Merkez tren istasyonu yakinindaki Heinrich-Wolgast-Schule’de yapılan Panel'de, ilk olarak söz alan Radikal Gazetesi yazarı Fehim Taştekin, Suriye’de muhalefeti analiz ederek üç ayrı grup  muhalefete dikkat çekti:


1) İlk olarak rejime muhalif olup, ulusal meclise temsilci gönderen iç muhalefet.
Bu muhalefetin temel özelliğini, dışarıdan müdahaleye ve silahlı iç çatışmaya karşı olduğunu belirten Taştekin,
2) ikinci grup muhalefeti ise tamamen rejimin karşısında, rejimin devrilmesini isteyen ama dış müdahaleye de tamamen karşı olan bir  muhalefet olarak belirledi. Bu ikinci grup muhalefetin, hem içerden hemde dışarıdan insanları barındırdığını söyleyen Taştekin, demokratik değişim için ‘Kordinasyon Komitesi’ çatı örgütünde birleştiklerini belirterek, Kordinasyon Komitesinin, 13 Sol Grup ve birkaç tane Kürt Partiden oluştuğunu açıkladı.
3) son olarak, önce silahlı ve dış müdahaleye karşı olan, fakat kitle mücadesi ile rejimin yıkılamayacağını anlayan üçüncü grup muhalefet ise,  Taştekin şöyle tanımladı; Bu muhalefetin daha sonra fikir değiştirerek uluslararası müdahaleye destek veren grubu oluşturduğunu söylerek en çok üzerinde durulması gereken yapının bu yapı olduğunun altını çizdi. Taştekin,  ‘Bu muhalefetin sivil kanadında, Suriye Ulusal Konseyi vardı. Askeri kanadını ise Özgür Suriye Ordusu oluşturuyordu. Bu Konsey, Türkiye’nin patronluğunda İstanbul’da kuruldu. 129 ülke, İstanbul’da kurulan bu Konseyi, Suriye halkının temsilcisi olarak kabul etti. Bu Konsey, diğer grupları içine alamadı. Zamanla Müslüman Kardeşlerin hakimiyetine dönüştü.’ Konuşmasına Kürtlerin kritik durumuna vurgu yaparak devam eden Taştekin, hem Türkiye’nin patronluğunda olmasından, dolayı hemde rejimde ve rejim muhalefetinde olan, Arap Milliyetçiliğinden dolayı Konseye mesafeli davranan Kürtlerin, Muhalefetten ‘Özerklik’ taleplerine tahahhüt alamayınca ayrı bir örgütlenmeye gittiğini ve 15 Kürt grubunun ‘Kürt Ulusal Konseyini’ kurduğunu söyledi.

Taştekin’den sonra söz alan 68 kuşağının tanınan simalarından Aydın Çubukçu ise,

özellikle Ortadoğu ve özelde Suriye’nin tarihsel sürecini dinleyicilere aktardı. Konuşmasında, İngiltere ve Fransa’nın 1916 yılından başlayan etkinlik mücadelesinin yanısıra, Sovyet Devrimi ile batı sömürgesinden bıkan halkın Arap sosyalizmine yönelişini, Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte, Rusya ile olan ilişkilerine, ABD ve Almanya’nın sürece katılmasını da anlatan Çubukçu, ‘En son gelinen noktada, Putin’nin, Türkiye’yi ziyaretinden sonra öyle görünüyor ki, Esad’ın sonu hakkında bir görüş birliği var. Bu rejim gidecek. Fakat, yerine ne konulacak ve nasıl konulacak? Bundan sonra rejimin karakteri ve uluslararası ilişkiler bazında tuttuğu yer ne olacak? Devam eden kapışmanın emareleri ortada duruyor.’dedi.

İzleyicilerin dikkatle dinlediği konuşmasına ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan süreçle devam eden Çubukçu, Mısır’daki gibi milyonlar sokağa çıkınca ‘Esad’ın bırakıp kaçacağını’ sanan Batı’nın yanıldığını sosyal destekleri olan ve demokrasi isteyen güçlerin, dışarıdan müdahaleyi sezince sokaktan çekilmelerini buna örnek gösterdi.

İlgiyle izlenen Panel'de DİDF Hamburg Başkanı Sinan Özbolat ise, dernek olarak ezilen halkların yanında olduklarını vurgulayarak, Suriye halkının yanında olduklarını ve olası bir emperyalist savaşa karşı çıkacaklarını belirterek, savaşlarda bedeli yoksul emekçilerin ödediğine dikkat çekti. Son yıllarda Almanya'nın silah satışında hızlı bir artış olduğuna açıklayarak, Almanya’nın Patriot Füzeleri ile birlikte Türkiye'nin Suriye sınırına asker gönderme kararına da tepki gösterdi. Önümüzdeki günlerde başta Alman barış hareketi olmak üzere, demokratik kamoyu ile birlikte buna karşı mücadele edeceklerini ifade ederek bütün emekçileri duyarlı olmaya çağırdı.