Bugün ulusal devlet mi yoksa etnik köken toplumu mu? konusu içinde azınlık hakları ve çok ulusluluk üzerinde duracağım.   

Almanya da 90’lı yılların başında,  kiliseler ve sosyal demokrat çevrelerin devamlı ağızlarında sakız etikleri "Multikulti„  (yani çok uluslu toplum anlamında kullanıyorlar), söylemini Yeşiller ’den olduğu gibi aldılar ve kendilerine aitmiş gibi kulandılar. Bir süre sonra bunun yanlış olduğunu ve Almanya’nın Etnik Toplumu (multietnische gesellschaft) olduğunu söyleyenler de oldu. Hala bazı Yeşiller, Almanya’nın çok uluslu anlamına gelen Multikulti anlayışını kullanıyorlar. Almanya’da çeşitli ülkelerden gelmiş 72’nin üzerinde ulustan insanlar yaşamaktadır. Bugün bunlar azınlık statüsünü konumundadırlar. 

Çok ulusluluk Almanya’da eşit haklara sahip olmak anlamına gelmiyor ve Alman devleti ve de toplumu, hala homojen ve tek ulus olarak görülüyor. Burjuva Devlet ve kültürü, Almanların özel malı olarak değerlendiriliyor. 

Almanya da tek devlet ve tek kültür (yani tüm ulusların üzerinde tek kültür), bu ülkede yaşayanlar tarafından kabul edilmek zorunda bırakılıyor.   

Sosyal demokratlardan Peter Klos, Almanya'da her ulusun özelliği ve kültürü vardır ve var olacaktır diyordu. Bir kova su örneği vererek şöyle diyordu: “kovadaki suya bakanlar ya suyu görmüyor veya suya yansıyan kendi şavklarını görmüyorlar”. Yani ülkede yaşayan tüm azınlık ulusları eşit haklardan mahrum bırakmak için Multikulti terimini kullanıyorlar diyordu. Ulusal devletin çirkefliği diye yazdığı bir kitabında. Prof. Dr. Frank Olaf Radtke,  “Almanya bir mülti etnik toplumundan ibarettir, tüm etnik kökenlilere eşit muamele yapılmalıdır” demişti. “Tek Devlet, tek homojen Alman kültürü, tüm uluslara kabul ettiremezsiniz ve yanlıştır. Çok ulusluluk derken tüm ulusların özelliğinin görülmesi ve eşit şartlar altında hak verilmelidir” diyor. 

Yine; “Sadece Multikulti'lik kabul ediliyor. Diğer etnik kökenlilerin kültürleri ulusların varlığı kabul görmüyor. Multikulti Alman burjuva devleti ve Alman homojen kültür anlayışını göçmen azınlık üzerinde varlığını sürdürsün ve çok uluslu diyerek yanlışla ve boş laflar ile övünmeyelim” diyor. 

Geçmişte Yugoslavya’da çok uluslu yani Multikulti bir toplumdu. Tüm ulusların üzerinde Sırp kültürü, Sırp devleti, baskısını kalıcılığına inanarak sürüyordu. Diğer ulusların varlığı sözde kabul ediliyor fakat eşit haklara gelince mahrum bırakılıyorlardı. 

Türkiye’de, çok uluslu bir ülke olarak tanınıyor. Üst kimlik ise Türk (Bayrak, ulus vb) olarak tescil edilmiş durumda. Türk ulusal baskıcı Burjuva devleti, diğer ulusların örneğin Kürtlerin bağımsızlık ve çok doğal olan demokratik haklarını hala terörle bastırıyor. Kürtlerin yaşamış olduğu coğrafyada, Türklerden çok önce yaşamış olmalarına ve medeniyet kurmalarına rağmen, demokratik hak istekleri, ‘devleti bölüyorlar’ diye yaygara yapılarak ret ediliyor. Kim kimin ülkesini bölüyor ve hala demagojiler ile anlaşmazlık olgusu yaratılıyor. 

Kürtlere karşı bir soy kirimi politikası izlenirken, diğer azınlıkların Ermeni Laz, Çerkez, Arap vs. ‘Çok ulusluluk’ denerek hiçbir demokratik hak verilmemesi için her şeyi ört bas edilerek geçiştiriliyor. 

Çok ulusluluk deyimiyle diğer ulusların her türlü demokratik eşit hakkını geçiştirmek günümüzde milliyetçilik, ırkçılık ve sövenizimdir. 

Almanya'nın multietnik toplum yapısı göz önünde bulundurularak etnik kökenlilere yeni bir anayasa ile her türlü demokratik hakları eşit şartlarda verilmelidir. Almanya’nın bir göçmen ülkesi gerçeğinden yola çıkılarak Mültikulti boş laflarını bir tarafa koyarak yeni anayasa ile ülkede yaşayan 15 milyon azınlığa anayasal eşit haklar tanınmalıdır. Azınlıklar ne yeni bir devlet, ne toprak, ne de yeni bir bayrak değil, ezilmeden horlanmadan anayasal eşit haklarda, barış içinde bir arada yaşamak istiyorlar. Bu sağlanmadığı sürece ileride daha çok tehlikeler doğabileceğine inanıyorum.  

Kültürleri, her ulusun kendi özel mali olarak görmemek gerekir. 

Kültürlerin Universal değerlerini yani her kültürde dünyaca geçerli olan yönleri olduğunu kabul etmek gerekiyor. Dünyaca geçerli olan kültürlerin pozitif yönünü alıp ve negatif yönüyle mücadele edilmelidir. Kültür her zaman değişir ve değişime uğrar. 

 Çeşitli Kültürler her ulusun kendi özel mali olarak sahip çıkmak değil de kültürlerin dünyaca geçerli olan değerlerini kabullenmek gerekir. Kültürlerin günümüz koşularında günceliğini kaybetmiş ve geçersiz yönleri ile çetin bir mücadele vermek gerekir. Deyim yerindeyse her kültürün üniversal yönü dünyaca geçerliliğini korur. Buna karşı çıkılmayacağı gibi gelişimine de engel olmamak gerekir. Her kültürün üniversal yönleri ile diyaloğa girip kültür alışverişinde bulunmak gerekir.