Raporda, ‘bugünün Türkiye’sinde muhalif gazetecinin el altında bir avukat bulundurması şart’ görüşü savunuldu ve ‘Basın, çatırdayan bir hukuk sisteminin ve her düzey politikacı ile resmi yetkilinin muhabirler ve muhalif yorumculara karşı silah olarak kullanmanın cazibesine karşı koyamadığı antika, muğlak bir mevzuatın gölgesinde çalışıyor’ sözlerine yer verildi.

Türkiye’nin AB üyeliği için gerçekleştirmek istediği yasal ve anayasal reformlarda durağanlığa sürüklendiği vurgulanan raporda, ‘Doğu’ya doğru genişlemeye ilişkin endişelerden rahatsızlık duyan AB de 75 milyon Türk’ü bünyesine almaktan soğudu. Son seçimlerde kazandığı açık ara zaferle moral bulan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise Avrupalılardan, hükümetinin insan hakları alanındaki kusurlarına dair nutuk dinleyecek havada değil. AB üyeliği gündemi ve onunla birlikte yasal reformlar da oldukları yerde sayıyorlar’ denildi.

Başbakan Erdoğan’ın yüzde 9’luk ekonomik büyüme yaşayan Türkiye’yi yönetmekte ustaca diplomatik manevralar yaptığı, böylelikle Arap Baharı ayaklanmalarından Türkiye’nin karlı çıktığı ve bölgedeki nüfuzunu artırdığı belirtilen raporda, ABD’nin Türkiye’nin insan hakları ve basın özgürlüğü sicilini sorgulamakta çekimser gözüktüğü de savunuldu. ‘Washington, NATO üyesi ve bölgedeki kritik bir ABD müttefiki olarak Türkiye’yi, İran, Irak, Suriye gibi komşularına kıyasla ilerici ve laik bir demokrasi, ifade özgürlüğü alanında bir model olarak tanımlamaktan memnun’ görüşüne yer verildi.

CPJ Başkan Yardımcısı Robert Mahoney tarafından hazırlanan 6 sayfalık raporda, gazetecilerin anti terör, ulusal güvenlik gibi özel yasalara dayanılarak tutuklanıp hapse atıldığı, bunun da meslek içinde giderek yayılan bir korkuya ve oto sansüre yol açtığı belirtildi. Raporda Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları gerekçesiyle tutuklu bulunan gazetecilere de yer verildi.