorum” diyor. “Bunlar, İslam adına yapıyoruz diyorlar ama İslam’da öldürmek yoktur, barış vardır.”

Korkuya dair Fransız genç Marco’nun ise yaklaşımı daha farklı: “Korkmuyoruz, korkma zamanı değil. Birlik olma, her şeye rağmen bütün olduğumuzu gösterme zamanı.”

Bataclan’dan sonra en kanlı saldırı 19 kişinin öldüğü La Belle Equipe adlı bistroda yaşandı. Paris’in geleneksel sokağa bakan sandalyelerinin sıralandığı bir bistro burası.

Yakınlarını kaybedenler çiçek bırakmaya gelmiş ben vardığımda. Kendi aralarındaki konuşmalarında, bir arkadaş toplantısı için buluştukları bu bistroda dışarıya sandalyelere yerleşip muhabbet eden hasret gideren dostlarını kaybettiklerini duyuyorum.

Son gittiğim saldırı yeri de Paris’in kuzeyinde banliyölerin bulunduğu Saint Denis’teki Stade de France. Polis, Almanya-Fransa dostluk maçı sırasında meydana gelen üç patlamanın intihar saldırıları olduğunu duyurdu. Saldırganların dışında ölen kimse yok fakat onlarca yaralı olduğu söyleniyor.

Tüm bu saldırıların gerçekleştiği yerler Parislilerin yemekten, içmekten hoşlandıkları, kültür faaliyetlerinde bulundukları, futbol tutkuları için toplandıkları, hayatlarını diğer hayatlarla paylaştıkları yerler. Kendilerine açtıkları sosyal alanda yaratılan bir yaşam tarzı. Üstelik toplumun farklı kesimlerini de bir araya getiren mekanlar. Biri Kamboçya restoranı, biri klasik Fransız bistrosu, biri banliyölerin arasına kurulmuş bir stadyum, biri farklı kültürleri birleştiren bir salon.

Fransa'da Müslüman olmak zorlaşacak mı?

Bu yazıyı da ölenlerin anıldığı Place de la République’te (Cumhuriyet Meydanı) o yaşam tarzını yansıtan bir bistroda yazdım.

Arkamda da Türkçe konuşulduğunu duyunca, bu sefer de 40 yıldır Fransa’da yaşayan Kayserili Mevlüt Demir’le tanışıyorum.

Gün boyu yaptığım görüşmelerde aklıma takılan ‘Fransa’da Müslüman olmak zorlaşacak mı?’ sorusunu bu sefer ona sordum.. “Buradakiler meseleleri birbirine karıştırmayan, eğitimli, kültürlü insanlar. Ayrım yapılmaz” cevabını veriyor o da. Farklı bölgelerde farklı kişilerden duyduğum da buydu.

“Ama körü körüne Fransa’ya savaş açıyoruz deklarasyonuydu bu saldırılar” diyor. Fransa halkı üzerindeki etkisini de gün boyu benim de giderek güçlenen kanımı kendisi 40 yıllık deneyimiyle söylüyor:

“Bu ülkede insanlar aklı başında... Bu tip saldırılar, toplumu ayrıştırmaktan çok birbirine yaklaştırır.”