Sevgili okuyucular,

Başbakan, R.T.Erdoğan, 03 Haziran Salı günü, grup toplantısında, yine ‘yağdı’ ‘gürledi’ bu konuşmada gazeteciler ve basın mensupları da, nasibini aldı. Gezi eylemlerinin yıl dönümü etkinliklerini haberleştirmek için, CNN İnternatıonal adına çalışan, yayın yapan, haberlerini geçmeye çalışan bir muhabir, Ivan Waston, Polis tarafından gözaltın alındı. Gözaltı işlemi, CNN İnternatıonal muhabiri Ivan Wason, canlı yayın esnasında, emniyet güçleri tarafından tartaklanarak yapıldı. Canlı yayın esnasında yaşanması, olayın biraz ilginç kılınmasını sağladı.

Aslında pek şaşırmadık. Türk emniyet güçlerinin, toplumsal olaylarda zor kullanması, orantısız güç kullanması, toplumsal olaylarda yer alanları tartaklaması veya olayları görüntüleyen, haber olarak kanallarına geçmek isteyenleri tartaklaması ilk değildir. Bu konuda, Türk emniyet güçlerinin dosyaları epeyce kabarık olduğu, kamuoyunca bilinmektedir. Buraya kadar tamam, alışık olduğumuz bir konudur, diyerekten geçelim.

Dün, 03 Haziran Salı günü Partilerin grup konuşması vardı. AKP grup toplantısında, Başbakan R.T.Erdoğan, Amerikalı basın mensubu, CNN internatıonal Türkiye İstanbul muhabiri Ivan Waston’u, Gezi eylemlerinin yıl dönümü dolayısı ile yaptığı yayın faaliyetine ve Ivan Watson'ın canlı yayında gözaltına alınmasına değinmiş ve Watson'ı 'dalkavuk ve ajan olmakla' suçlamıştı.
Başbakan konuşmasında; ‘’International'in dalkavuğu orada bir şeyler yapmaya çalışıyor. Geçen yıl 8 saat aralıksız yayın yaptı. Şimdi de suçüstü yakalandı. Bunlar görevli, bunlar ajan görevi icra ediyor."

Pes doğrusu, bu kadarıda olamaz. Ama burası Türkiye, AKP iktitdarı bulunmakta, Başbakan R.T. Erdoğan, tek adam, heran herşey olabilir. Görevini yapmak isteyen bir basın mensubunu, ‘tartaklayarak, gözaltına’ alacaksınız ve ‘suçüstü yakalanmıştır’ diyerekten, ‘dalkavukluk, ajanlık’ suçlamasında bulunacaksınız? Gerçekten’ de, pes doğrusu!

Ana muhalefet Partinsinin CHP genel başkanı, Kemal Kılıçtaroğlu ise başbakanın, ‘’elinde belge var mı? Bilmem’’ diyerekten tepkisini göstermiştir. Bir gazetecilik görevini icra eden, bir basın mensubu için, söylenecek söz mü bu? Elinde başbakanlık enformasyon daire başkanlığı tarafından verilmiş, sarı kart bulunan birini, hangi ‘belge’ ile suçlamak, mümkün?

Başbakanın bu üslubu, ‘kabul edelim ki’ her zaman tezahür etmektedir.  Peki, ‘anlı şanlı’ haber kanaları, gazeteciler, basın mensupları, kendi kabuklarına çekilmiş, üç maymunları oynar gibi, bu gelişmeleri izlemelerine ne demeli? Çıkan ses tabiî ki, var. Ama bu ses cılızdır.

Basın kurumuna, mensuplarına bu kadar acımasızca, etik olmayan saldırılar karşısında, yüksek sesle, Ivan Waston’un yanında olduklarını. Başbakan R.T. Erdoğan’ın bu saldırısı karşısında göğüslerini gererek, ‘bizlerde, dalkavuğuz, ajanız’ diyerekten haykırmalıydılar.

Bu saldırıyı sadece, başbakanın, akresivliğine, ‘bağışlanması’ basın mensupları açısından, inanın yüz kızartıcıdır. Uluslar arası Basın Birliğinin mensuplarına verdiği, İNTERNATIONAL PRESSE CARD Pasolarında, Türkçe açıklamasında şu konuya yer verilmektedir. ‘’Kartı düzenleyen organizasyon, iş bu kart sahibinin profesyonel gazeteci olduğunu onaylar. Düzenleyen organizasyon bütün resmi kurumlardan ve diğer kuruluşlardan, iş bu kart sahibinin gazeteci olarak mesleğini yerine getirirken desteklenmesini ve kendisine her türlü yardımın ve her türlü korumanın sağlanmasını rica ederiz. Teknik donanım, (örneğin, fotograf makineleri, bilgisayar, ses kayıt cihazları ve filmler) mesleğini icra etmesi için gereklidir. Gazeteci tarafında aksi belirtilmediği takdirde, donanım kendi ülkesi menşelidir ve görevin sona ermesiyle yeniden bu ülkeye geri götürülecektir.‘’

Açıkça görüleceği gibi basın mensuplarının, görevlerini icra ederken, ‘tartaklayarak’ engellemek değil, yardımcı olunması talep edilmektedir. Bu realite Türkiye inde, taraf olduğu basın kanunundan kaynağını almaktadır.

Başbakan Mısır’da, Suriye’de veya bir başka ülkede haksızlığa uğrayan, Türkiye kökenli gazeteci ve basın mensuplarını, ‘sahiplenirken’ acaba, bunların da, ‘dalkavukluk, ajanlık’ yaptıklarını mı, düşünmektedir?

Gazetecilik ve basın mesleğine bu kadar acımasızca saldırı yapılırken, olması gereken, basın kuruluşlarının, basın birliklerinin, Akara Kızılay, İstanbul Galatasaray ve İstiklal caddesini doldurarak, ‘hepimiz, dalkavuk ve ajanız’ diyerekten, bu saldırıyı şiddetle protesto etmeliydiler.

Gazetelerinin sayfalarını siyah beyaz olarak çıkarmalı ve ekranlarını birkaç dakika da olsa, karartmalıydılar! Haber alma özgürlüğünü önlemenin adı, ‘dalkavukluk ve ajanlık’
suçlaması olursa, bu suçlama karşısında sessiz kalan, ‘onaylayanlar’ için neler söylenmeli, bilemem?

04 Haziran 2014
Twitter: AliekberP
Facebook: aliekberpektas