“Koronavirüse şüpheyle yaklaşanlara, bu virüse sahip hastaların bulunduğu yoğun bakım ünitelerinde gönüllü olmalarını öneriyoruz. O zaman bu insanlar muhtemelen bu konudaki tutumlarını değiştireceklerdir.” (Somatipoloji Uzmanı Galina Vernidub) 

Sevgi, Veysel, Murat, Hasan, Abdullah, Emel, her birimiz bu isimleri belki de yakından tanıyoruz. 30 yıldır, 20 yıldır ve 10 yıldır… Ve bu yıl ilk kez hayatlarında zorlu bir mücadele verdiler, veriyorlar… Tedavisi olmayan salgın bir hastalık: COVID-19
Elbette herkes böyle düşünmüyor ve bazı hastalıklarla Covid-19’u kendine göre yorumlarla karşılaştırıyorlar.
Hangi hastalıktan ne kadar zamanda ne kadar insan yaşamını yitirmiş? Bunu tartışma konusu yapıyor ve de Covid-19’un yayılmasını engelleyen önlemleri, örneğin maske takmayı reddediyorlar. Keza maskenin insan sağlına daha zararlı olduğunu söylüyorlar.
Evet, bazıları hasta olmadan bu virüsü ciddiye almayacak.
Buna rağmen bir bütün olarak tıp bilimi uzmanları salgını durdurmak üzere çözümler arıyorlar. Bu bulguların sağlam bir sonuca varacağını kısa zamanda umut ediyoruz.

Covid-19 salgını, beraberinde iş yaşamında halka ve çalışanlara ağır yükler ve baskılar getirdi. Elbette sadece Covid-19 değil, bunu bahane eden şirketlerdir.. Devasa şirketler, ekonomik gerilemeye karşı durabilmek için alelacele iş bulma kurumu ile iş birliğine girerek emekçiler aleyhinde birçok girişimde bulundular:  

1-) Çalışanların maaşlarını indirmek için kısa çalışmayı organize ettiler.

2-) Bunu yapabilmek için de; egemen güçlerin kuklası sarı sendikaları ve sınıf mücadelesinden kopuk işçi temsilcilerini yanlarına aldılar.

3-) Ağır baskı ve kölece iş koşullarını uygulamaya giriştiler. Bugün milyonlarca işçi düşük gelirle çalışmakta ve geçim zorlukları ile mücadele etmektedir.

Örnek verecek olursak; Frankfurt Havalimanı'nda sarı sendikalar ve temsilcileri başta ver.di ve Komba olmak üzere kısa çalışmaya evet dediler.
ver.di, dbb ve Vka bir araya gelerek korona bahanesi ile ortak anlaşma ile güya 2023 yılına değin işten atmalara son verecekler. Biraz korona sadakası dağıtacaklar ve işçileri kandıramaya çalışacak.

Durum gerçekten kötü ve havalimanı'nda Wisag çalışanları işlerini haksız yere kaybetmiş durumdalar. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi sokaklarda korona bahanesi ile ırkçı ve faşist Querdenkerler, AfD'liler dolaşıyor ve geniş çevreleri yalan propaganda ile etkilemeye çabalıyorlar. Faşizmin yükselişine dur demeliyiz.  Bunlara alet olmadan karşı cephede biz göçmen kökenliler ve yerliler birlikte sağlam çekirdekler inşa etmeliyiz, işçiler ve tüm halk kesimleri güçlerimizi milliyetçi ve ırkçı bencilliklerden uzakta enternasyonal anlamda birleştirmeliyiz.

Ne Covid-19 nedeniyle bir arkadaşımızın aramızdan ayrılmasını, ne de Nazi kalıntısı faşistlerin saldırısında can vermesini istiyoruz.
Elbette halkın içinde büyük bir hoşnutsuzluk var. Maske, işyerlerinin kapanması, iflaslar, işten atılmalar, ekonomik çöküş ve borçlar.
Huzursuzluk her geçen gün sokağa taşıyor, insanlar protestolara yöneliyor. Bu hoşnutsuzluğu arkasına alanlar yeni bir hükümet karşıtı hareket hazırlıyor.

Kendisini masum ve haksızlıklara uğramış insanlar gibi ilan edenler, giderek Neonazi grupların denetimi altında tüm toplumu silkelemek üzere nicelik olarak zaman zaman devasa topluluklar meydana getiriyor. Ve güç topluyor. Faşizm örgütleniyor ve bu hareketin içinde Neonazizm’in güç alması anlamına geliyor. Kim mi bunlar? Querdenker, AfD, Demokratische Widerstand, widerstand 2020.

Ve biz neredeyiz bizim örgütlülüğümüz nerede?
"Emek kara tende ezildiği sürece, Beyaz tende asla özgür olamaz. “ (K. Marks)

80 milyonu aşan nüfusu ile Almanya, Avrupa’nın merkezinde güçlü dev bir ülke. Bugün güçlü hale gelmesinde dünün yabancılarının temelden önemli bir katkısı oldu ve bu, hala devam ediyor. Alman olmayanların dışında kalanlar göçmenlere 'yabancılar' yani Ausländer deniyor.
Göçmenler fazla bir şey mi istediler? Hayır!!! Sadece insanca muamele ve de eşit koşullarda yaşamak! Bu istek hali hazırda bir hayal gibi!

Elbette göçmenler içinde de farklılıklar söz konusu, Avrupalı olup olmamak göçmenlerin statülerine de etki ediyor. Örneğin, bir İtalyan ile bir Cezayirli aynı durumda değil. Eşitsizlikler ve farklı muameleler söz konusu.

Kimilerine göre bu durum şu şekilde ifade edilmektedir;

Almanlar 1. sınıf; diğer Avrupalılar örneğin Fransız, İtalyan, İspanyol vb. 2. sınıf; Araplar, Türkler ve Asyalılar 3. sınıf… Afrikalılar hala sınıfsız bir köle gibi. Çingene, Roma-Sinti'ler de keza öyle. Bu durum elbette ki günün birinde tersine çevrilebilinir. Göçmenler milliyetler üstü bir örgütlenme ile bunu kendi lehlerine bir durum haline getirebilirler. Baskı ve haksızlıklar onları ortak noktada birleştiriyor. Göçmenler de Almanlar gibi eşit haklara sahip olmalıdırlar. Alman vatandaşı olmayanların seçme ve seçilme hakları yok. Yaşadıkları ülkede yöneticilerini seçemiyorlar. Yaşadıkları ülkenin başbakanlarını seçemiyorlar! Peki, o halde bu başbakan nasıl onları temsil edebilir?

Bu açıktan saçma bir şey! Ama burada Almanya`da somut bir gerçek. Çözüm, safça bu istekleri telep etmek değil, bu istekleri kazanmak üzere mücedele vermektir. 

Genel anlamda ise Almanya´da derin izleri olan Hitler faşizminin yeniden doğumuna karşı amansız mücadele etmek ve antifaşist, antiemperyalist, antikapitalist örgütlülüğün yaratılmasıdır!