Türkiye’de Taksim Meydanı’nda yapılan gösteriler devam ederken Erdoğan, göstericilerin ülkenin iç barışını bozmaları hâlinde onlara karşı askerî güç kullanılabileceğini açıkladı. Türkiye’deki gösteriler ve hükûmetin attığı adımlar, Türkiye’nin iç meselesidir. Ancak buna rağmen Avrupa Birliği’nin en büyük ve en önemli ülkesi olan Almanya, Tayyip Erdoğan’ın yaptığı yorumlara cevap vererek “Eğer Türk hükûmeti göstericilere karşı askerî güç kullanırsa Türkiye, Avrupa Birliği’ne katılmaktan birkaç 'ışık yılı' mesafe uzaklaşır.” dedi. Türkiye, Almanya’nın bu yorumunu protesto etti ve sadece Almanya’nın Büyükelçisi’ni Dışişleri Bakanlığına çağırmakla kalmadı aynı zamanda Almanya’daki kendi Büyükelçisi’ni de istişare yapmak üzere Ankara’ya çağırdı.


Türkiye ile Avrupa arasındaki tarih, Türkiye’nin, Avrupa’ya olan tek taraflı aşkının tarihidir. Kemal Atatürk, Türkiye’yi sadece laik yapmadı, Avrupa’yı Türk insanı için bir model hâline dönüştürdü. Hatta Atatürk, Türk dilinin alfabesini Arap alfabesinden Latin alfabesine çevirdi. Nitekim Kemal Atatürk’ten sonra Türkiye’de iktidara gelenler Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olmasını onur saydı. Netice şudur ki Türkiye yaklaşık 50 yıldan bu yana Avrupa Birliği’nin kapısında başvurusunu yapmış beklemektedir. Başvuruda şunlar belirtilmiştir: "Biz, Avrupa’nın bir parçası olmak istiyoruz. Bu nedenle bize Avrupa Birliği üyeliği verilsin. Avrupa, geçen yarım yüzyıldır bir kez bile 'Biz Türkiye’yi Avrupa Birliği’nin parçası yapamayız.' demedi ancak oldukça ironiktir ki Avrupa bugüne kadar Türkiye’yi Avrupa Birliği’nin bir parçası yapacağını da açıklamadı."


Türkiye’de ne zaman ordu iktidarı ele geçirse Avrupa, askerî hükûmetin demokrasi ve cumhuriyet kavramlarına aykırı olduğunu ve Avrupa Birliği’ne katılmak istiyorsa Türkiye’nin askerî hükûmetten kurtulması gerektiğini söyledi. Türkiye zorluklara katlanıp askerî yönetimden kurtulduğunda, “Türkiye kendi siyasi düzeninde bazı yenilikler yapmak zorundadır.” denildi. Türkiye bu merhaleyi de atlattığında, insan haklarında Türkiye’nin karnesinin iyi olmadığı söylendi. Türkiye AB “cennetine” girmek istediğinde, insan hakları alanında daha fazla şey yapması gerekti. Türkiye, insan hakları muamelelerinde daha iyi bir hâle geldiğinde, karşısına Kürt sorunu çıkarıldı.


Türkiye, Kürt sorununu çözdüğünde ve onlara kendi dillerini geliştirme fırsatı tanıdığında, kendisinden Kıbrıs meselesinin çözülmesi talep edildi ve Kıbrıs’ın yanı sıra Yunanistan’ın tutumunu da kabul etmek zorunda kaldı. Türkiye, meseleyi çok hassas olarak tanımladı ancak bu hususta da görüşülebileceğini bildirdi. Ancak şu an Avrupa’nın en önemli ülkesinden Türkiye’ye, göstericilere karşı askerî güç kullanması hâlinde, Avrupa Birliği’ne girme hususunda birkaç “ışık yılı” kadar uzaklaşacağı yönünde bir tehdit geldi. Ancak sorun şu ki Türkiye, zaten Avrupa Birliği'ne katılma hususunda birkaç “ışık yılı” mesafe kadar uzakta duruyor. Öyle olmasaydı Avrupa, Türkiye’nin 50 yılını heba etmezdi. Ancak soru şu: "Avrupa Türkiye’nin 50 yılını neden heba etti?"