ABD doları, 'önlenemez' bir biçimde para birimleri karşısında, 'değer' kazanarak ilerlemektedir. Bir anlamda, bu ilerleyiş birçok ülkenin ekonomisini tahrip ederek ilerleme dersek, fazlaca abartmış olmayız.

ABD seçimleri ve Ronald Trump'ın yeni dönemi ABD başkanı olarak seçimlerden, 'zaferle' çıkması, ABD dolarının, yabancı, başka ülkelerin para birimleri karşısında göreceli bir, 'değer' kazanmasını gündeme getirdi.

Bir konunun altını çizmede yarar görüyorum. Ben ekonomist değilim. Ama ekonomiye ilişkin, karınca-kararınca da olsa bir mürekkep, yalamışlığımız' olduğuna inanmaktayım. Konuya ilişkin ekonomik göstergeleri analiz edebilme becerisini gösterebilirim. Dolar'ın, 'değer' kazanması, yerkürede ekonomileri zayıf olan ülkeleri önemli derecede sarsmaktadır. Bu ülkeler arasında birde ekonomisi, 'kırılgan' olarak ifade edilen ülkeler bulunmaktadır. Doların, dalgalanarak, 'değer' kazanması, bahsi geçen kırılgan ekonomiye sahip ülkeler açısından, başlı-başına tahribat yaratmaktadır.

Bu ülkelerin, 'kırılgan' ekonomiye sahip olanların başında ülkemiz Türkiye bulunmaktadır. Türkiye, Brezilya, Güney Amerika, Meksika'yla birlikte ilk dört sırayı paylaşmaktadır. Ekonomistlerin değerlendirmelerine bakıldığında, Türkiye ikici sıraya oturmaktadır. Doların, 'değer' kazanması, ülkemiz Türkiye ekonomisi açısından bir tahribat unsuru olarak önümüzde durmaktadır.

Türk Lirası TL karşısında, ABD dolarının, 'değer' kazanması sadece ABD başkanlık seçimlerine endekslenerek açıklanamaz. Doğrudur. ABD seçimleri ve Roland Trump'ım seçimlerden, 'zaferle' çıkması belli bir rol oynamaktadır. Sadece tali bir sol oynadığı gerçeğini yadsıyamayız.

Doların Türk Lirası karşısında, 'değer' kazanması, esas itibarıyla Türkiye ekonomisini kırılgan ekonomi ve ekonomiyi ayakta tutmaya çalışan sıcak para hareketliliğidir. AKP devletinin ekonomik kararlarında, uygulamalarında etkin olan planlama, sıcak paraya dayanan bir planlamadır. Sıcak para ise ülkede yatırımlardan çok spekülatif para hareketliliği anlamına dayanan bir ekonomik planlamadır.

Bu ekonominin yani sıcak para ekonomisinin ana eksenini, vur kaç taktiğine dayanan, faizlerden rant sağlama ekonomisi olarak ifade edersek yanılmayız. Yabancı sermaye sahipleri, Türkiye deki yatırımlarını, BİST Borsa İstanbul üzerinden yatırımlarla kendilerine yer bulmaktalar. Aslında talan ve rant sağlamayı esas almaktadırlar. Bu söz konusu olan ekonomik, ilişki sıcak paranın dolaşımı sağlamaktan ibaretti.

Yabancı sermaye yatırımlarını sıcak para üzerinden yaptıklarından, en basit para hareketliliğinde, BİST Borsa İstanbul'un değer kaybetmesine yol açmaktadır. BİST kayıp, TL'nin değer kaybetmesini beraberinde getirmektedir.

Son aylarda Doların, 'değer' kazanması BİST ve TL'nin değer kaybetmesi, ülkedeki siyasal istikrarsızlıkla at başı yürümektedir. Türkiye de, bütün bunlar yaşanırken, AKP hükümeti ve Saray, istikrarsızlık karşısında hamaset gösterileriyle durumu, 'idare' etme uğraşı içindedir. Bu davranışları ülkeyi yeni krizlerin eşiğine sürüklemektedir. Türkiye de, var olan hukukun ayaklar altına alınması, Sarayın yargıya müdahale etmesi, var olduğu iddia edilen, 'demokrasinin' rafa kaldırılmış olması, ülkenin 15 Temmuz FETÖ'cü darbe girişimi sonrası, OHAL Olağanüstü Hal ve KHK Kanun Hükmünde Kararnamelerle yönetilmesi, istikrarsızlığı giderek artırmaktadır.

Buna paralel, AB Avrupa Birliği ile kavgaya tutuşulması, Saray'ın ve AKP kurmaylarının sürekli olarak, AB ve AP Avrupa Parlamentosuyla kavgalı ve tartışmalı bir durumun ortaya çıkması, sadece ABD Doları değil yabancı para birimlerinin değer kazanmasını ve TL'nin değer kaybetmesini gündeme getirmektedir. Çünkü ülke ekonomisinde ranta dayalı olan yabancı sermaye sahipleri, AKP devleti ve Sarayın, gerilimci ve kavgacı tavrı karşısında, Türkiye'yi güvenli bulmadıklarından, ülkeyi terk etmektedirler. Bu ise sıcak para ekonomisine dayanan Türkiye ekonomisini zora sokmaktadır.

AKP devleti, Saray, ekonomik krizin derinleşmesine yönelik tedbir alma yerine, günü kurtarma yaklaşımıyla sadece hamaset gösterilerine başvurmaktadır. Doların ve yabancı para birimlerinin TL karşısında, 'değer' kazanmaları, Türkiye ekonomisini derinden etkileyerek devam etmektedir. Son iki ay zarfında, TL Dolar karşısında 15 % civarından değer kaybetmiştir.

Bu kayıp sadece dış etkenlerle açıklanamaz. Değer kaybının temelinde, Türkiye'nin, siyasal, ekonomik, hukuk, insan hakları, yaşam hakları gibi vb. konularda içine düştüğü bunalımdan kaynaklandığı gerçeğini yadsıyamayız.

Doların TL bazında her 1 kuruş yükselmesi, Türkiye ekonomisine 500 Milyon, eski parayla 500 Milyar civarında ek yük getirmektedir. Bütün bunlara rağmen AKP kurmaylarının, 'ekonomi yolunda' türünden açıklamaları gerçekçi değildir.

Manipülasyondan ibarettir. Türkiye'nin sadece, farklı ülkelere dış borcu 420 Milyar ABD doları civarındadır. Bugünkü TL bazında,1 Trilyon 450 Milyar civarındadır. Bu borçlanma, ülkemizin nüfusu göz önünde bulundurulduğuna, kişi başına düşen borç miktarı, 183 417 TL borç demektir. Bu borç Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarının bu vesileyle yeni doğacak, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının da, bir fiil borcudur.

Bu durumda Dolarda dalgalanmaya bağlı olarak yabancı para birimlerinin değer kazanması, TL bazında, ülke içinde borçlu olanlarını yükünü ağırlaştırmaktadır. AKP kurmaylarının, Sarayın etrafında organize olmuşların tuzları kurudur. Krize ilişkin soruların cevabını, 'büyük devlet' 'yerinde ekonomi' 'kriz bizi teğet geçer' 'Allahın izniyle atlatırız' gibi, 'tanrıya havale edilerek' hamasi sözlerle geçiştirmektedirler.

AKP devletinin, Saray'ın tüm, 'ısrarlarına' rağmen, ekonomik kriz kapının eşiğinde, patladı-patlayacaktır. Ekonomistlerin açıklamalarına bakıldığında, bu kriz 2001 krizini katlayacak türdendir. Bu kriz patlarsa, Türkiye ekonomisi iflasın eşiğine gelebilir. AKP devleti, Saray, 'türk tipi' başkanlık peşinde koşarken, ülke ekonomisi bataklığa doğru sürükleniyor. İnsanlarımız her gün biraz daha fakirleşmektedir. Ülkemiz her gün biraz daha yabancı sermayedarların pençesinde ezilmekte, horlanmaktadır.

Zenginlik kaynakları, alın terlerimiz yabancı sermayeye peşkeş çekilmiş sonuna kadar sömürülmektedir. İşsizlik, açlık, eğitimde kalitesizlik, toplumdaki gerilimi artırmaktadır. Toplumun yeni arayışlar içine girmesi an meselesidir.

Bir atasözü vardır. ''Bu gemide hep birlikte yolculuk yapmaktayız. Bu gemi batarsa, hep birlikte batacağız.'' Umarım böyle bir batışı yaşamayız!

28 Kasım 2016