Sevgili okuyucular,

Diyanet işleri başkanlığı kaldırılmalı mı, kaldırılmamalı mı? Aslında uzun süredir tartışma konusu olan Diyanetin kaldırılması talebi, 7 Haziran 2015 seçimlerine sayılı günler kala, tartışmayı giderek alevlendirmektedir.

Bu tartışma’da, Türkiye coğrafyasında yaşayan farklı inançlara sahip toplumsal katmanların, bakış açıları ve tepkileri nelerdir? Peki, O zaman, Diyanet işleri başkanlığı nedir? Neden ve neye hizmet etmektedir? Farklı inançlara, nasıl yaklaşmaktadır. Farklı inançlar, diyaneti nasıl algılamaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı, ‘’3 Mart 1924 tarihinde[2] Şehriye ve Evkaf Vekâletinin yerine kurulan, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli kurumdur. Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle 429 sayılı kanunla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı"na bağlı bir teşkilat olarak kurulmuştur.’’

Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türkiye coğrafyasında yaşayan, farklı inançları devletin tayin ettiği din işlerinden sorumlu bir başkanlıkla denetim altın almak ve kısacası devlet dini oluşturmak arzusundadır. İşin ilginç yanı, Türkiye Cumhuriyeti kuruluş felsefesinde, ‘laik’ bir devlet yapılanmasını, ‘esas aldığını’ söyleyen, yazan Kemalist devletin çok ‘iddialı’ olduğu bir alandır.

Anayasanın 136. maddesinde; "Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir."

Diyanet başkanlığının 90 yıllık faaliyetlerine kısaca bir göz attığımızda, pratik yaşam bırakalım, ‘laik’ ilkelere uygun davranmayı, ‘’bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak’’ buna uygun davrandığını gözlemlerken, yeterince uzakta olduğunu abartısız olarak söyleyebiliriz. Diyanetin, 90 yıllık pratik faaliyeti, inandırıcılıktan yoksun, iktidar ve siyasal kurumlar ile iç-içe geçmiş bir görüntü vermektedir.

Diyanet işleri başkanlığının, Türkiye siyasal yaşamının bırakın, ‘dışında kalmayı’ siyasal yaşamın merkezinde rol aldığını söylersek abartmış olmayız.

Diyanet, bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin, resmi dini olan, Sünni Hanefi mezhebine hizmeti esas alan bir yaklaşıma sahiptir. Diyanet, Sünni-Hanefi inancı ile siyasal iktidarlarla kola-kola girerek, ülkemiz coğrafyasında yaşayan farklı inançları yok sayan, hatta onların asimilasyonunu sağlamak için organize olmuş bir kurumdur.

Türkiye Cumhuriyeti devleti, tekçi bir zihniyete sahiptir. Tekçi zihniyet, İttihat ve Terakki’den, devir alınmış, ‘tek millet’ ‘tek din’ ‘tek mezhep’ prensibi ile yola çıkmış, ‘türk islam’ sentezine uygun olarak, devlet dininin de, organize edilmesi gerekiyordu. Bu görev, diyanet işleri başkanlığı eliyle yapılması öngörülmüş ve yapılmaktadır.

90 yıllık Cumhuriyet tarihi bunun açık kanıtıdır. Bu tarih, Diyanete hâkim olanların, hâkim zihniyetin, farklılıklara tahamülsüzlüğü, onları yok sayması ve asimilasyoncu faaliyetleridir. Diyanet işleri başkanlığı kaldırılmalı ve lav edilmelidir! Bu talep, Türkiye coğrafyasında yaşayan, farklı toplumsal katmanların, inançların aslında ortak iradesidir.

Çünkü devletin dini olmaz. Kendisine, ‘laik’ diyen, anayasasında temel prensiplerinin, ‘laik İlkelere’ bağlılık olduğunu yazmak, yeterli değildir. Önemli olan, yazmak ve söylemek değil, pratikte ona uygun davranmaktır. Diyanet, bırakalım farklı inançlara eşit davranmayı, hâkim inancın bir başka inançlar üzerinde hükümranlık sağlaması için çaba harcamaktadır.

Diyanetin bu davranışı, başta aleviler olmak üzere, farklı inançları rahatsız ve tedirgin etmektedir HDP Halkların Demokratik Partisinin seçim bildirgesinde yer alan, Diyanet kaldırılmalıdır. Talebi, yerinde uygun bir taleptir. Başta aleviler olmak üzere farklı inançlara tercüman olmuştur.

FİGEN YÜKSEKDAĞ: "Herhangi bir dini inancı olmayan yurttaşların özgürlüğünü anayasal güvenceye kavuşturacağız. Zorunlu din dersi uygulamasına son vereceğiz. Din dersleri seçmeli olacak. Alevi çocuklarının din dersi politikasıyla dayatmaya uğramasına izin vermeyeceğiz. Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılarak devletin din alanından el çekmesini sağlayacağız. Bütün inanç toplulukları din özgürlüğü serbestçe yaşayabilecek. Cemevi ibadethane olarak tanımlanacak. Dini inancın gereği olarak kabul edilen kılık kıyafete hiçbir alanda müdahale edilmeyecek. Irkçı milliyetçi politikaları bitireceğiz.’’

Demokratik, laik bir ülkede olması gereken yukarıda ifade edilenlerdir. Burada siyasal partilerin hala kaçamak oynaması, samimiyetten uzak davranışlarda bulunması, konsolide ettikleri oy’larını koruma eksenli hareket etmeleri, demokratik ve laik anlayışla bir alakası olmaz.

Tek yanlı, Sünni-Hanefi mezhebi eksenli, farklı inançları yok sayan, Diyanetin devlet denetiminden çıkarılması taleplerini görmezlikten gelen, düzen partileri toplumun bu talepleri karşısında duvara toslayacaklardır. Diyanetin lav edilmesi, asla Sünni-Hanefi inancına yasak getirileceği anlamına gelmeyecektir. Tam tersine, tüm farklı inançlar gibi Sünni-Hanefi inancıda, devlet dini uygulamasının cenderesinden çıkarak, özgürleşmesi sağlanacaktır.

Diyanetin kaldırılmasından kasıt, devletin dini tekeline alarak yaratılan, özgür olmayan, siyasal iktidarı kim kontrol ediyorsa ona hizmet eden, siyasallaşan bir din anlayışını etkin kılan, bir cendereden kurtulma ve özgürleşme talebidir.

Diyanet lav edildiğinde, ‘’dini, inançları kontrol eden gruplar, başıboş zararlı duruma gelirler’’ anlayışı doğru değildir. Bir konunun altını çizmede yarar var. Diyanetin varlığı zaten, diyanet gibi inanmayanlar, diyanete hakim olan, Sünni-Hanefi dışındaki inançlar için, zararlı ve tehlikelidir.

Diyanet, 120 bin civarında çalışanı, 100 bin civarında Cami ve bir o kadar mescitleriyle, farklı inanlar için yeterince zararlı ve tehlikelidir. Herkesin, tüm inananların vergi mükellefi olduğu Türkiye Cumhuriyeti devleti, sadece Diyanete hâkim olan inancın, zihniyetin palazlanmasını sağlamak için, 6 bakanlığın bütçesine denk düşen oranda bütçe ayrılmaktadır. Bu anlayışın, ‘laik’ bir ülke ile bağı nasıl kurulabilir?

Diyanet lav edildiğinde, dinler, inançlar, dergâhlar vb. ‘başıboş bırakılacak’ anlamına gelmeyecektir. Yine, demokratik ölçüler bağlamında, her inanca, dine, dergâhlara eşit yaklaşan, onların özgürce hareket etmesini sağlayan, yaşanılabilecek olumsuzlukların önüne geçen, aralarında ilişkileri demokratik ölçülerde korunmasını sağlayan bir mekanizma oluşturulabilir.

Devlet burada, oynayacağı rolle, farklı inançlar arasında taraf tutmak, birini diğerine karşı korumak, maddi olarak desteklemek gibi konumdan çıkarak, sadece farklı inançlar arasında demokratik ilişkiler mekanizmasının kurulmasını sağlayacaktır. Diyanetin kaldırılması talebini, ‘din elden gidiyor’ algısı yaratmak için yırtınanlar. Aslında dini siyasallaştırmak, din alanından kendilerine devşirecekleri, Oy’ların peşindedirler.

Dini, özgün alanından çıkarıp, siyasal ve ticari amaçları için kullananlar, dine, en fazla zarar verenlerdir. Diyanet mutlaka kaldırılmalıdır. İnsanlar inançlarıyla baş-başa kalmalıdır. Devlet, dinden elini çekmelidir. Devlet, farklı dine, inanca, sahip olanlara eşit olarak yaklaşmalıdır! Laik devlet ancak böyle sağlanabilir.

Bir sonraki yazımda buluşmak üzere,

14 Mayıs 2015

Face:aliekber.pektas

Twitter: @AliekberP