Sevgili okuyucular,

Son günlerde, medyanın da ön plana çıkardığı, istenmeyen vakalar can sıkıcı da olsa gündemimizdedir.

Bir gerçeği baştan kabullenerek, vakayı ele alıp analiz etmek arzusundayım. Ülkemiz Türkiye çok çeşitli toplumsal katmanların birlikte yaşadıkları önemli bir coğrafyadır. Türkiye gerek jeopolitik konumuyla ve gerekse üzerinde yaşayan toplulukları, derin tarihi birikimler, bir O’kadarda, On binlerce yıldır çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış, adeta bir açık hava müzesidir.

Bu güzelim coğrafya’da, çeşitli medeniyetlerden, milliyetlerden, inançlardan, kültürlerden insanlar, bir arada farklılıklarını kabullenerek kardeşçe yaşamış ve yaşamaya devam etmektedirler.

Bu coğrafya üzerinde, hükümranlık kuran hâkim güçler, bu güçlerin yerküredeki işbirliği yaptıkları gerici güçler, sürekli olarak, binlerce yıldır bir arada yaşayan bu toplumsal güçlerin kardeşlik ilişkilerinden rahatsız olmuşlardır.

Farklılıklar sürekli olarak hâkim güçler tarafından yok sayılmış, görmemezlikten gelinmişlerdir. Coğrafyamızdaki çeşitli milliyetlerden, inançlardan toplumsal güçlerin birlikte kardeşçe yaşamı, hâkim güçleri, iktidar sahiplerini tedirgin etmekte ve onların sömürü düzenini tehdit etmektedir.

İnsanlık tarihinin en önemli kazanımı olan, demokrasi, farklı toplumsal güçlerin, etnik kökenlilerin, farklı inançların bir arada kardeşçe, bir sorun olmaksızın yaşabilecekleri, modern bir toplumsal süreç sunmaktadır.

İnsanlık tarihinin önemli kazanımlarından olan, demokrasi, son birkaç yüz yıl ve 20. yüz yılın ilk çeyreğinde yaşam bulan sosyalist demokrasi pratiği de göstermiştir ki, çok çeşitli farklı toplumsal güçlerin bir arada kardeşçesine yaşamasının önün ünde hiçbir engel bulunmamaktadır. Bu sosyolojik gerçeklikte göstermiştir ki, sosyalist demokraside, insanlar kendi aralarındaki farklılıkları, gerekçe göstererek boğazlaşma’ yolunu seçmemektedirler.

Demokrasi de, saygı esastır!

Demokrasi ve demokratik kazanımları korumanın esasını, hoşgörü ve farklılıkların birbirine gösterecekleri saygının önemi büyüktür.

İktidar sahibi olsun veya olmasın, karşısındakini anlayıp empati yaparak, karşısındaki azınlık’ta, olsa dahi, saygıyı esas alarak, karşısındakinin tüm haklarını koruyabilir. Kollar ve geliştirebilir!

Ben, falan ülkede, şehirde, kasabada, köyde, mahallede iktidar erkini, ‘kontrol altında tutuyorum’ bu nedenle bir arada yaşamın kurallarını, ‘ben belirlerim’ anlayışı, demokrasiden uzak, otoriter bir yaklaşımın ürünüdür. Bu yaklaşım farklılıklara yaşam hakkı tanımayan, çoğulcu değil, çoğunlukçu (ben çoğunluğu elimde bulunduruyorum) anlayışına tekabül etmektedir.

Mevcut burjuva, ‘demokrasilerinde de’ sorun buradan kaynaklanmaktadır.

Burjuva demokrasilerinde, sermaye grupları iktidarı denetlemekten doğan, ‘haklarını’ korumak için, başkalarının yaşam hakkını kendilerine göre bir nizama sokma çabasındadırlar.

Modern halk demokrasisini temsil ettiklerini iddia eden, halk güçleri, sosyalist devrimci güçler, kendi içlerinde, farklılıkların yaşam hakkını, hukukunu en geniş bir şekilde korunmasını sağlamakla yükümlüdürler. Farklılıklar sadece, etnik, inançsal, kültürel farklılıkla sınırlı olmayabilir. Kendi ekseninde siyasal farklılıkları da, kapsamaktadır. Bu farklılıkların, güç oranları önemli değildir. Bu farklılık, bir bireyde dahi kendini ifade ediyorsa, saygı esas alınarak, korunması ve kollanması, demokrasiyi savunanlar için yükümlülüktür. Aksi durum, demokrasiyi savunmaktan çok, abesle iştigal olur.

İstanbul Nurtepe, Sancaktepe, Gazi mahallesinde yaşananlar!

İstanbul Nurtepe, Sancaktepe, Gazi mahallesinde yaşananlar, demokrasi adına asla tasvip edilecek bir yöntem değildir. Söz konusu bölgelerde yaşananlar, demokrasi dışı yöntemlere başvuranların hanesine yazıldığı unutulmamalıdır.

Halkların, sosyalistlerin, devrimcilerin kendi içlerinde ki, varsa sorunları, tartışarak müzakere ederek çözüm yolları bulmaları, demokrasi mücadelesi açısından kaçınılmazdır. Aksi durum, halk güçlerinin kendi arasındaki çelişkilerin, barışçıl yöntemlerle çözümlenmesini kavramayan, karşı devrimin, sermaye çevrelerinin değirmenine su taşıyan bir anlayıştır.

Henüz 16 yaşında, çocukluk dönemini dahi yaşayama dan, anlamsız tartışma ve çatışmanın kurbanı olan, İbrahim Öksüz yaşamdan koparılmıştır. Bunun vebali ve sorumluluğu, toplumsal güçler açısından zor ve önemlidir.

Ellerini, ‘açmış’ avuçlarını, ‘ovuşturmak’ isteyen güçlerin değirmenine su taşıyan bir anlayışın kurbanı olmuştur. İbrahim Öksüz… Gerekçesi ne olursa olsun, bir provokasyonun ürünüdür. Bu tarz provaksyonların, Alevilerin yoğunluklu yaşadığı mahallelerde yaşanması, manidardır.

Türkiye hâkim güçleri, sermaye çevreleri bu tarz provokasyonların, Alevilerin yoğunluklu yaşadıkları alanlarda olmasından kendilerine pay çıkararak, yeni provokasyon hazırlıklar peşinde olduklarını algılamakta, zorlanmamaktayız.

Yaşanılan bütün bu süreci, akliselim yaklaşımla ele alıp, bir daha yaşanmaması konusunda, devrimci halk güçlerine, sosyalistlere önemli görevler düştüğünü içselleştirmeliyiz.

Bütün bu olumsuzlukların, panzehiri olarak, demokrasiyi içselleştirmek, önem arz etmektedir. Demokrasinin vazgeçilmezlerinden olan ise, farklılıklara saygıdır. Farklılıkların tüm haklarının saygı çerçevesinde korunması ve kollanmasıdır.

Azınlıklar da, çoğunluk karşısında asli görevlerini yerine getirmekle yükümlüdürler. Bu ise bir arada yaşamanın erdem olduğunu, içselleştirmekle olduğunu kavramaktan geçer.

Bir sonraki yazımda buluşmak üzere,

03 Ağustos 2014

Face:aliekber.pektas

Twitter: @AliekberP